Eski yazarımız Yrd.Doç.Dr.İsmail Şahin'in Diriliş Postası gazetesinde yayımlanan son yazısı:
Türkiye’nin (Yeni) Kıbrıs Politikası Ne Olacak?
İsviçre'nin Crans-Montana kentinde 10 gündür (27 Haziran- 7 Temmuz) devam eden Kıbrıs müzakerelerinden yine bir sonuç çıkmadı. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Konferansın sonuçsuz kaldığını, Türkiye’nin her türlü yapıcı katkıyı sağlamış olmasına rağmen hiçbir sonuca ulaşılamadığını ifade ettikten sonra, Türkiye’nin Kıbrıs’ta ve bölgesinde istikrarın artarak devamına önem verdiğini ve farklı parametrelerle bu soruna çözüm bulunması için çabaların sürdürüleceğini vurguladı.
Kıbrıs sorunu İkinci Dünya Savaşı’ndan bugüne Türkiye’nin gündemini meşgul etmektedir. Bu süreçte adına “milli dava” denilmiş olmasına rağmen, Türkiye bu konuya gereken ehemmiyeti hiçbir zaman vermemiştir. Adaya yönelik belirli bir politikası da olmamıştır. Bazen, Kıbrıs Türktür, bazen Ya Taksim Ya Ölüm, bazen federasyon bazen de Türkiye’ye bağlı yeni bir vilayet demiştir. Bazen Türkiye’nin savunması Kıbrıs’tan başlar demiş, bazen de Kıbrıs’ı bir yük, bir sorun ve bir engel olarak görmüştür. Kısaca Türkiye Kıbrıs’ta ne istediğini yıllarca tam olarak belirleyememiştir.
1968 yılından bugüne müzakereler yapılmaktadır. Tarafların uyuşamayacağı çok açık olmasına rağmen, dostlar alışverişte görsün anlayışıyla neredeyse her 10 yılda bir müzakereler yapılmaktadır. “Belli olan bu belirsizlik” en çok Kıbrıs Türklerine zarar veriyor. Çünkü vatandaşı oldukları 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti onlar için yıkıldı ve açıkta kaldılar. Ardından 1983 yılında, KKTC kuruldu. Ama kurulduğu günden beri akıbeti henüz belli değil. Bunlar basit konular değil ancak yaşayanlar bilebilir. Devlet, kimlik, toprak, tapu, uyrukluk, vatandaşlık gibi daha birçok ciddi meselenin akıbeti meçhul olarak ortada duruyor. Bu konuda Kıbrıslı Türklere ne Türkiye ne de KKTC teminat veriyor.
Artık hamaset Kıbrıs’ta para etmiyor. İnsanın başına gelebilecek en büyük derdin belirsizlik olduğu söylenir. Kuzey Kıbrıs’ta tam olarak bu psikoloji var. Nasrettin Hoca misali inanmayan gitsin baksın. Ne acayip ki, daha Kuzey Kıbrıs orada yaşayanlara vatan kılınamadı. KKTC yönetimi bile yönettiği devlete güvenmiyorken, vatandaş ne yapsın! Her geçen gün daha da kötüye giden bir ekonomi, iflas eden belediyeler, partizanca uygulamalar, beceriksiz siyasilerin her sorunu Türkiye’ye fatura etmesi, kumarhaneler ve gece kulüpleri nedeniyle çökmekte olan toplumsal hayat. Son olarak, PKK’nın Kıbrıs’ta artan etkisi. Bu olumsuzlukların Kuzey Kıbrıs’a yansıması: “Türkiye’ye güvensizlik ve yükselen Türkiye karşıtlığı”. Tüm bunlar, Türkiye’nin yarım asrı aşan Kıbrıs politikasının bir sonucu olarak karşımıza çıkıyor.
Türkiye’nin Kıbrıs konusunda artık bir karara varması ve sahaya inmesi gerekiyor. Merhum Arif Nihat Asya’nın dediği gibi, “Ya dağıt kimsesiz kalan sürünü, Ya çobansız bırakma Allah'ım!” Türkiye’de hala bir Kıbrıs Araştırmaları Enstitüsü’nün kurulmama garipliğini bir kenara bırakalım, doğru dürüst Kıbrıs uzmanlarının bulunmayışını nasıl izah edeceğiz. Hadi bunları da geçelim. Peki KKTC ne olacak? Bari ona bir karar verelim. Tamam mı devam mı? Ama bu haliyle devam edemez. Zira onunsorunları Kıbrıs sorununu da aştı.
KKTC’yi Türkiye’den başka hiçbir ülke tanımıyor. Tamam da tanıtan var mı? Böyle bir sistemli çaba hiç olmuş mu acaba? Türkiye’nin Kıbrıs’a yönelik bir politika değişikliğine gitmesi için daha kaç müzakere sürecinin geçmesi gerekiyor ya da daha kaç kuşak Hz. Yusuf misali kuyuda bekletilecek!
Türkiye kendi derdinden kurtulup etrafına bakamıyor ki. Milli davayı omuzlayacak adam mı kaldı. Herkes cep derdinde. Bu yazıyı hangi siyasi okur da anlamaya çalışır ki hocam. Kaleminize canınıza sağlık...