O KADAR ZENGİN DEĞİLİZ!
Uzun bir zamandır sivil toplum kuruluşları, üniversiteler ve kamu niteliğindeki meslek kuruluşları gibi birçok kurum ve kuruluş çeşitli şekillerde ulusal veya uluslararası fonlardan “proje” adı altında destekleniyor. Sivil toplumu güçlendirmek adına düşünülmüş güzel bir adım olan proje uygulaması başta AB olmak üzere tüm gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde uygulanan bir sistem. Bu sayede sosyal hayattan iktisadi hayata geniş bir yelpazede, mali sıkıntı yaşayan söz konusu kuruluşlara belli koşullar ve öncelik alanları çerçevesinde mali destek sağlanıyor.
Gözlemlediğim kadarıyla Türkiye’deki proje fonları hem yetersiz hem de israf edilmeye müsait. Şöyle ki, insanları bir araya getiren ve sohbet etmekten öte hiçbir bilimsel, iktisadi ve yenilikçi sonuç doğurmayan projeler ile bu kaynakların heba edildiğini düşüyorum. Kahvaltı, yemek veya gezi (sırf gezmek maksadıyla) şeklindeki uygulamalardan kaçınmak gerekmektedir. Türkiye bu kadar zengin değil üstelik daha öncelikli meseleleri var. Bu bağlamda teknoloji, Ar-Ge, inovasyona dönük proje fonları çoğaltılmalı ve tabana yayılmalıdır. Sosyal etkinlikler ise bir sonuç almaya yönelik olmalıdır. Toplanalım ve dağılalım peki ya sonuç? Eğer bir sosyal proje katılımcılarına ya da hedef kitlesinde bir dönüşüme veyahut vizyoner bir projeksiyona ciddi bir katkı sağlayamıyorsa beyhude olmuş demektir. Zaman ve para israfı bu memleketin katlanabileceği bir yük olmaktan artık çıkarılmalıdır.
Türkiye’yi zamanının üzerine taşıyacak kişileri yetiştirecek projeler öncelikli olarak desteklenmelidir. Bu çerçevede, bir şehrin tüm imkanları ortak bir havuzda toplanmalı ve şehrin teknolojik, ekonomik ve sosyal gereksinimleri belirlenerek zihinler bu alanlardaki sorunlara veya ihtiyaçlara bir çözüm üretmek için kanalize edilmelidir. Kalkınma ajansları güzel bir fikirdi fakat istenilen başarıyı sağlayamadılar. Üniversite kaynakları büyük oranda yetersiz olmasına rağmen yetersiz haliyle var olanların da doğru işlere kanalize edildiğini söylemek iyimserlik olur.
Türkiye zaman kaybetmeden proje meselelesini yeniden ele almalı ve teknoloji, fikir, çözüm üretebilecek, kısaca bir sorunu “teşhis, tetkik ve tedavi” edebilecek bir yapıda sil baştan kurgulamalıdır. Türkiye’nin saçma sapan etkinliklere harcayacak ne parası ne de insan kaynağı vardır. Küresel rekabetin at başı gittiği, bölgesel tehditlerin ayyuka çıktığı bir dönemde, Türkiye proje desteklerini; insan kaynağını nitelikleştirecek, eğitimi üst seviyelere taşıyabilecek, ülkeye bir bakış açısı, bir söylem, bir ürün, teknik veya teknoloji kazandırabilecek projelere yoğunlaştırmalıdır.
Diğer taraftan insan kaynağımız da berhava edilmemelidir. Belli görüşe sıkışıp kalmak ve sadece bir görüşten beslenmek çok katmanlı ve çok yönlü küresel sistemde çuvallamaya mahkum olduğu kadar kendi insan kaynağını tehlikeli çıkar gruplarının inisiyatifine terk etmektir. Türkiye artık ehliyet, liyakat ve hukuk çerçevesinde bir insan kaynağı oluşması için kolları sıvamalıdır. Kişilerin tercih ve reddedilme sebebi fikirsel ve mezhepsel ayrılılıklar asla olmamalıdır. Zamanının üstünde projeler üretebilmemiz, fikir, siyaset ve sanat adamları yetiştirebilmemiz ancak bu bakış açısıyla olabilir. Zira, Büyük düşünmek ve Büyük Millet olmak bunu emreder!