Eski yazarımız Doç.Dr.İsmail Şahin'in Diriliş Postası gazetesinde yayımlanan 16/03/2018 tarihli yazısı.
ABD’de CIA Başkanı Mike Pompeo’nun Dışişleri Bakanlığı’na, Gina Haspel’in CIA Direktörlüğü’ne getirilmesi, ABD’nin bu değişikliklerle daha şahin bir politika izleyeceği şeklinde yorumlanıyor. Göreve gelen her iki kişi de sert yaptırımlar taraftarı, savaş yanlısı ve radikal söylemlere sahip kişiler olarak biliniyor.
İşadamı Rex Tillerson’ın yerine, dünya geneline yayılan istihbarat ağının başındaki birinin Dışişleri Bakanlığına getirilmesi, yorumlandığı üzere köklü bir değişikliğe sebep olur mu? Eğer olursa bu yeni durum ABD’ye ne kadar menfaat sağlar? Diğer taraftan; Rex Tillerson, bugüne kadar CIA ile koordineli olarak bir çalışma yürütmedi mi? Alınan tüm kararlar CIA raporlarına aykırı mıydı? Şeklinde sıralanabilecek birçok soru sorulabilir.
Dışişleri bürokrasisi dışından ve iş dünyasından göreve gelen bir Dışişleri Bakanı, kaçınılmaz olarak devlet mekanizmasının kararlarına itibar etmek durumundadır. Hele hele böylesine kritik bir dönemeçte tek başına hareket etmesi düşünülemez.
Bu açıdan ele alındığında, yapılan görev değişiklikleri ABD’nin daha şahin bir dış politika izlemesinden ziyade, Başkan Trump’ın, ABD bürokrasisiyle arasını düzeltme adımı olarak da değerlendirilebilir.
Göreve geldiği günden beri devletin klasik işleyiş düzeni ile karşı karşıya gelen Trump, bu yeni atamalarla geri adım atmış ve aslına rücu etmiş izlenimi veriyor olabiliyor.
Çünkü başkanlık koltuğuna oturduğu andan itibaren sert ve keskin söylemler, Trump yönetiminin en belirgin özelliği olmuştur. Gerek Avrupa ile olan ilişkilerde gerekse de Türkiye ile ilişkilerde gözle görülür bir iyileşmeden bahsetmek mümkün değildir.
Devam eden bu kötü ilişkiler ağının daha da yaygınlaşması ve esneklikten uzaklaşıp kırılganlığa dönüşmesi, bu aşamada ABD’nin hem siyasi hem de ekonomik çevrelerini memnun etmekten uzak olur.
Trump idaresindeki ABD’den en büyük beklenti, arabuluculuk rolüyle dünya barışına katkı sunmasıdır. Bunun dışında kaotik ve çatışmacı bir yaklaşımın dozunu artırmak, içerisinde bulunduğumuz terörizm çağında, en çok ABD’ye zarar verebilir.
ABD’nin ihtiyacı olan, yeni dostlar bulmak değil, aksine eski dostlarıyla arasını düzeltmesidir. Kaldı ki, dünya artık tek kutuplu bir ABD siyaseti üzerinden yürümüyor.
Gelinen noktada, çok kutuplu ve değişken ittifaklara açık bir uluslararası sistem söz konusudur. Bu yapı içerisinde çatışma yerine diplomasi, ABD’nin ihtiyaç duyduğu ortamı yaratabilir.
Mike Pompeo’nun CIA’den Dışişleri Bakanlığına geçmesi, başlangıçta bu iki gücün birleşmesi olarak algılansa da, ABD’nin Obama yönetiminden bu yana, bilhassa Ortadoğu’da yaptığı hatalar, bu kurumların sağlıklı işlemediğini gözler önüne sermiştir. Bu aşamada daha sert bir politika ortaya koymak, ABD’yi eski gücüne kavuşturmaz aksine zayıflatır.
Mike Pompeo’nun atacağı en akıllıca adım, şeffaf ve anlaşılabilir bir politika ortaya koymak olacaktır. Gizli ittifaklar kurma veya müttefiklerinin yerine onların düşmanlarını desteklemek şeklindeki sakat siyaseti terk etmek, ABD’nin menfaatinedir.
Bu yanlış siyaset, Ortadoğu’yu kan gölüne çevirdiği gibi aynı zamanda bölgesel dengelerin Rusya lehine dönmesine de yol açmıştır. Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, belki kişisel olarak hazzetmese de Türkiye ile iyi ilişkiler kurmak zorunluluğuyla karşı karşıyadır.
Sonuç olarak Pompeo, kendi nefsi ile ülkesinin menfaati arasında tarihi bir tercihe imza atacaktır.
https://www.dirilispostasi.com/makale/mike-pompeonun-isi-zor-5aaab1c7d8a7e644cb28943f