ÇOKTANRILI DÜZENİN YOLCULARI
Roma’nın çoktanrılı düzeni ile günümüz kapitalist düzeni birbirine çok benzemektedir. Tasvir edilen tanrılar ve çoktanrılı sistem; bireysel yetenek, ihtiyaç, duygu, arzu ve hırs gibi özellikler üzerine temellendirilmişti. Kapitalist sistem de böyledir. Zira o da, mutluluğu ve zenginliği bireysel yetenekler ve rekabet üzerinden izah etmeye çalışır. Kural çok basittir: “Herkes kendi maddi çıkarı için en iyi olan davranışı yapmalıdır.” Küreselleşme de çoktanrılı düzenden etkilenmiştir. Nasıl mı? Çoktanrılı sistemde, geleneksel tanrıların toplandığı yere panteon denirdi. Panteon’un başında ise güçlü ve bilge bir baş tanrı bulunurdu. Bugünkü dünya sistemi tam bir Panteon aslında. Baş tanrı buyruklarını tanrılara iletir, onlar da baş tanrının dilek ve temennilerine uygun olarak dünyayı yönetirlerdi.
Kapitalizmin pozitivizm vasıtasıyla tek tanrılı dinlere savaş açtığı ve kendi Panteon’unda neo- Politeistik (yeni çoktanrılı düzen) bir yapı inşa ettiği söylenebilir. Bu açıdan baktığımızda bugün kapitalizm karşıtı tüm inançların, dinlerin, kültürlerin ve hayatların büyük bir tehlike altında olduğu düşünülebilir. Tıpkı Roma’da olduğu gibi. Kapitalizm karşıtı olmayı, eylem ve eylemsizlik hali anlamında geniş düşünmek icap eder. Bu çerçevede, kapitalizmle tanışmamak bile başlı başına bir karşıtlıktır.
Kapitalizm bilimsel yönünü Pozitivizm ile inşa etmiştir. Pozitivizm, icat ettiği “homo economicus” (rasyonel birey) insan anlayışıyla, insanı faydacı ve çıkarcı şekilde yeniden tanzim etti. Dahası, bu süreçte insanlığa bir nevi “düşünce nakli” yapıldı ve tüm bildikleri ve inandıkları tersyüz edildi. Geleneği, kültürü, dini, kısacası tüm hafızası yeniden kurgulandı. Bu minvalde, toplumsal belleğindeki; zenginlik, bela, mutluluk, başarı, evlilik, aşk, anne ve baba gibi insan hayatını etkileyen tüm ana akım kavramlar ciddi bir formattan geçirilerek yeni düşünce anlayışı ile yeniden yorumlandı ve pozitivizmle yoğrulmuş kafalara uyumlu hale getirildi. Yaşanan bu değişim ne baskı ne de şiddetle yapıldı. Büyük ölçüde eğitim yoluyla yapıldı. Biraz da komünizmden istifade edildi. Böylece insanın kendi yürüttüğü akılla Panteon’un doğrularına ulaşılması sağlandı. Ve böylece insan “aydınlandı.” Ne hikmetse tüm “özgür akıllar” hep aynı sonuca vardılar ve takdir gördüler. Ulaşamayanlar, “ötekileştirildi, öcüleştirildi, cahilleştirildi.”
“Ortak aklın” vardığı sonuç şuydu: “Her akıl sahibi insan, zengin olmak için kendi refahını artırmanın yollarını aramalıdır. Mutlu olmak için de kendine haz veren eylemlerin peşinden koşmalı, acı veren işlerden de uzak durmalıdır. Ayrıca yenilikçi olmak şarttır çünkü yeni şartlara uymayan ya da uyamayanlar yok olup giderler. Özetle, güçlü olan ayakta kalır. Nitekim değişim gücün diğer adıdır.”
Pozitivizmin çizdiği sınırlarda aydınlanan birey, başarının ve kişisel gelişimin birer önemli yapıtaşı olduğuna inandığı değerlerin bir şövalyesi olarak kapitalizm namına kendi toplumuna her alanda savaş açtı. Gelenekler, kültürler ve dini değerler yüksek sesle sorgulandı ama kendisine bunun yapılmasına müsaade etmedi. “Özgür akıl ve düşünce” savaş açtığı din gibi zamanla “dinleşti” ama önyargılarından ve bağnazlığından dolayı bunu göremedi. Kendi öz değerlerini terk ederek, boşluğu Pozitivizmle doldurarak rahatlamaya çalıştı. “Güç, servet ve şehvet”ten oluşan bu yeni kutsal üçlemede özgürleştiğini sandı, fakat hayatının “ATM ile AVM” arasına sıkıştırıldığını anlamadı. Ailesini elinden aldılar, çocuklarını kopardılar, fark etmedi bile. Beş yıldızlı otelin soğukluğuyla sıcacık bayram sevincini takas etti, hissetmedi.
Hep korktu sistemin dışına çıkmaya. Sürekli, elindekileri kaybetmekten korkuyordu, hâlbuki elinde kaybedecek bir şeyi kalmadığını anlayamadı. “Çalışmak ve tüketmek” tüm zihni bununla meşguldü. Evde çocuğu onunla oynamayı beklerken, o, borsayı, dövizi, terfiyi, piyangoyu ve iddiayı bekliyordu. Şimdilerde ise harp zengini olmayı bekliyor.
Şimdilerde insanlar, Batı’dan Halep için bir şeyler bekliyor! Hani Bosna’da yapmışlardı ya! Cumhurbaşkanı Erdoğan, küresel sermayeye karşı yalnızım diye feryat ediyor! Dünya beşten büyüktür diyor! Elinizdeki dövizleri bozdurun, oyunu bozun diye haykırıyor! Ne sağdan, ne soldan ne muhafazakârdan ne de milliyetçiden bir ses yok. Neden mi? Çünkü hepimiz kapitalist düzenin sağcıları, solcuları, milliyetçileri ya da muhafazakârları olmuşuz da ondan. İşimize gelmiyor daha doğrusu çıkarımıza.
Eminim yine Erdoğan’a, en büyük destek “okumamışlardan”, “sözde aydınlanmamış cahillerden” gelecektir. Zira onların ne “çoktanrıları” ne de pozitivist korkuları var.