Eski yazarımız Doç.Dr.İsmail Şahin'in Diriliş Postası gazetesinde yayımlanan 02/03/2018 tarihli yazısı:
Hepimizin malumu olduğu üzere dünya ekonomisi önemli bir sınavdan ve virajdan geçmektedir. Enflasyon, büyüme, işsizlik gibi ciddi ekonomik sorunlar tüm dünyanın başa çıkması gereken başlıca meseleler olarak karşımızda durmaktadır.
Tüm bunların yanında Avrupa Birliği ve Amerika’da yaşanan siyasi krizler ve belirsizlikler, ekonomik sorunların daha da derinleşmesine neden olmaktadır. Küresel sorunlar yumağına bir de bölgemizde cereyan eden askeri ve siyasi krizler eklendiğinde, bu zorlu virajda Türkiye’nin yükünün fazlasıyla ağırlaştığına şahit olmaktayız. Bu noktada emin olduğumuz tek konu, bunun ne ilk ne de son olacağıdır.
Otomasyon ve robot teknolojisinde kaydedilen teknik gelişmeler sayesinde insansız araçlar tüm dünyayı kuşatmaya hazırlanmaktadır. Bu süreçte mühendislik hiç olmadığı kadar önemli ve anlamlı bir hale gelmiştir. Bu süreç neticesinde ülkeler, belki de hiç olmadığı kadar, dışa bağımlı bir hale gelecektir. Daha da önemlisi, gelişen teknoloji nedeniyle uzaktan yönetilme, kontrol edilme ve yönlendirilme gibi tüm hâkimiyet mekanizmaları devletlerin egemen statülerini aşındıracaktır.
Yaklaşan bu teknolojik dalganın sağlıklı bir biçimde aşılabilmesi, fikir ve malzemenin buluşmasına bağlıdır. Diğer bir ifadeyle, fikir ve malzeme üreten devletler ancak bu süreci başarılı bir şekilde atlatabilir.
Gelinen noktada, Türk ekonomisinin rekabet gücünü devam ettirebilmesi, ulusal ve uluslararası pazarlarda yerini sağlamlaştırabilmesi için teknoloji yoğun bir endüstriyi, ülke geneline yayması gerekmektedir. Nitekim teknoloji yoğun bir endüstri ve bu endüstriye yön verecek insan gücü, Türkiye’nin uluslararası rekabet gücünü oluşturacaktır.
Bilgi ekonomisinin hüküm sürdüğü çağımızda planlayan, tasarlayan ve pazarlayan olmak, önemli bir kural haline gelmiştir. Bu çerçevede bilimin ve teknolojinin yön verdiği uygulamalı bir endüstri anlayışını temel eğitimden yükseköğretime kadar yaymak, bu bağlamda atılmış ciddi bir adım olacaktır.
Belki de bu çerçevede, ihtisaslaşma erken yaşta başlatılmalı ve genel eğitimden kaçınılmalıdır. Eğer teknoloji bu denli önemli hale geldiyse, o zaman teknoloji üretecek beyinleri üniversite çağına kadar bekletmek oldukça geç bir yaklaşım olacaktır. Mesela, uygulamaya dayalı mühendislik liseleri, kabiliyetli gençlere erkenden bir ışık tutabilir. Böyle bir adım, doğal olarak üniversitelerin de daha üst bir sınıfta konumlanmalarına yol açarak, eğitimin niteliğine ciddi bir katkı sunacaktır.
Üretken yetenekler erken yaşta keşfedilmediği müddetçe, katma değeri yüksek ürünler üretmek ve ürün çeşitliliğimizi artırmak, İhracatı artırmak, yeni İstihdam alanları yaratmak, tasarrufları yatırımlara dönüştürmek ve nihayetinde dünyanın tüm pazarlarında yer almak mümkün değildir.
Tüm bunlara ilave olarak, ar-ge ve diğer proje fonları azami hassasiyetle yönetilmelidir. Bilhassa, ilkokul çağına kadar Ar-Ge ve proje geliştirme faaliyetleri ciddiyetle ele alınmalıdır. Bugün Türkiye’de tavsiye ettiğimiz hususlarda birçok çalışmanın yapıldığını ancak ciddiyetsizlikten dolayı bunların pek azının başarıya ulaştığını müşahede etmekteyiz.
Dünyada ortaya çıkan yeni şartlar, gençlere daha ağır yükler getirmiştir. Bu nedenle eğitimin kurgusu iyi yapılmak zorundadır. Bu hassas mesele, herhangi bir ihmali kaldırmaz.
http://www.dirilispostasi.com/makale/muhendislik-liseleri-5a983e5b76381c23cc44e6db
Değerli hocam, tesbitler ve önerileriniz yerli yerinde. Gelecek nesli , müstakbel ihtiyaca göre yetiştirmek, o öngörü ve vizyonla hareket etmek tam da ihtiyacımız olan bir meseledir. Vesselam