Kıbrıs sorunu tüm hızıyla Türkiye'nin gündemine girmek üzere. Taraflar basın aracılığıyla geri adım atmayacaklarını kamuoyuna duyurmaktadırlar. Rum Yönetimi Enerji Bakanı Yorgos Lakkotripis yaptığı açıklamada, Kıbrıs sorunundaki gelişmelerin kendi enerji planlarını etkilemeyeceğini dile getirdi. Benzer şekilde Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Türkiye’nin yakın bir zamanda Doğu Akdeniz’de sondaj çalışmalarına başlayacağını duyurdu. Her iki açıklama, karşı tarafı dikkate almama üzerine bina edilmiş bir söyleme dayanıyor. Tartışmalı deniz alanlarında ortaya çıkan bir tartışmanın neleri beraberinde getireceği ise muğlaklığını koruyor. Bu noktada Türkiye askeri gücünü ve jeopolitiğini ön plana çıkarırken, Rum tarafı İsrail-Yunanistan ve Güney Kıbrıs arasında Doğu Akdeniz’de güçlenen işbirliğine ve AB'nin politik gücüne güveniyor. Rusya ve ABD’nin tutumu ise henüz netleşmiş değil.
Yunanistan-İsrail-Güney Kıbrıs üçlüsü Doğu Akdeniz'den çıkarılacak doğalgaz ve petrolün Avrupa ülkelerine sevkini öngören boru hattı projesi için işbirliği konusunda zaten bir anlaşmaya varmışlardı. Üzerinde anlaşmaya varılan proje kapsamında İsrail ve Kıbrıs'ın deniz bölgelerinden çıkarılacak doğalgaz, deniz altında döşenecek EastMed adı verilen bir boru hattı ile Avrupa’ya taşınacak. Bu çerçevede Kıbrıs-Girit-Yunanistan-İtalya güzergâhı kullanılacaktır. Bu hat aynı zamanda ileri teknolojiyle donatılmış bir elektrik hattıyla güçlendirilecektir. Böylece hem elektrik hem de doğalgaz aynı anda transfer edilebilecek. Avrupa Birliği yetkilileri yaptıkları açıklamada bu projenin hayat bulması için gerekli katkıyı sunacaklarını ifade ettiler. Söz konusu ülkeler böylece geliştirdikleri işbirliği sayesinde Doğu Akdeniz’de ortak bir menfaat ağı inşa etmeyi başardılar. Uzmanlar ve diplomatik kaynaklar, EastMed projesinin, en kolay ve en ucuz yolunun Kıbrıs ile Türkiye arasında döşenmesi olduğunu belirtmesine rağmen, bu yaklaşım Kıbrıs sorunu nedeniyle şimdilik karşılık görmüyor. Bu açıdan konuya bakıldığında, Yunanistan ve Rum Yönetimi’nin bu durumu fırsata çevirerek, Kıbrıs sorununu bir koz olarak elinde tutmaya devam ettiğini iddia etmek mümkündür.
Rum tarafı, çözüm noktasında tavrını daha önce net bir biçimde ortaya koymuş ve olası çözümün ancak, “sıfır asker ve sıfır garanti” üzerinde olabileceğini muhataplarına iletmişti. Bir defa şunu belirtmekte fayda var; Kıbrıs, Türkiye için Akdeniz demektir. O nedenle uzun soluklu bir süreç yönetimi çerçevesinde Türkiye Kıbrıs üzerinde hesap yapmalıdır. Bu bağlamda, Kıbrıs'ta Türkler’le Rumların güvenliğini sağlayacak çözüm konusunda, “sıfır asker ve sıfır garanti” tezini boşa çıkaracak alternatif teklifler ileri sürerek etkin bir diplomasi yürütmelidir.
Günümüz itibariyle İsrail ileriye dönük en detaylı hesapları yapan devletlerin başında gelmektedir. İsrail merkezli öngörüler, Kıbrıs ile İsrail arasında ilişkilerin güçlenmesi gerektiği yönünde yoğunlaşmaktadır. İsrail, Kıbrıs’ı hem ülkesel güvenliği hem de ekonomi güvenliği bakımından önemli bir ada olarak tanımlamaktadır. Bu yüzden Kıbrıs’a liman, üs ve koloni kurma noktasında önemli adımlar atmaktadır. Bu nedenle, Kıbrıs için atılacak her adımın mutlaka çok yönlü bir sonucu olacaktır. Artık bu mesele bir Türk-Yunan meselesi değildir. Türk-Yunan ilişkilerinin gelişip ve iyileşmesinin bölge barışına katkı sunacağı aşikâr bir durumken, bunun tersi politikalar takip etmek konjonktürel açıdan doğru bir yaklaşım değildir. Son olarak şunu da belirtmekte fayda var; “Doğu Akdeniz Barışı” her zaman olduğu gibi yine Türk-Yunan dostluğuna muhtaçtır.