28 Şubat Postmodern darbesinden sonra Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vur al Savaş Refah Partisi’nin kapatılmasına yönelik 21.05.1997 tarihinde dava açtı. Dava jet hızıyla 16 Ocak 1998 tarihinde karara bağlandı ve Refah Partisi’nin kapatılmasıyla birlikte lideri Necmettin Erbakan’a 5 yıl siyaset yasağı getirildi. Türk siyasi tarihinde bu denli delilsiz, gazete küpürlerinden düzenlenmiş bir iddianame ile parti kapatma davası açılmadığı gibi “bevl”(ayakta idrar) gibi dini bir fetvanın partiyle hiç alakası olmadığı halde kapatmaya delil kabul edilmesine de rastlanmamıştır.
Ben o zaman Refah Partisi’nin Karabük İl Başkanlığı görevini yürütüyordum. 28 Şubat süreci milletimizin üzerinden bir silindir gibi geçti. Çok çirkin planlar tezgahladılar. Aczimendi lideri Müslim Gündüz Karabük’te bir ev tutarak avânesi ile birlikte ellerinde asa, sarık ve cübbeleri ile sokaklarda dolaşmaya, cami cami gezmeye, milletin dini duygularını istismar ederek o günün atmosferinde dikkatleri Müslümanların üzerine çekecek şekilde hareketler etmeye çalışıyorlar, hain projeyi tezgahlayanlara malzeme devşiriyorlardı. Teşkilat mensuplarımız bu tezgahlara anlam veremiyor, iyi niyetli olarak onları kılık kıyafet gerekçesiyle emniyete alan görevlilere sitem ediyorlardı. Bu ve benzeri tezgahlar üzerinden çeşitli provakasyonlar planlayan Netenyahu zihniyetli bazı kişiler toplumun bir kesimini gözden çıkarmayı bile düşünüyorlardı.
Sonraki yıllarda her biri vatana ihanetten yargılanan ve apoletleri sökülen generallerin ve dönemin diğer darbeci unsurlarının Millî Görüş camiasını ve Erbakan Hoca’yı itibarsızlaştırmak için yaptıkları operasyonlarından biri de hiç şüphesiz tarihe “Kayıp Trilyon Davası” olarak geçen hukuk garabeti ucûbe davadır. Erbakan Hoca’ya verilen 5 yıllık siyaset yasağı ile tatmin olmamış olacaklar ki, her ihtimale karşı bu davayla kendisini ve yol arkadaşlarını siyaseten bitirmek arzu ve hayaliyle böyle bir yola tevessül edilmişti. “Kayıp trilyon davası”, parti kapatma davasından sonra başlayan bir süreçtir.
Siyasi partilerin gelir-giderleri Anayasa Mahkemesi tarafından denetlenir. Ancak RP hesapları bu süreçte o günün iktidarının Maliye Bakanlığı tarafından denetlenmiş, Cumhuriyet tarihinde hiçbir siyasi parti bu yöntemle incelenmemiştir. Dava kamuoyuna kasıtlı olarak “zimmete para geçirme olayı” şeklinde takdim edilmiştir.
“Kayıp Trilyon Davası” dedikleri davanın aslına bakacak olursak; O zaman RP yüzde 10 barajını aştığı için hazineden barajı aşan tüm partilere verilen devlet desteğini almaya hak kazanmıştı. Hazineden partiye verilen paranın bir kısmı İllerin ihtiyaçları ve borçları dikkate alınarak doğrudan doğruya il teşkilatlarına dağıtıldı. Davanın aslı, o zamanki Refah Partisi’nin il teşkilatlarına verdiği ya da gönderdiği yardımlara el konulmak istenmesi ile alâkalıdır.
O süreçte Bosna Hersek’te, Avrupa’nın ortasında Soykırımcı İsrail’in bugün Filistin’de, Gazze’de yaptığı gibi bir soykırım yaşanıyordu. Sırplar Müslüman Boşnakları Avrupa’nın ortasında, dünyanın gözünün önünde katlediyordu. BM uzunca zaman seyrettikten sonra müdahale kararı aldı ve Yugoslavya’ya barış gücü gönderildi. Boşnakları korumakla görevli barış gücü askerleri; siz bizim güvencemiz altındasınız diye Boşnakların ellerinden silahlarını topladılar ve sonra da geri çekilip onları silahlı Sırpların eline bıraktılar. Sırplar silahsız binlerce Boşnak vatandaşı katlederken BM askerleri hiç ortalıkta görünmedi ve dünya bu katliamı bugünkü gibi sadece seyretti.
Ülkemizin hamiyetperver insanlarının Bosna’ya yardım için topladıkları paralar Kızılhaç aracılığı ile bölgeye ulaştırılabiliyor, onlar da nüfusa göre dağıtılıyordu. Sırplara da Hırvatlara da diğer guruplara da dağılan bu yardımların Boşnak’lara sadece %10 u ulaşıyordu. Bu bilgi camiamızı kahrediyor, ne yapabiliriz? Hangi kanallardan yardımımızın tamamını kardeşlerimize ulaştırabiliriz? Onlara elimizi nasıl uzatabilir, acıyı dindirebilir, katliamı durdurabiliriz diye gece uykusu kaçan insanlarımız bunun yolunun bulunmasını dünyaya ve olaylara mesuliyet duygusu içinde çok geniş perspektiften bakabilen Erbakan Hocamızın projektöründen bekliyordu. Yetkililerin acizliğine rağmen toplumun duyarlılığı ve dertlenmesi, insanlık ve İslam kardeşliğinin gereği Erbakan Hocamızın araladığı bazı kanallarla sivil toplum kuruluşları Boşnak kardeşlerimize her türlü yardımın ulaştırılmasını organize edebildiler. İlimizden toplanan yardımların bir kısmı da bizim aracılığımızla bu sivil toplum kuruluşlarına teslim edildi.
Biz o günlerde Genel Merkezimizden Karabük için ayrılan 5.000,00 TL, o günün söylemi ile beş milyon TL yi makbuz karşılığında teslim aldık. Genel Merkez’den aldığımız para ile Bosna’ya yardım için sivil toplum kuruluşuna verdiğimiz yardım aynı tarihe denk gelmişti. Bu durum bugün Gazze’ye yapılmaya çalışılan yardımlardan rahatsız olan Yahudiseverlerde olduğu gibi o gün de içimizde Türk ve Müslüman görünmekten sıkılan, huzursuz olan kriptoların hiç hoşuna gitmemiş olacak ki bunu bahane ederek linç kampanyası başlattılar. Ama olsun biz bize düşeni, doğru olanı yaptığımıza inanıyorduk. Geçen bunca zamana rağmen aynı inançta olduğumuzu iftiharla belirtmek istiyorum.
Daha sonra Bilge Kral, Bosna Hersek Cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç’in Erbakan Hocamıza gönderdiği duygu dolu teşekkür mektubunda; “Bugün Boşnak halkı soykırımdan kurtuldu ise bunu sizin gönderdiğiniz yardımlara borçludur. Allah sizden ve Türk Milleti’nden razı olsun” anlamındaki ifadelerini gözyaşları içinde dinledik ve daha erken ve daha fazla yardım yapamamış olmanın ızdırabını yaşadık.
Yapılan yardımı bildiklerinden, bundan da rahatsız olduklarından, mezkur olay üzerinden insanlık adına zalime dur diyecek ekibi nasıl tasfiye edebilirizin projesidir “Kayıp Trilyon Davası”. Aslında trilyonluk bir işlem de yoktu. Hazinenin diğer partilere verdiği oranda RP ne verdiği para bile ondan daha azdı. Açılan dava gereği Maliye Bakanlığı teşkilatlarımızdan gelir, gider evrakını istedi. Biz birer dosyayı maliye Bakanlığı’na gönderdik, diğer tüm makbuzları vb. evrakı da Maliye Bakanlığı’na gönderilmek üzere Karabük Milli Emlak Müdürlüğü’ne teslim ettik. Usulen incelendi gösterilerek düzenlenen raporlar üzerinden yargılandık. Daha sonra incelenmek üzere Maliye Bakanlığı’na gönderdiğimiz evrakın çuvallar içinde Milli Emlak’ın deposunda olduğunu, çuvalların hiç gönderilmediğini, ağzının bile açılmadığını gördük.
Maliye Bakanlığı’na gönderdiğimiz dosyadaki bir faturada bir firmadan partiye aldığımız “çay” için raporda “yem” alınmış diye yazılmış. Parti yem faturası almış o nedenle sahte fatura düzenlenmiş hükmüne varmışlar ve rapora da öyle yazmışlar. Ropörtör ne yapsın, 28 Şubat sürecinde “süreç 1000 yıl sürecek” diyen, “Biz 28 Şubat’ı İsrail için yaptık” deme pervasızlığını gösteren omzu kalabalıklar bürokratlara, yargı mensuplarına, emniyet mensuplarına, medya mensuplarına, sermaye babalarına brifingler verip bu süreçte neyi ne şekilde yapacaklarının talimatını vermişlerdi. Anlaşılan brifinglerde öyle talimatlar verilmiş olmalı ki; parti için aldığımız “çay” aldığımız firmanın adında (….Un, Yem, gıda ve ihtiyaç maddeleri Ltd. Şti.) yazdığı için ropörtör ne alındığına bakmaya ihtiyaç bile duymadan firmanın adındaki “yem” ibaresini görünce “yem” alınmış diye yazmış ve sahte fatura kanaatini belirtmiş.
Ankara 9. Ağır Ceza mahkemesi raporlardaki bu ve benzer bilgileri inceledikten sonra buradan bir yere varamayacağını görünce “Genel Merkez’den para almadığımız, almadan aldık diye makbuz imzaladığımız” kanaati üzerinden yargılama yaptı ve kararını şu şekilde açıkladı; “Her ne kadar Refah Partisi Genel Merkezi İl teşkilatlarına parayı verdim dese de il başkanları aldım dese de belgelerdeki bulgulardan ve bazı şahitlerin çelişkili beyanlarından almadan aldık dedikleri kanaatine varılmıştır.”
Kanaatle verilen bu karar gereği Necmeddin Erbakan’ın 2,5 yıl, il başkanlarının birer yıl hapis cezası ile cezalandırılmalarına karar verildi. İl Başkanlarına verilen bir yıl ceza o günün şartlarında ertelenebilir ya da paraya çevrilebilir olmasına rağmen kararın devamında “Mahkeme süresince iyi halleri görülmediğinden, tekrar suç işlemeye istidatları tespit edildiğinden ertelemeye ya da paraya çevirmeye gerek olmadığı kararına varılmıştır” ibareleri ile de bu yol kapatıldı. Halbuki nasıl olsa yapmak istedikleri belli diye biz mahkemeye bile gitmemiştik. Ancak brifinglerde verilen talimatlardan haberdardık.
Neyse uzatmayayım, karar yargıtay tarafından alelacele onandı, Karabük savcılığına tebligat geldi ve bize Karabük Soğuksu Cezaevi’nin yolu göründü. 1 yıl cezaya karşılık 5,5 ay Medrese-i Yusufiye tedrisatımı tamamladım. Vicdanen müsterih olduğum için hep bunda da bir hayır vardır, belki Cenabı Hak beni başka bir beladan korumak için burada garantinaya almıştır diye düşündüm. Cezaevi Yönetim kadrosu da hem evveliyatımızı hem de davanın saçmalığını bildikleri için bize diğer mahkumlarla hasbihal etme fırsatları sundular. En güzel hizmeti orada verebildim, en çok kitabı orada okuyabildim, en güzel kendimi orada dinleyebildim. Bana bu imkanı sağlayan cezaevi personeline ayrı ayrı teşekkür ediyorum.
İl Başkanları arasında Cezaevine ilk girenlerden biri olduğum için ilk çıkanlardan biri de ben oldum. O zaman Saadet Partisinde İl Müfettişliği görevim vardı. Genel Merkezde İl başkanları, il müfettişleri toplantısında partinin milletvekilleri, yönetim kademeleri ve üst düzey yöneticilerinin bulunduğu bir toplantıda Cezaevinden çıkanlar adına şahsıma bir konuşma verildi. Toplantıya henüz Erbakan Hocam iştirak etmemişti. O günün heyecanı, duygu yoğunluğu içinde konuşmama başladığımda salonda müthiş bir dikkat ve sessizlik oluşmuştu. İlk beş dakikayı konuşmuştum ki Erbakan Hocamın gelmekte olduğu kıpırdanışları başladı. Onun gelişi her zamanki gibi salonu heyecanlandırmış herkes ayağa fırlamıştı ki ben de konuşmamı kestim. Hocam yerine oturunca ortamın atmosferini hisseti. Değerli milletvekilimiz, Hocamın da avukatı olan Şeref Malkoç Bey hocama hitaben, Hocam; cezaevinden çıkan il başkanlarımız adına Karabük İl müfettişimiz çok duygulu bir konuşma yapıyor. İzin verirseniz kendisinden konuşmasını baştan almasını talep ediyorum deyince hocam; buyursun dedi.
Konuşmayı herkesle birlikte hocam da can kulağı ile dinliyordu. Konuşmamın içindeki; “Muhterem Hocam, yarın çocuklarıma iftiharla anlatabileceğim, benim için ne yaptın dediğinde Rabbime arz edebileceğim ömrümün en değerli sermayesi, ahiret azığım olacağına inandığım çilehane hayatımı tamamladım da geldim. Bizler suç işlemedik, biz ne evrakta ne de başka bir yerde sahtekarlık yapmadık, biz Müslüman Bosna haklına yardım ettik, insanlığımızın ve Müslümanlığımızın gereğini yaptık. İyi ki yaptık, keşke daha çok yapsaydık. Eğer bu bir suç ise böyle bir suçu Allah’ın izni ve yardımı ile bir kere değil bin kere de olsa işlemekten asla geri durmayız” diye samimi duygularla ağzımdan çıkan kelimeler karşısında hocamın gözlerinden bulgur bulgur yaşlar döküldüğünü görmek benim için çok farklı bir an ve anı oldu. Dinleyen herkes de aynı duygu atmosferine girmişti. Konuşmamın sonunda ellerinden öptüğüm hocamın beni alnımdan öpmesi de benim için hiç unutamayacağım büyük bir ödül oldu. M. Akif’in dediği gibi Allah o günleri bu millete bir daha yaşatmasın. Bu millete o kara günleri yaşatan kimliği ve hedefleri bulanık güruhu affetmiyoruz. Konumları ve çıkarları öyle gerektirdiğini zannettikleri için ucuza giden, o günlerde zalim ve hainlere alet olanları da Allah affetsin diyoruz.
Bizi “siz genel Merkez’den para almadınız, almadan aldık dediniz” diye hapiste yatıranlar bir müddet sonra aldığınız paraları faizleri ile birlikte geri getirin diye başka bir dava daha açtılar. Bu sefer davayı Hazine açtı. Hazineden alınan paranın yasal faizleri ile tamamının geri ödenmesine karar verildi. Kararın ardından Ankara 7. İcra Müdürlüğü Erbakan ve diğer davalılar için ihtiyati haciz kararı aldı. İcra takibi çerçevesinde Eylül 2007’de Erbakan’ın tüm gayrimenkulleri üzerine haciz konuldu. Bizden de Karabük için verilen beşbin TL otuzbeşbin TL olarak geri istendi ve hakkımızda başlatılan icra takibi sonucu evimizdeki buzdolabından tv ye kadar mal varlıklarımız haczedildi.
İlerleyen süreçte Saadet Partisi Genel Merkezi mülk satarak bu paranın tamamını ödedi ve dava kapandı. Yazımın girişinde de belirttiğim gibi “Kayıp Trilyon Davası” kesinlikle zimmete geçirilen bir paradan değil, Bosna Hersek’te soykırımı durduran bir yardım hareketinden alınan intikamın ve buna vesile olanları siyasetten tasfiye etmek için uygulanan iğrenç bir kumpasın davasıdır.
Mustafa ÇELENLİ
Kapatılan Refah Partisi
Karabük İl başkanı
O dönemi kayda alan çok güzel tarihi bir belge niteliğinde harika bir yazı olmuş. çok kötü günlerdi. İçimizdeki yahudi ve ermeni dönmelerinin tezgahlarına bizdeki mefeatperestler de çanak tuttu. Siz o günleri bire bir yaşayan bir kişi olarak böyle bir bilgiyi kamuoyuna güzel bir şekilde aktarma görevini yaptınız. olanları, ihanetleri, tehlikeleri gelecek günler açısından görmek ve o günleri unutmamak, unutturmamak da bizlere düşüyor. Allah sizlerden razı olsun.
C. Allah o gūnleri bir daha yaşatmasın.
Anladığım kadarıyla millet nazarında büyük bir itibarsızlaştırma hareketi idi, fakat onlar adına ters tepti halkın vicdanında onlar mahkum oldu.
O zaman ülkeyi çok geriye götürdüler, yatacak yerleri yok bunların
Eski günleri ne güzel ifade etmişsin. Kalemine sağlık. Herşey İslama düşmanlık temellidir. Selamlar
Sayın hocam , bizler yaşımız icabı o günleri tam anlamıyla idrak edemedik . Ama biraz okuduklarımızdan , biraz siz değerli büyüklerimizden dinlediklerimizden ne kadar zor ve meşakkatli olduğunu sonradan da olsa anladık . Allah Erbakan hocadan ve sizlerden razı olsun . Emekleriniz ve çektiğiniz çile boşa gitmedi , gitmeyecek .
Allah razı olsun hocam.Hira dağının çocukları ile Olimpos dağının çocukları arasındaki mücadele kıyamete kadar sürecektir.
Kardeşim bu bilgileri sizin kaleminizden şimdi öğrenmiş bulunmaktayım. Kumpas olduğunu saten biliyordum da, sizlerin bu olaylar içerisinde olduğunuzu bilmiyordum. Öğrenmiş oldum. Çok geçmis olsun. Rabbim bunların mükafatını verecektir InsaAllah. Kıyamete kadar eğer hakkın yanında yer alırsak, hakkın sesini yükseltmeye çalışırsak batıl her zaman yok olmaya mahkumdur. Hayırlı Ramazanlar diliyorum kardeşim.
Hocam, Rabbim bizi içimizdeki Siyonist sevenlerden korusun Amin. Vesselam.
Üstadım yazını okudum ve o günler gözümün önüne geldi. Sizi birkaç arkadaş ziyarete gelmiştik. Ben okulda disiplin kurulu başkanı idim. Her hafta kaç kız öğrenciye başörtüsünden dolayı ceza verdiğimiz takip edilirdi. Biz neyin ne olduğunu o günde biliyorduk, bu günde biliyoruz. Allah cc o günleri bir daha göstermesin. Hayırlı Ramazanlar dilerim.
Meselenin içinde olan bizler zaten biliyorduk her şeyi..Kurt, kuzuyu yemeyi kafaya koymuştu, ne denilse ne yapılsa boşunaydı. Ama hak dava için çekilen çileler inşaallah boşa gitmeyecek.. Rabbim bu davaya omuz veren, bu davanın çilesini çeken, bedel ödeyen kim varsa hepsinden razı olsun..
Eyvallah Mustafa Hocam. Allah Razı olsun. Bizim paraların gittiği yer belli, o hainler bankaları hortumladılar. Sıkıntısını millet çekti. Şu anda ellerini kollarını sallayarak geziyorlar. Bu siyonist uşakları o günleri geri getirmeye çalışıyorlar. Korkarım ki bunda da başarılı olacaklar. Allah korusun gelirler se yapılan çalışmaların hepsi heba olup gider. Çok ucuz hatalarla onlara bu fırsatı vermiş oluruz.o zaman da iş işten geçer. Çok acil önlemler almamız lazım Sn.Hocam
Çok Değerli Hocam, Yazınızı okudum ve derin bir duygusallık hissettim. Şatonun orada bulunan il başkanlığı odanıza ziyaretinize geldiğimde, il başkanlığının ne kadar zor ve sorumluluk gerektiren bir görev olduğunu o gün daha iyi anlamıştım. Türk siyaset tarihine damga vurmuş büyük bir lider olan Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hocamız, sadece bir siyasetçi değil, aynı zamanda inandığı değerler uğruna yılmadan mücadele eden bir dava adamıydı. Ömrünü milletin kalkınmasına ve adil bir düzenin kurulmasına adayarak, karşılaştığı tüm zorluklara rağmen asla geri adım atmadı. Kapatılan Refah Partisi ve yaşanan süreçlerde, sizler Erbakan Hoca’nın yol arkadaşları olarak, ideallerinizden hiçbir zaman vazgeçmediniz. Sizler için siyaset, yalnızca bir makam mücadelesi değil, millete hizmet etmenin en güzel yoluydu. Bugün geriye dönüp baktığımızda, Erbakan Hoca’nın fikirlerinin ve projelerinin ne denli ileri görüşlü olduğunu çok daha iyi anlıyoruz. O, ağır sanayi hamlesinden milli ekonomiye, adil gelir dağılımından bağımsız dış politikaya kadar birçok alanda öncü adımlar atmış bir liderdi. Tarihte bazı isimler vardır ki yalnızca yaşarken değil, vefatlarından sonra da fikirleriyle yaşamaya devam ederler. Necmettin Erbakan da bu isimlerden biridir. O, inandığı yolda yürürken engeller karşısında yılmamış, aksine her zorluğu yeni bir başlangıca dönüştürmüştür. Dava adamları gelip geçse de fikirleri ve bıraktıkları izler daima yaşamaya devam edecek. Çünkü Erbakan Hoca’mızın dediği gibi: “Bir çiçekle bahar olmaz ama her bahar bir çiçekle başlar.” Selam ve dua ile… Allah’a emanet olun. Hayırlı, bereketli, feyizli ramazanlar dilerim.
Bu zülmü yapanların bir kısmı bu dünyada cezasını çekti, bir kısmı ahirette çekiyor, bir kısmı da sırasını bekliyor. Hak yerini er-geç buluyor.
Hayat bir imtihandır. Bu imtihanda alınacak ödül ve cezalar elbet hakkıyla tahakkuk edecektir. Biz adli ilahiye tereddütsüz inanırız. E cennet,ne de cehennem boşuna yaratıldı. O halde, ey zalimler, kâfirler,tağutlar, siyonistler, ataistler ve ateistler.... müjdeler olsun size! Hak ettiğiniz cehennem ağuşunu açmış bekliyor özlemle sizi.
Biz biliyorduk bu paraların yardım amaçlı Bosna'ya gittiğini hocam arkadaşlarla ceza evine ziyaretede gelmiştik sizi
Hocam Allah sizlerden razı olsun.O dönemleri hep birlikte yaşadık.Çileyi sizler çektiniz. Tarihe belge niteliğinde bu açıklama ve bilgilendirmeniz için çok teşekkür ediyorum.Kalemine,eline, diline ve yüreğine sağlık.
Biliyorduk ama bilgilerimiz tazelendi. Davaya olan güvenimiz artı. Hocamıza Allah rahmet eylesin. Davanın çilesini Medrese-i Yusufiyye'de çeken sizlerden de Allah razı olsun.
Zalimin zulmü, müslüman adayının, itidallerle yasamayip erdemli olmamasının sonucunda yasananin adıdır. Burada suç zalimde mi yoksa gafil Müslüman da mi bilemedim. Bizler nerede neyi nasıl yapmamiz gerektiğini bilmiyoruz. Hele hele geleceğe yönelik planlamamiz hiç yok... Muhterem hocam sanırım biz bu olgunluğa gelemedigimiz için bu sonuçlara katlandik diye düşünüyorum.
Kendime güvenmem. Mustafa Çelenli asla beytulmala el uzatmaz. Bu ülkede gücu elinde bulunduranlar bazen yoldan çıkiyor. Hukuku kendilerine uyduruyor