Eski yazarımız Yrd.Doç.Dr.İsmail Şahin'in Diriliş Postası gazetesinde yayımlanan son yazısı:
1648 Westphalia Barışı'ndan bugüne devletlerarası ilişkilerin, güç ve çıkar bağlamında gerçekleştiği kabul edilmektedir. Bundan dolayı dini kuralların ve ahlaki kaidelerin bu alanda yeri olmadığı her zaman ifade edilmiştir. Böylece devletlerin ulusal çıkarları için her yola başvurmalarının mubah olduğu anlayışı, bu disiplinin bir nevi amentüsüne dönüşmüştür.
Samuel Huntington, 1993 yılında kaleme aldığı "Medeniyetler Çatışması" adlı makalesinde, geleceğin savaşını güç ve çıkar ilişkileri değil kültürel ve dini çatışmanın yol açacağını öne sürmüştü. Küresel politikada en önemli çatışmaların farklı uygarlıklardan olan uluslar ve gruplar arasında çıkacağını iddia eden Huntington’a çok sayıda eleştiri yöneltilmişti. Acaba Huntington ne kadar haklı?
Dünyanın ispat edilmiş petrol rezervlerinin % 65'inin Basra Körfezi civarında olduğu söylenir. Bu oranın % 36-38'i de Suudi Arabistan'dadır. 1938’de Arabistan’ın petrol zengini bir ülke olduğunun anlaşılmasıyla bu ülke, ABD'nin en önemli müttefiki haline gelmiştir. Bu yüzden, bu tarihten bu yana Arabistan'ın korunması, ABD'nin Ortadoğu politikasının temel önceliğini oluşturmuştur. Buna bir jest olarak da Suudi yönetimi ülkesinde sadece Amerikalı petrol şirketlerine ruhsat vermiştir.
Petrol kadar önemli diğer bir mesele de silah satışlarıdır. Arabistan, ABD’nin en önemli silah pazarlarından biridir. Mayıs 2017’de imzalanan
tan, ABD silahlarını hem dış (İran) hem de iç (hanedan karşıtları) tehditlere karşı korunmak için satın alıyor. Nitekim Arabistan'ın uluslararası insan hakları örgütlerindeki sicil dosyası oldukça kabarık olmasına rağmen, ABD petrol ve silah ticareti uğruna bu ihlallere göz yummaktadır.
Ortadoğu, dünyanın en ciddi silah pazarlarının başında gelmektedir. Son yıllara ait birkaç örnek verelim. Rusya-Mısır arasındaki 3 milyar dolarlık silah satım anlaşması, 110 milyar dolarlık ABD-Suudi Arabistan silah satım sözleşmesi, Mısır-Fransa arasındaki 6 Milyar Euro’luk silah anlaşması ve son olarak, ABD-Katar arasındaki 12 milyar dolarlık anlaşma. Dikkat edilirse, sadece birkaç ülkeye ilişkin örnekler bunlar. Bu durumu tüm Ortadoğu’ya yaydığımızda, silah pazarının hacmini tahmin etmek zor değildir. O halde, Büyük Güçlerin başlıca Ortadoğu politikası; pazara ciddi bir darbe vuracak gelişmeleri önleyerek bu pazarın her daim canlı tutulmasıdır. Bu şartlar altında, Ortadoğu’da, kalıcı bir barışın geleceğini beklemek şüphesiz ciddi bir kehanet olacaktır.
Türkiye’ye gelince, Türkiye bu pazarı her yönüyle tehdit etti. O nedenle, Türkiye’ye karşı bölgede yeni müttefikler oluşturuluyor, PYD/YPG’ye silah yardımı yapılarak oluşturulacak “Kürt Koridoru” yoluyla Ortadoğu ile Türkiye arasına bariyer inşa ediliyor ve Türkiye’yi Katar’dan çıkarmak için her yol deneniyor. Aynı zamanda Türkiye’yi Kıbrıs’tan (Akdeniz’den) uzaklaştırmak da bu düşüncenin bir uzantısıdır. Çünkü temel endişe, Türkiye’nin Kıbrıs’ı Ortadoğu’yu tehdit eden bir askeri üsse çevirme ihtimalidir. O nedenle tüm bu hesaplar, pazarı koruyup kollamak için atılmış önemli adımlardır. Görüldüğü üzere serbest piyasa, söylendiği kadar serbest ve özgür değildir.
Sonuç, Huntington’un tezi 11 Eylül Saldırılarından bugüne uluslararası terörizm vasıtasıyla saat gibi çalışıyor. Fakat Huntington, çatışma ve savaşlar "Medeniyetler Çatışması" şemsiyesi adı altında yapılacak şeklinde bir tespitte bulunsaydı daha gerçekçi olurdu. Peki ya barış!
http://dirilispostasi.com/n-38536-acaba-huntington-ne-kadar-hakli.html
Hocam Allah razı olsun. Sayenizde aydınlanıyoruz.