Medyanın kişiler üzerinde güçlü bir etkiye sahip olduğu bilinen bir gerçek. Özellikle uluslararası ilişkileri ilgilendiren konularda insanların düşüncelerini, görüşlerini ve nihayetinde kanaatlerini belirleme kapasitesi bir hayli yüksek.
Öyle ki gündelik hayatın telaşı, ilgisizlik, yetersiz bilgi, konuların karmaşıklığı ve dinamikliği gibi faktörler çoğu insanın dış politika meseleleri hakkında bilgi sahibi olmasına imkân tanımıyor. Bu nedenle insanlar, uluslararası olaylar hakkında bilgi edinme ihtiyaçlarını, büyük ölçüde, alışageldikleri haber ajanslarından karşılıyor.
Dünya genelinde faaliyet gösteren çok sayıda haber ajansı bulunuyor. Bunlar içerisinde, Associated Press (ABD, 1848), Reuters (İngiltere, 1851) ve Agence France Press (Fransa, 1853) en etkili ajanslar olarak dikkat çeker. Bu ajanslar küresel çapta geniş bir habercilik ağına sahip. Bundan dolayı dünya genelinde üretilen haberlerin yüzde sekseninden fazlası, bu üç ajansın tezgâhından geçiyor.
O halde dünya kamuoyunun herhangi bir konu hakkında kanaat sahibi olmasında, bu kuruluşların etkisi oldukça fazladır. Kuşkusuz bu, muazzam bir güçtür. Haliyle bu gücün varlığı İngiltere, Fransa ve Amerika Birleşik Devletleri’ni (ABD) uluslararası ilişkilerde ayrıcalıklı bir konuma taşıyor.
Ukrayna krizi çerçevesinde manzaraya bakıldığında, bu üç ajansın ve bunlardan beslenen diğer haber kaynaklarının kamuoyuna aktardıkları haberlerde savaş çığırtkanlığı yaptıkları fark ediliyor. Medyanın her gün televizyonlarda, gazetelerde ve sosyal medya mecralarında Ukrayna krizi üzerinden savaş tamtamları çalması ne kadar doğru olabilir? Aslında bu yeni bir olay değil.
Uzak ve yakın geçmişte birçok krizde medyanın çatışmayı teşvik eden içerikler ürettiği çok iyi biliniyor. Afganistan, Irak ve Gürcistan’da meydana gelen savaşlarda medyanın tutumunu bir anımsayın! Belki de bunun temel nedeni, gazetecilik etiğinden ziyade kendi ülkelerinin ulusal çıkarlarına duydukları sadakattir. Bugün ABD, İngiltere ve Fransa’nın çeşitli sebeplerden dolayı Ukrayna’daki krizi fırsata çevirmeye çalıştıkları çok açık.
Silah ticareti, Avrupa ordusu fikrinin yeşermesi, NATO’nun güven tazelemesi, ABD liderliğinin onarılması ve Rusya’ya karşı tek yumruk olunması ve dahası. Basının ısrarlı bir şekilde, Ukrayna’dan ziyade Avrupa’nın Rus işgalinin eşiğinde olduğunu öne çıkarması ve bu bağlamda barış yerine savaş olasılıklarını gündemde tutmaya çabalaması, basit bir habercilik taktiği olmasa gerek. Belki de kendi hükümetlerinden bu yönde bir talimat alıyorlar.
Ayrıca ABD Başkanı Joe Biden, İngiltere Başbakanı Boris Johnson ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un Rusya’nın Ukrayna’ya saldırıp saldırmayacağını, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’den daha iyi bildiklerini ortaya koymaları, bir hayli ilginç. Sanki Rusya’nın geri çekilmesine değil de saldırmasına taraftarlar ve bu konuda da basınla iş birliği içerisindeler.
Adı geçen haber ajanslarının kriz karşısında aldığı pozisyona bakıldığında esas meselenin Ukrayna’nın toprak bütünlüğü ve egemenlik hakları olmadığı kolaylıkla anlaşılabiliyor. Ajansların olası bir çatışmadan kaçınmayı tavsiye eden haberler yerine tam tersi istikamette hareket ediyor olması, akıllara ister istemez uluslararası medya “Ukrayna’da savaş mı istiyor?” sorusunu getiriyor.