Eski yazarımız Doç.Dr.İsmail Şahin'in Diriliş Postası gazetesinde yayımlanan 27/04/2018 tarihli yazısı.
Türkiye, tarihinin önemli kararlarına imza atacağı ciddi bir dönemeçten geçmektedir. Seçimler de kıymetli ama onu kastetmiyorum. Bölgede yaşanan siyasi gelişmeler Türkiye’yi kılı kırk yarması gereken bir yol ayrımına taşımıştır. Gürcistan’dan başlayıp Cebelitarık’a kadar uzayıp giden geniş havzada söz konusu siyasi istikrarsızlıkların yol açtığı otorite boşlukları ve bu boşluktan istifade etmeye çalışan küresel ve bölgesel aktörler mevcut halin daha da kötüleşmesine yol açmaktadır. Dolayısıyla Türkiye’nin değişen bu siyasi tabloyu dosdoğru okuması ve ona göre konumlanması zaruridir.
Herkesin kolayca fark edeceği üzere Türkiye, uzun süreden sonra yeniden Batı ile Doğu arasında güç paylaşımına konu olmaya başlamıştır. Bir taraftan İngiltere, ABD ve Fransa’nın başını çektiği Batı bloğu Türkiye’yi kendi yanlarına çekmeye çalışırken, diğer taraftan Rusya Türkiye’yi içerisinde Çin, Hindistan ve İran gibi önemli devletlerin bulunduğu bir eksende hareket etmeye cesaretlendirmektedir. Zira geçtiğimiz günlerde Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un müttefik kuvvetlerin Suriye saldırısının ardından, “Bu saldırıyla Türkleri Ruslardan ayırdık” açıklamasını yapması yukarıda bahsi geçen durumu gözler önüne sermektedir. Ancak karanlık bu ilişkiler ağında Türkiye için en akıllı yol, çok yönlü bir dış politika anlayışını kurumsallaştırması ve bu vaziyetini kalıcı hale getirebilecek iktisadi, askeri, bilimsel ve teknik kapasitesini güçlendirmektir. Böylesine bir durum ancak her yönüyle güçlü bir Türkiye ile başarılabilir.
Türkiye tüm zorluklarına ve çıkmazlarına rağmen engin bir jeopolitikle beslenen güçlü tarihsel bir geçmişe ve bu sebeple de geleceğe dönük büyük hayallere konu olabilecek bir potansiyele sahip bir ülkedir. Bu nedenle Türkiye’de suları bir türlü durultmayan siyasi bir tempoya hep birlikte şahit oluyoruz. 24 Haziran 2018 seçimlerini bu çerçeveden okumak ve değerlendirmek ufkumuza yeni pencereler açabilir. Türkiye’de her seçimin siyasi bir şenliğe dönüşmesi ve çetin mücadelelere sahne olması aslında ne kaygılanacak ne de üzülecek bir durumdur. Kaldı ki, tüm itirazlara rağmen, Türkiye’de böyle bir heyecanın varlığı demokrasinin mevcudiyetine de ayrıca bir kanıttır. Eğer iddia edildiği gibi Türkiye’de demokratik seçimler söz konusu değilse, o zaman bu siyasi canlılığın, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın karşısına çıkabilecek adaylar üzerine yazılan senaryoları ve yapılan olasılık hesaplarını bir düşünmek gerekmez mi?
24 Haziran 2018 seçimleri için Erdoğan’ın fikir, eylem ve politikalarına karşı siyasi bir birliğin oluşturulması demokrasinin doğal kanunudur. Elbette ortaya çıkan siyasi ittifakları tenkit eden görüşler olabileceği gibi kendi görüşlerinin herkese ulaşması için yoğun bir propaganda da yapılacaktır. Burada bizlere düşen siyasilerin fikirlerini azami ölçüde önyargısız dinlemek, değerlendirmek ve karşı tarafa saygı göstermekken, siyasilere düşen bu canlı ve yoğun süreci serinkanlı bir vakurla idare edip bu demokrasi şenliğine azami düzeyde katkı sunmaktır.
Türkiye’nin çevrede yaşanan çöküşten en az hasarla kurtulabilmesi büyük ölçüde seçmenlerin sağduyulu davranmasına bağlı olacaktır. Şöyle ki, gelinen nokta itibariyle Türkiye yalnızca Türkiye’den ibaret değildir. Kişisel çıkar, siyasi taassup ve emanet görüşler yerine, enine boyuna değerlendirmeler yaparak bir karar vermek durumundayız. O halde hepimiz aklı başında sorular sormakla ve aklıselim bir karara erişmekle mükellefiz.
https://www.dirilispostasi.com/makale/onemli-olan-turkiyenin-secimi-5ae2092d8ca78033ee137222