Batı Surlarının Yeniden İnşası
Türkiye’de yaşayan insanların birçoğunun tarihe ilgisi vardır. Toplum olarak da tarih konuşmayı ve geçmişe dair tartışmalar yapmayı da çok severiz. Fakat derinlemesine bir tarih bilgimiz de yoktur. Daha kötüsü tarih felsefesi pek bilmeyiz. Ya üstün körü bir okuma yapma ya da detaylar arasında bir sır arayan saikle hareket eder her iki durumda da bugüne ve geleceğe dair bir netice elde edemeyiz. Oysa tarih, bugünü ve geleceği anlamak için muazzam bir hazinedir. O nedenle, tek tek olgulardan hareket ederek bu olgular arasında genel olanla ilgilenmeli ve buradan bir sonuç çıkarmaya çalışılmalıdır. Kısaca insanlığın ve toplumların değişimini ve tekâmülünü anlamaya kafa yorulmalıdır. Böylece genel ahval ve şerait hakkında süzme bilgiler elde edilip geleceğe ışık tutabilecek genellemeler inşa edilebilir. Demek ki, iyi bir tarih okuması yaparak insanlığın gelişimine katkı veren veyahut mani olan eylem ve düşüncelerin ne olduğunu öğrenebiliriz. Aynı şekilde bir devletin yükseliş ve çöküş nedenlerini de tespit edebiliriz. O zaman şöyle bir soru ile başlayalım. Osmanlı Devleti neden çöktü? Bu sorunun elbette bir cevabı olmaz. Bazılarına göre bu çöküşün nedenleri çok bilinmeyenli denklem gibi. Biz biraz tembellik yapıp bu soru üzerine kafa patlatmış birinden istifade ederek bir cevap bulmaya çalışalım. Bu kişi 17. Yüzyılda yaşamış Koçi Bey. Koçi Bey’i değerli kılan tespitlerinden ziyade, Osmanlı Devleti’nin bozulan düzenini korkmadan ve dalkavukluk etmeden bir rapor haline getirip sert mizaçlı Padişah IV. Murat’a sunabilmesidir.
Koçi Bey Risalesi’ni okuduğumuz zaman genel olarak tüm kurumlarda ortaya çıkan bozulmanın ortak sebeplerini şöyle sıralayabiliriz.
- Şahsi menfaatlerin peşinde koşan karaktersiz devlet adamları/bürokratlar/memurlar
- Rüşvetin yaygınlaşması ve memurlukların rüşvetle peşkeş çekilmesi
- İkbal ihtirasları
- Ordu’nun para ve iktidar hırsıyla hükümdarına başkaldırması
- Fikir sahibi işbilir kimselerin yerini talim ve tahsilden mahrum liyakatsiz kişilerin alması
- Vezirlere azil ve tayin usulünün getirilmesi
- Kurumlarda disiplinin ortadan kalkması
- Bürokraside süs ve şöhretin yayılması
- Devlet işlerine hatırın karışması
- İlim yolunun bozulup, ilim sahasının bilgi ve marifetten nasipsiz cahillerle dolması
Bir bakıma Koçi Bey, Osmanlı düzenine gizlice sokulan Truva Atı’ndan çıkanları kaleme almaya çalışmıştır. Görüleceği üzere yukarıda sayılanların birkaçı hariç diğerlerinin üç aşağı beş yukarısının günümüzde bir karşılığı vardır. Demek ki, geçmişten çok fazla ders almadık. Ama biliyoruz ki, sen tarihi unutsan bile, o sana kendini hatırlatır. Bugün resmi kurumlarımızın birçoğu vazifelerinin çok ötesinde işlerle meşgul durumdalar. Hemen her kurum bir etkinlik yarışına girmiş fakat ortada elle tutulur bir gelişme yok. Kurum amirleri, makamlarını yükseltebilmek ve siyasilerin övgüsüne mazhar olabilmek adına bu etkinlikleri kendi şahsi çıkarları için kullanmakta, yerelde ve ulusalda sürekli gündemde kalabilmek, bir fotoğraf karesinde de yer alabilmek için etkinlikten etkinliğe koşmakta. Yani tribüne oynuyorlar. İşin acı tarafı bunun farkında değiller. Tüyü bitmemiş yetimin hakkını anlamsız etkinliklerde sırf kendilerini ön plana çıkarmak için hunharca harcıyorlar. Buna da “hizmet” diyorlar. Bu anlamda kurumsal manada devlet, bireysel olarak da herkes FETÖ’den bir ders çıkarmalı. Hadi, Koçi Bey Risalesini anlamadık pas geçtik bari FETÖ’yü anlayıp, olan biteni fırsata çevirip, şer’den hayır çıkarmanın yolunu arayalım. Tabi ki işlerini layıkıyla yapan, topluma faydalı olmak için gecesini gündüzüne katan kurumlarımız ve bürokrat/memurlarımız mevcut ve onları tenzih ederiz. Bizim kızdıklarımız etkinlikten etkinliğe koşup asli sorumluluklarını yerine getirmeyenlerdir. Diğer taraftan Koçi Bey’in de söylediği gibi, devlet ve ilim işlerine hatırı karıştırmayacaksın. Her iş gibi Kamu işleri de ihmale gelmez. Yapılan bir hata, bir millete ve bir devlete mâl olabilir. Nasıl ki, kendi dükkânını iş bilmeyen birisine emanet etmiyorsan ayni şekilde kamu işlerini de ehliyet sahibi olmayan kişilere peşkeş çekmeyeceksin. İşi ehline vereceksin, kendi adamına değil. Ziya Paşa’nın, “Asiyab-ı devlet’i bir har da olsa çevirir!” nüktesi her ne kadar Şair Eşref’in, “çevirir ama anasının örekesine çevirir” sözleriyle tamama erse de, zira bu durum millete zulümdür. Nitekim büyük devlet adamı Nizamü’l-Mülk’ün dediği gibi, “Küfr ile belki amma zulm ile paydâr kalmaz memleket.” O nedenle devlet, yine Nizamü’l-Mülk’e göre, “kudretin zapt yollarından çok icra yöntemleri ile meşgul olmalıdır.” Adalet Müslümanın şiarıdır. Devletin de temelidir. Bu bağlamda, “bizim yerimize onlar olsaydı…” gibi adalet terazisini şaşırtan bahanelerin herkesin eşitleneceği o günde hiçbir işe yaramayacağı unutulmamalıdır.
Gelelim eğitime. Eğitimin istenilen ve arzulanan düzeyde olmadığı devletin zirvesindekiler başta olmak üzere herkesin malumu. Eğitim bireyde “3T”yi harekete geçirmek için vardır: “teşhis, tetkik ve tedavi.” Bireyler hem kendi hem de toplumun sorunlarını “3T” sürecinden geçirerek onlara en uygun çözüm yollarını üretmek için eğitim alırlar. Bunun yanında eğitim kişiyi okur-yazar olmaktan ziyade entelektüel kılmalıdır. Eğitim bu bağlamda kişinin “5M” özelliğini de harekete geçirmelidir: “Muhakeme, mukayese, münazara, müzakere ve mütalaa.” “5M” mantığın yani akıl yürütmenin en önemli unsurudur. Bunlar yoksa eğitim tamam olmaz. Eğitim bir disiplin işidir ve bir memleketin dinamosudur. Ahmet Cevdet Paşa’nın da söylediği gibi, “her şeyin bir usulü vardır ve usul esasa mukaddemdir.” Ancak siz gelip eğitimi sadece gündelik işleri devam ettirmek üzere “meslek erbabı” yetiştirmek veyahut bir ilin ya da ilçenin ekonomisini canlandırmakla sınırlı bir hale getirirseniz sadece günü kurtarmış olursunuz. O zaman fikir ve projeleriyle zamanının üstüne çıkmış, milleti daha ileri bir seviyeye taşıyabilecek vizyon sahibi kişiler yetiştiremezsiniz. Dahası bu girdap ve kısırdöngü içinde neslinizden can çekişen zeki ve dâhi kişiler şizofren olup yok olur gider ya da başkalarının hizmetinde size karşı silah olup geri döner. Hal böyle olunca, ekonomiden siyasete, enerjiden teknolojiye ve eğitimden sanata dışa bağımlı bir ülke olarak yolunuza devam edersiniz. Fakat bu hâl bu millete yapılabilecek en büyük zulümdür.
Yazımı üç kitap tavsiye ederek bitirmek istiyorum: Yusuf Has Hacib, Kutadgu Bilig; Nizamü’l-Mülk, Siyasetname; Koçi Bey, Koçi Bey Risalesi.