ENERJİ DENKLEMİNDE KIBRIS
Levant bölgesinde keşfedilen yeni enerji kaynakları, Kıbrıs’ın jeopolitik önemini kat be kat arttırmıştır. Basit bir denklemin çok ötesinde yer alan yeni enerji kaynaklarının bölüşümü ve dağıtımı meselesi, adanın belirsiz yapısına karmaşık bir katman daha eklemiş gibi görünmektedir. Doğu Akdeniz, enerji kaynakları nedeniyle 2000’li yılların başından itibaren uluslararası gündemde yer almaya başlamıştır. Özellikle Levant kıyısı boyunca keşfedilen enerji rezervlerinin varlığı bilimsel raporlarla gün yüzüne çıkınca, buna paralel olarak bölgede yeni ittifaklar ve yeni düşmanlıklar şeklinde siyasi ve askeri denklemler ortaya çıkmıştır. Bu nedenle denilebilir ki, Arap Baharı ve Suriye krizi aslında bir “enerji savaşı”dır. Gazze Olayı, Yunanistan-İsrail-GKRY (Güney Kıbrıs Rum Yönetimi) yakınlaşması, Sisi Darbesi, Suriye İç Savaşı ve Rusya’nın artan bölgesel etkisi, reelde Doğu Akdeniz’deki enerji kaynakları nedeniyle meydana gelmiş siyasi gelişmelerdir. Ancak medya yoluyla enerji kaynaklarına dönük yapılan bu hamlelerin üzeri yine demokrasi ve insan hakları örtüsüyle manipüle edilmeye çalışılmıştır.
Türkiye, enerji kaynaklarının Avrupa’ya transferini kendi üzerinden sağlamaya çalışmaktadır. Reelpolitik açıdan bu doğru bir yaklaşımdır. Türkiye’yi Avrupa’nın yakıt deposuna dönüştürecek böylesi bir projenin gerçekleşmesi, Türkiye’yi bir taraftan yüzyıldır yaşadığı bölünme, parçalanma korkusundan kurtaracak diğer taraftan da ülkeye ekonomik ve siyasi istikrar kazandıracaktır. Nitekim Türkiye’nin jeopolitik değeri Avrupa’nın istikrarı açısından paha biçilmez bir hal alacaktır. Türkiye’nin Avrupa’nın yakıt deposuna dönüşmesiyle birlikte, Türkiye-AB ilişkileri de kaçınılmaz olarak rayına girecektir. AB, Türkiye’nin istikrarını savunan ve sağlamaya çalışan birincil aktör konumuna yükselecektir. Zira hiç kimse bindiği aracın yakıt deposunun hiçbir şekilde ateş almasını istemez.
Kıbrıs, Suriye, Mısır ve Gazze açıklarında keşfedilmiş doğalgaz rezervlerinin Avrupa’ya nakledilmesinin tartışılan iki olasılığı bulunmaktadır. Birincisi Akdeniz-Girit-Yunanistan yoluyla deniz altına döşenecek boru hatlarıyla; İkincisi ise Türkiye üzerinden. Eğer ikinci olasılık kabul görürse, bu durumda karşımıza yine iki olasılık daha çıkmaktadır. Akdeniz-Türkiye-Balkanlar. Bu olasılığın hayata geçebilmesi için Kıbrıs sorunun çözülmesi gerekmektedir. İkinci olasılık ise, Suriye-Türkiye-Balkanlar. Bu sefer de Suriye meselesi halledilmelidir. Levant bölgesindeki enerjinin kullanıma dönüştürülmesi, şüphesiz en çok Rusya’ya zarar verecektir. Rusya bu endişesinden dolayı hem GKRY ile hem de Suriye ile ilişkilerini güçlendirmiş durumdadır. O halde Doğu Akdeniz enerji kaynaklarının Türkiye üzerinden transfer edilebilmesi, Rusya’nın ikna edilmesine bağlıdır.
Bugünlerde devam eden Kıbrıs müzakerelerinden bir sonuç çıkması, yukarıdaki nedenlerden dolayı Rusya’ya bağımlı hale gelmiştir. Türkiye-AB ve Türkiye-ABD ilişkilerinin gerginliğinden dolayı iyimser bir havada cereyan eden Türk-Rus ilişkileri, güçlü Rusya-Yunanistan diyaloğu ve uzun soluklu sağlam Rusya-GKRY ilişkileri nedeniyle Rusya, tarihte hiç olmadığı kadar müzakere masasını ruhen kaplamıştır. Bu bağlamda, müzakere masasından Rusya’nın arzu etmediği bir sonucun çıkmayacağını söylemek zayıf bir iddia olmaz. Türkiye’nin şimdiye kadar Kıbrıs’ın en stratejik bölgesi Karpaz’ı Rum tarafına bırakmayı kabul etme yaklaşımından bir anda çark etmesi enerji güvenliği kaygısından kaynaklandığı şeklinde yorumlanabilir. Diğer bir ifadeyle, Karpaz’dan vazgeçilmemesi enerji hattının doğusunda (Suriye) bulunan Rusya’ya karşı alınmış olası bir tedbirdir.
Karpaz’ın, Kıbrıs-Suriye-İskenderun üçgenini kontrol eden mühim bir konuma sahip olduğu bilgisinden hareketle, Türkiye’nin Karpaz’ı pazarlık konusu etmesi jeopolitik açıdan izah edilemez bir acizlik olurdu. Buna mukabil, Rusya tüm gücüyle (Yunanistan ve GKRY) enerji hattının iki yakasını ve İskenderun körfezini tamamıyla kontrol etmek amacıyla Karpaz’ın Türk tarafından koparılmasında ısrarcı tutum takınabilir. Lakin, Gazimağusa’dan Zafer Burnu’na kadarki tüm kıyı şeridinin Türkiye’nin nüfuz alanında bulunması Rusya’ya endişe vermektedir.
Sonuç olarak, Kıbrıs’ın geleceğini Kıbrıslı Rum ve Türklerin tezlerini müzakere masasında savunan liderler ya da maharetli diplomatlar değil, Doğu Akdeniz’de enerji pazarlığına tutuşan aktörlerin tezleri belirleyecektir. Şayet bu pazarlık düzgün yürütülürse bölgede enerji üzerinden bir barış sağlanabilir. Aksi durumda enerji savaşları nedeniyle bölgedeki huzursuzluğun uzun müddet devam etmesi muhtemeldir.