İmanın temel esaslarından biri olan ahirete imanın dünya yaşamı ile çok yakın ilişkisi vardır. İslam’a göre ahiret hayatı dünya hayatının devamıdır ve devamlıdır. Ahiret, burada görülmeyen hesapların tüm incelikleri ile görüleceği, dünyada verilmeyen hakların ve mükâfatların tastamam alınacağı yerdir.
Ahiret inancı, müminin günlük yaşamındaki davranışlarını sorumluluk bilinci ile disiplin altına almasını sağlar. Günlük yaşamda ibadetlerde olduğu gibi ahlâkî davranışlarda da mümine birtakım görevler yükler. Ölümden sonraki diriliş, kıyamet saatine kadar sürecek berzah âlemi, kıyametten sonra gerçekleşecek olan mizan, cennet ve cehennem inancı müminlere davranışlarını kontrol edebilme imkânı sağlar ve onlara yaptıkları her iyi veya kötü amelin hesabının verileceği bilincini kazandırır. Ahiret hayatının gerçekleşeceğine inanmanın mümine kazandırdığı bu bilinç hâli, davranışlarda olumlu yönde gelişmelere, kötü huylardan da uzaklaşmaya vesile olur.
Kur’an-ı Kerim Allah’ın birliğine imandan sonra en çok Ahirete iman meselesi üzerinde durur. Kur’an’ın üçte biri ahiret ile ilgilidir. Birçok ayette ahirete iman, Allah’a iman ile birlikte anıldığı gibi, ahireti inkâr edenlerin, Allah’ı da inkâr etmiş oldukları belirtilir. Ahiret inancı insanın doğru yolda olmayı arzulamasına vesile olur. Allah’a ve O’nun hesap gününe kuvvetli bir inanış kişiyi Kur’an’ın hedef gösterdiği Allah’ın sevdiği kulu ve Allah’ın dostu olma yolunda yüksek mertebelere ulaştırır. Ahirete imanı özümseyen müminler dünya ve ahiret endişelerinden kurtulurlar.
Ahiret gününün en önemli varlık sebeplerinden biri, insanlar arasında adaletin tam manası ile sağlanmasıdır. İslam dini, adaleti gerçekleştirmek için bütün tedbir ve müeyyidelere başvurmuş olsa dahi ilahi adaletin tam manası ile bu dünyada gerçekleşmesini sağlamak kolay olmaz. İlahi adaletin bütün incelikleri ile gerçekleşeceği bir güne ihtiyaç vardır ve o günün adının ilahi adalet günü, hesap günü olduğu Kur’an’da belirtilmiştir: “Kim dine ve dünyaya yararlı bir iş yaparsa kendi iyiliği için yapmış olur; kim de kötülük işlerse kendi aleyhine işlemiş olur. Senin Rabbin kullarına asla haksızlık etmez.” (Fussilet, 46)
Ahirete iman etmek müminin sadece ahiret hayatını değil dünya hayatını çok yakından ilgilendirir. Ahirete inanmak insanın hayatını anlamlandırır ve temelden şekillendirir. Ahirete inanan insanın hayatında bir hedef ve gayesi olur. Ahiret inancı kişiye yaratılıştaki gaye ve amacını öğretir. İnsanı boş yere yaratılmadığı ve başıboş da bırakılmadığı bilincine ulaştırır. Ahirete yani mükafat ve ceza gününün varlığına iman eden kişi bu dünyada işlediklerinden dolayı Allah’ın huzurunda sorguya çekileceğini bilir. Bu bilgi ve inanç, insanda hukuki, ahlaki ve vicdani bir denetim oluşturur. Dolayısıyla kişi dini ve dünyevi bütün görevlerini eksiksiz yerine getirme gayretinde olur.
Ahiret inancı, fertlerin kalbinde ne kadar kuvvetli olursa toplumlar arası ilişkiler o derece sağlıklı olur. Toplumlar arasındaki bağların ve ilişkilerin sağlam bir hale gelmesine en büyük vesile ahiret inancı, hesap verme bilincidir. Ahiret inancı olan insanlar ilahi adaletin eninde sonunda gerçekleşeceğine inanırlar. Bu inanç insanların kalbine barış ve adalet duygularını yerleştirir. Barış duygusu adaletin meyvesidir. Bu bilinçle hareket eden kişi, ilahi adaletin eninde sonunda gerçekleşeceğinden şüphe etmez. Ahiret inancı insanların ümitlerini taze tutar, acılarını hafifletir, zor durumlara katlanmasını sağlar. İnsanları ölüm korkusundan kurtarır ve hayatlarına anlam katar.
Ahirete inanan kişi, başına hoş olmayan bir şey geldiğinde bunun bir imtihan, sabredildiğinde bir ödül olduğunu bilir. Gençliğinde, yaşlandığında veya hastalandığında iyi bir kul olarak yaşamanın huzurunu duyar. Bu inançtaki insanlar için dünya sonsuz mutluluğa bir araç ve vesiledir. Ahiret inancı, dünyayı ahiretin tarlası olarak görmeyi dolayısıyla dünyanın çekiciliğine ve aldatıcılığına kanmadan dünya hayatıyla ahiret yurdu arasında denge kurabilmeyi sağlar. İnsanların dünya nimetlerine karşı aşırı bağlılığını önler. Makam mevki ve dünya imkanları için verilen anlamsız kavgaların önüne geçer. İnanan insan için dünya sahiplenilecek, uğruna kavga edilecek yerden ziyade güzelliklerinin paylaşılacağı bir yerdir. Allah’ın verdiği nimetler de dertler gibi birer imtihan vesilesidir. Bu bilince ulaşan mümin elindeki nimeti bölüşür, fakiri kimsesizi korur ve karşılığında ahirette büyük ecirler, büyük ödüller olduğunu bilir ve bunun mutluluğunu yaşar.
Allah’a (cc) ve Ahiret Günü'ne iman etmiş müminler tüm meselelerini Allah’a (cc) (Kitab’a) ve Resûl’üne (sav) (Sünnet’e) götürürler. Çözümlerini başka yerlerde değil sadece orada ararlar. Bu insanlar, iman iddiasında samimi olmaları sayesinde ahiretlerini; daha hayırlı bir sonuçlar aldıkları için de dünyalarını kurtaran bahtiyarlar Müslümanlardır.
Allah razı olsun hocam
Eyvallah Mustafa Hocam. Allah Razı olsun inşallah Cumamız bizlere ve İslam alemine hayırlar getirsin inşallah. Allah'a emanet olun
Kaleminize kuvvet Cumamız hayrolsun Allah'a emanet olun.
ALLAH RAZI OLSUN HOCAM.HAYIRLI SABAHLAR,HAYIRLI CUMALAR.
Ahirete inanan kişi, başına hoş olmayan bir şey geldiğinde bunun bir imtihan, sabredildiğinde bir ödül olduğunu bilir. Gençliğinde, yaşlandığında veya hastalandığında iyi bir kul olarak yaşamanın huzurunu duyar.
Ahiret gününün en önemli varlık sebeplerinden biri, insanlar arasında adaletin tam manası ile sağlanmasıdır. İslam dini, adaleti gerçekleştirmek için bütün tedbir ve müeyyidelere başvurmuş olsa dahi ilahi adaletin tam manası ile bu dünyada gerçekleşmesini sağlamak kolay olmaz. İlahi adaletin bütün incelikleri ile gerçekleşeceği bir güne ihtiyaç vardır ve o günün adının ilahi adalet günü, hesap günü olduğu Kur’an’da belirtilmiştir:
Kaleminize sağlık hocam. çok anlamlı yazınız.