Son günlerde dövizde yaşanan yükselme KKTC ekonomisini hızlı bir darboğaza sürüklemektedir. Kıbrıs’ın çevresinde tansiyon her geçen gün biraz daha yükseliyor. Rusya’nın bölgedeki askeri varlığı tarihte hiç olmadığı bir noktaya ulaştı. Rusya bu hafta boyunca gerçekleştirdiği askeri tatbikatta ada etrafındaki 11 deniz bölgesini kapatarak, 2 denizaltı, 26 gemi, 34 uçak ve helikopterin görev aldığı bir gövde gösterisi gerçekleştirdi. Önümüzdeki günlerde İsrail’in de Lefkoşa Fır Hattı’nda kapsamlı bir askeri tatbikat gerçekleştirme hazırlığı içinde olduğu söyleniyor. Bu gelişmeler yaşanırken, Hindistan Cumhurbaşkanı Ram Nath Kovind Rum Lider Anastasiadis’i ziyaret ederek ticaret, turizm, yatırım ve çevre gibi sahalarda işbirliğini güçlendirici ve geliştirici ikili anlaşmalara imza attılar. Peki bu gelişmeler karşısında KKTC’de neler yaşanıyor?
KKTC’de temel sorun, yakın gelecekte kendi geçmişini ayakta tutmaya ve kültürünün devamlılığını sağlamaya yetecek iradeye ve maddi olanaklara sahip olup olmayacağıdır. Ayrıca kurmuş oldukları devlet sayesinde egemenliklerini gerçekten ellerine alıp almadıkları sorusu, toplumda önemli bir tartışma konusudur. Dahası, KKTC’nin kendi varlığına ve temsil ettiği halkına yönelik kapsamlı bir iddiasının, ülküsünün ve projesinin olmayışı, kolektif kimlik üretimini zaman içerisinde başarısız kılmıştır. Daha öz bir ifadeyle, ailenin bütün üyeleri tarafından paylaşılan ortak bir değer ve ulusal ideoloji inşa edilememiştir. Tüm bunların yokluğu KKTC’de, devlet ile vatandaş arasında zayıf bir aidiyet ve sadakat bağının oluşmasına yol açmıştır. Bu çerçeveden bakıldığında, KKTC’nin henüz bütün Kıbrıslı Türkleri aynı devlet çatısı altında birleştiren bir siyasi aktör olmadığı ileri sürülebilir. Zira KKTC, kendi sınırları içerisinde homojen bir ulusal kimlik oluşturmada çekingen veya isteksiz ya da bilinçsiz bir siyaset takip etmiştir. Dolayısıyla KKTC Yöneticilerinin birincil asli vazifesi, bu belirsiz durumu ortadan kaldırmak olmalıdır. Geçmiş zaman içerisinde ıskalanan kolektif dayanışma ve toplumsal kimlik oluşturma siyaseti, gelinen süreçte çok kutuplu bir hal alarak, birer çatışma alanına dönüşmüştür. Bugün KKTC’deki devlet mekanizmasının bu çok kutuplu yapıyı yönetme becerisinden çok uzak olduğunu söylemek mümkündür. Öyle ki, günümüz itibariyle KKTC’de etnisiteye ve vatandaşlığa dayalı ulusal mensubiyet anlayışları arasındaki zıtlıklar, her geçen gün derinleşmekte ve yeni bir çatışma zeminine doğru emin adımlarla ilerlemektedir.
KKTC’de ortaya çıkan düşünme, konuşma ve hareket biçiminde yaşanan çeşitlilik bu devletin akıbetine yönelik olduğundan, devleti oluşturan tüm organların işleyişini sakatlamaktadır. Hal böyle olunca, KKTC’yi meydana getiren siyasi organlar hep birlikte ve aynı yönde devletin hak ve menfaatleri için hareket edememektedir. Doğal olarak, fonksiyonel ve organik hareket noksanlığının yarattığı boşluk, toplumda güvensizliğe, bürokraside ise partizanlığa ve hemşericiliğe yol açmakta ve sonuçta şahsın hukukunu kamunun hukukunun üzerine çıkararak, vergide ve temsilde adaleti ayaklar altına almaktadır. Sürdürülebilir olmayan bu durum KKTC’de yaşam koşullarını günbegün ağırlaştırmakta, insanları KKTC sınırları dışında bir çözüm aramaya itmektedir. O nedenle liderler partizanca uygulamaları bir kenara bırakıp, kontrolleri altındaki ülkeyi ivedi bir şekilde etüt ederek, kendi toplumlarının refah düzeylerini yükseltici adımlar atmalıdır. Türkiye’yi de bu konuda ciddi bir şekilde uyarmalıdırlar. Aksi takdirde siyasi ve ekonomik olarak KKTC kepenk kapatmak üzeredir. Son günlerde dövizde yaşanan yükselme KKTC ekonomisini hızlı bir darboğaza sürüklemektedir. Böylesine bir durum bir yandan KKTC’nin Kıbrıs müzakerelerindeki pazarlık gücünün azalmasına neden olurken, diğer taraftan KKTC vatandaşlarını sefalete götürmektedir. Bilindiği üzere KKTC’deki insanların gelirleri Türk Lirası cinsinden olmasına karşın, borçlanma ve alışveriş kalemlerinin büyük çoğunluğu sterlin ve euro cinsindendir. Dolayısıyla KKTC’de hem gelir düşmüş hem de borçlar artmıştır. Dahası denizin karşı kıyısındaki fiyatlar ile KKTC’deki fiyatlar arasında inanılmaz ve izahı güç bir fark vardır. Türkiye ile KKTC arasındaki gümrük sanki Berlin Duvarı.
Sonuç olarak, Kıbrıs’ın çevresinin ateş topuna dönüşmeye başladığı bir dönemde, KKTC’nin siyasi, toplumsal ve iktisadi tekâmülünün doğru bir biçimde tamamlanabilmesi için KKTC Yönetimine ve Ankara’ya önemli görevler düşmektedir. Siyasi belirsizlik, ekonomik ve sosyal bunalımlar, partizanca uygulamalar ve kimlik sorunları şeklinde çözüm bekleyen birçok mesele, halkın Lefkoşa ve Ankara’ya güveninin azalmasına neden olurken, ada üzerinde siyasi hesapları olanlara iyi bir zemin hazırlamaktadır.