Sosyal medyada bir paylaşımın altına yapılan" Türkiye'de yer yerinden oynamış Hocam, siz ne diyorsunuz?'" yorumunu görünce çok önemli bir şey olmuş zannettim. Ne yalan söyleyeyim, ürktüm. İşin doğrusunu öğrenince gülsem mi ağlasam mı bilemedim.
Meğer Ak Parti merkezinde büro memuru olarak çalışan bir kişinin lüks otomobilinde uyuşturucu kullandığına ait görüntü, sosyal medyaya düşmüş. Malum medya ve müzmin muhalefet bu kişiyi, Ak parti Genel Bşk yrd.Hamza Dağ'ın özel kalemi olarak lanse etmişler; ama sonradan anlaşılmış ki sıradan bir büro çalışanı imiş.
Görevinin ne olduğu önemli değil, söylendiği şekilde de çıkabilirdi. AK PARTİ teşkilatlarında çalışan binlerce görevli var. İnsan, bozulmaya en müsait olandır, bu yüzden içlerinden illâki mayası bozuklar da çıkabilir. Bizim açımızdan mesele, bu tiplerin nasıl olur da Ak Parti'ye sızmış olduğudur. Buna sonra dönelim.
Olay ortaya çıkar çıkmaz birilerinin yaptığı gibi ''Partim zarar görür'' diye olayın üzeri örtülmedi, kimse kem küm etmedi, kimse o kişiyi savunmadı, himaye etmedi. Yapılması gereken yapıldı; hemen görevden alındı, emniyete sevk edildi, tutuklandı.
Doğru tavır buydu; çünkü Ak parti deniz gibidir, bünyesi hiçbir pisliği kabul etmez, dışarı atıveririr; kimileri gibi gayya kuyusu değildir ki her şeyi içine kabul ediversin.
Ama buna rağmen kıfayetsiz muhterisler, yalanlarla algıya devam etmekte hiçbir ahlâkî sınır tanımadılar her daim olduğu gibi. Daha önce de belirttiğimiz gibi AK Parti, on milyonların partisi. Elbette aralarında sorunlu bireyler olabilir. Böyle biri çıkınca hemen ortalık ayağa kaldıranların partilerinde; kaset, şantaj, tecavüz, terörist, şatafatlı trans eğlenceler, sapkınlığın her türü, çocuk istismarcısı da çıkıyor; ama nedense gündem olmuyor. Susmayı tercih ediyorlar.
Demek ki CHP ve İP seçmenine göre dürüst olması gerekenler, sadece Ak Partililer. Eh bunu da Ak Partililer lehine artı olarak yazmak, hiç de yanlış olmasa gerek.
Bu vesile ile yanlış anlaşılma ihtimalini ortadan kaldırmak isterim. Muhaliflerin yanlışlarını dile getirirken "sizde de var ama" diyerek hatayı örtme, normalleştirme gayreti içinde asla değiliz. "Ama aynı rezilliği, hatta daha fazlasını bir başkası da yapıyor" söyleminin bizi temize çıkarmayacağının da farkındayız. Fakat şu bir gerçek ki AK PARTİ'de maraz biri ortaya çıktığında tabandan tavana tepki görüyor. CHP ve İP' te ise maraz birileri ortaya çıktığında tabandan tavana görmezden geliniyor.
Bizimki sadece "gözden kaçırılmak istenen bu gerçeği" ifade etme çabasıdır. Fazlası değil.
Fakat olay burada bitirilmedi. Adı geçen kişi için ''Pudra şekeri çektim, dedi, serbest bırakıldı.'' yalanı ortaya atıldı. Bu sefer de ''Pudra şekeri'' üzerinden algı operasyonuna devam edildi. Aslında doğruyu arayan herkes şu gerçeğin farkında idi :''Gözaltına alınan herkes istediği ifadeyi verir. İfade gerçek de olabilir, yalan da... Bunda herhangi bir sorun yoktur. Asıl sorun şu ki bu olayın, "Pudra şekeri içtim, dedi serbest bırakıldı" diye servis edilip bir taşla, kuş sürüsü vurma niyetidir.
Karşımızda acayip bir güruh var ki baş etmek hakkaten çok zor. Şunun farkındalar:''İnsanlarda, baştan inanılmasa, reddedilse bile sürekli tekrarlanan bilgiye inanılma eğilimi yüksektir.'' Bu yüzden önce yalanı ortaya atıyorlar, sonra aynı yalana kendileri inanıyorlar. Ardından o yalanı kendilerinin söylediğini unutup onun hesabını bize soruyorlar. Biz, o yalanı düzeltelim diye uğraşırken bu sefer piyasaya başka yalanları sürüyorlar.
Adam,'' Uyuşturucu kullanıyorum'' dese kanunlarımızda suç olarak karşılığı yok, sadece tedaviyi kabul etmesi yeterli. Zaten uyuşturucu kullanmanın cezası olsa hapishaneler, seküler kesimle (Hayat tarzında dine yer vermeyenler) dolar taşardı; çünkü uyuşturucunun her çeşidini yoğun şekilde onlar kullanıyor.
Geçmişte, ülkemizde zaman zaman ünlülere yönelik uyuşturucu operasyonları yapıldı hatırlarsınız. Uyuşturucu kullandığı tespit edilen Kenan İmirzalıoğlu, Tarkan gibi birçok ünlü isim gözaltına alındı; fakat hiçbiri tutuklanmadı. Sadece Deniz Seki, Çağatay Ulusoy gibi sanatçı(!)lar tutuklandı, onlar da satıcı oldukları için.
Siz bakmayın bu meseleye güya ''ahlak timsaliymiş'' gibi tepki gösteren seküler kesim ve onların temsilcisi kifayetsiz muhterislerin ortalığı ayağa kaldırmalarına. Herkes bilir ki onlar uyuşturucuya karşı değillerdir; çünkü adı geçen kişiyi kıyasıya eleştiren bu tayfa, "içki, uyuşturucu ve sapkınlığın her türünü" ÖZEL HAYAT'' diyerek sahiplenen kesimdir. Hepimiz şu gerçeğin farkındayız: ''Dertleri genç değil, Ak Parti'nin (akıllarınca) zor duruma düşürülmesidir.''
Onlar için insanın değil, çıkarlarının önemli olduğuna defalarca şahit olduk.
Gelelim asıl konumuza. Yazımızın başlarında sarf ettiğimiz; ''Mesele bu tiplerin nasıl olur da Ak Parti'ye sızmış olduğudur.'' cümlesine yani.
AK PARTİ, seçkinler tarafından sürekli küçümsenen, aşağılanan, kadınları temizlikçi; erkekleri hizmetli olarak görülmüş, savaşta- yoklukta; barışta-refahta bu vatanın her türlü çilesini çeken mazlumların, kimsesizlerin içinden doğmuştur. Yaklaşık 20 yıllık başarının sırrı, bu insanların samimiyeti, fedâkarlık ve sadakatinin içinde gizlidir.
Tam da bu sebeple AK PARTİ, sayıları her geçen gün artan, kollarında koca koca saatler, havalı güneş gözlükleri, birkaç düğmesi açık janjanlı gömlekleri, daracık pantolonları ile halk içinde arzı endam eden tiplerin partisi olamaz. Geçmişte ailesine, ''bizim gibi giyineceksiniz, bizim gibi yaşayacaksınız, bizim izin verdiğimiz yerlere girebileceksiniz...'' diye eziyet edenlere özenen, ''ne oldum delisi'' tipler Ak Partinin gençliği olamaz, olmamalıdır.
Kaybettiğimiz bir seçim sonrası, Kemaloyman Sanayi sitesinde bir esnaf bana aynen şöyle demişti:" Adayınızın etrafında; son model arabadan inen, güneş gözlükleri, daracık pantolonu ile arzı endam eden gençlerle mi kazanacaktınız seçimi? Bir indikleri arabaya baktık bir de o gençlere, sonra dedik ki: "Bunlar mı bizim gibi küçük esnafın, garibanın hakkını koruyacak? Hangi aklı başında siyâset dehası bu kılıktaki gençlerle sanayi sitesinde esnaf ziyareti yapar ALLAH aşkına hocam?" demişti de sadece "haklısınız" diyebilmiştim.
O halde başımızı iki elimizin arasına alıp düşünmeli; enerjimizi, mesaimizi, ''Bu tipler, bu partiye nasıl girebildiler, bunlara kimler aracı oldu ya da bu dava hareketi ne ara bu tipleri içinde barındırabilecek hâle geldi?'' gibi soruların cevaplarına harcamalıyız.
Cumhurbaşkanımızın bir derdi var ki konuşmalarında sürekli ''Ömerleri bulun!'' diye feryat ediyor.
Yusufları, Ömerleri, dere tepe kan ter içinde aramamıza gerek yok.
Önüne, arkasına bakmadan biz içimizdeki pislikleri temizleyelim, onlar zaten kendiliğinden bulutların arasından sıyrılan ay misali beliriverecektir.
Ağzına yüreğine sağlık hocam.Çok güzel cevap vermişsin.Bu da anlamayanlara kapak olsun.
Tam da pudra şekeri tadında bir yazı olmuş değerli üstad. iyi ki varsın
Eyvallah ustadım.. Selam ve muhabbetlerimle