Eski yazarımız Doç.Dr.İsmail Şahin'in Diriliş Postası gazetesinde yayımlanan 25/05/2018 tarihli yazısı.
Avrupa ve Asya kıtalarının birleştiği yerde bulunan Karadeniz bölgesi, stratejik bakımdan özel bir konuma sahiptir. Önemli bir ticaret yolu ve enerji koridoru olan Karadeniz ve çevresi, Hazar havzasından petrol ihracında kullanılan en önemli güzergâhtır. 11 Eylül 2001 saldırısı sonrasında dikkat edilecek olursa, ABD stratejik hesaplarını Ortadoğu ve Orta Asya bölgelerine kaydırdı. Her ne kadar bu süreç, bir terör temizliği olarak takdim edilmiş olsa da, Ortadoğu, Kafkasya ve Orta Asya bölgelerine girmek için "sıçrama tahtası" niteliğinde, birçok askeri üs yeniden tanzim edildi. Bu çerçevede Karadeniz bölgesine, yukarıda kısaca özetlediğimiz jeopolitik konumundan dolayı ayrıca önem verildi. Fakat Karadeniz havzasında geçmişten bu yana var olan Rus etkisi, ABD'nin stratejik planlarıyla çatışınca, bölge ülkeleri arasında düzelmeye başlayan ilişkiler yeniden eski çatışmacı sahasına hızlı ve keskin bir dönüş gerçekleştirdi.
ABD bu doğrultuda, Karadeniz’deki gücünü ve bölgesel etkisini artırmak amacıyla Mayıs 2011’de Romanya'nın güneyindeki Olt şehrinde yer alan Daveselu Hava Üssü'ne Amerikan füze savunma sistemini kurma kararı aldı. Bu sayede Karadeniz’de kazanacağı etki ve güçle, Avrupa-Ortadoğu-Kafkasya güzergâhının kontrol altına alınmasıyla, Karadeniz üzerinden Kafkasya ve Ortadoğu’daki askeri ve siyasi operasyonlarına sağlam bir zemin inşa etmiş olacaktı. Ancak Karadeniz’in kıyıdaş ülkelerinden Türkiye, Bulgaristan, Romanya ve Gürcistan'da ABD'nin askeri üslerinin bulunması, Rusya’nın yeniden ABD tarafından çevrelendiği algısını uyandırdığından, ABD’nin Doğu Avrupa ve Karadeniz hamleleri, Rusya’yı oldukça telaşlandırmıştır. Rus uzmanlara göre ABD’nin asıl maksadı, Rusya'nın stratejik derinlik alanını büyük ölçüde daraltmak ve Rusya’yı kendi coğrafyasına hapsetmektir. Bu yaklaşımdan dolayı Rusya, ABD'nin Karadeniz bölgesine yayılmasının önüne geçebilmek için Ukrayna ve Kırım hamlelerini gerçekleştirdi.
Ancak daha geriye gidildiğinde, Avrupa Birliği’nin Mayıs 2004’te yaptığı yeni üye kabulleriyle oldukça stratejik bir hamle gerçekleştirdiği ve bu sayede jeopolitik önemi yüksek ülkeleri birliğe dâhil ettiği görülür. Baltık bölgesinin üç stratejik ülkesi Letonya, Litvanya ve Estonya’nın AB’ye üye yapılmasıyla Rusya’nın Baltık kapısı kapatılmaya çalışılmıştır. Diğer taraftan Doğu Akdeniz’in en önemli adası Kıbrıs’ın da üyeliğe kabulüyle, kuzeyden güneye uzanan stratejik bir kuşak kurgulanmıştır. Bu genişlemeyle beraber Baltık’taki son Rus toprağı olan Kaliningrad ile Akdeniz’de Türkiye’nin tek varlık gösterdiği Kıbrıs adası, AB’nin en önemli sorunu olmaya başlamıştır.
Yaşanan bu gelişmelerden dolayı Rusya, hem Kaliningrad hem de Kıbrıs’taki (Akdeniz’deki) askeri ve siyasi etkinliğini üst düzeye taşıma kararı almıştır. Siyasi çerçevede Rusya, Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi ile siyasi, askeri ve ekonomik ilişkilerini yeniden konsolide ederken, diğer taraftan Kaliningrad’a İskender, Kırım’a S300 ve Lazkiye’ye S400 füze savunma sistemlerini yerleştirerek askeri gücünü azami düzeye çıkarmıştır. Rusya ile ABD arasında sürdürülen bu satranç oyununu daha iyi anlamak için haritadan bu bölgesel hamlelere bir bütün halinde bakılırsa, Rusya’nın bu adımlarının AB, NATO ve ABD’nin Ortadoğu, Karadeniz, Kafkasya ve Akdeniz’e doğru yayılmasına karşı stratejik bir set oluşturma çabası olduğu hemen fark edilir.
Burada bir diğer dikkate değer konu ise, küresel aktörlerin ticaret ve enerji koridorlarını ele geçirmek amacıyla geliştirdikleri stratejilerde, bölge ülkeleri nezdinde yeni ittifak arayışlarına ve beşinci kol faaliyetlerine ağırlık vermeleridir. Bu kapsamda, son zamanlarda Karadeniz’in yeniden bir güç mücadelesine konu olmasıyla beraber, Türkiye’deki terör eylemlerinin Karadeniz’e kaymaya başladığı dikkatlerden kaçmamaktadır.
https://www.dirilispostasi.com/makale/karadeniz-uzerinde-guc-mucadelesi-5b06f1ea8ca780781c773c2c