Müslümanlar olarak İslam ile kurduğumuz ilişki biçimini yeniden gözden geçirmeye ihtiyacımız var. Müslümanlığımız Kur’an ve sünnete uygun bir Müslümanlık mı? Yoksa içi boşaltılmış, ana üniteleri tahrip edilmiş, dış müdahalelere uğramış, netliği bulandırılmış bir inanç dünyasına mı sahibiz?
Her kuralı Allah’a ait olan ve hayatımızın her alanını ona göre düzenlememiz gereken dinin Allah dışında hiçbir el tarafından dizayna tabi tutulmaya tahammülü yoktur. Dinin elinden Müslümanın tüm yaşantısını disipline etme yetki ve iddiası alınır, din sadece özel günlere ve merasimlere hapsedilirse o din beşer müdahalesine maruz kalmış, Allah’ın dini olmaktan uzaklaşmış anlamına gelir. İslam yaşamdan soyutlanıp vicdanlara sürgün edilince yani hayattan koparılınca geriye sadece kuru bir bilgi, ruhsuz bir yaşam, tarihsel bir malumat, geleneksel bir miras kalır ki bu da dinin kendisi değil ancak kültürü olur.
İslam’ın Müslüman’ın hayatında bir ruh, bir bilinç, bir anlam ve ulvi bir amaç olarak kendini göstermesi lazım. Sadece şekil şartlarını kabul etmek Müslümanlık için yeterli olmaz. İslam; akidesi ile, ameli ile, ahlakı ile, ahkâmı ile, aksiyonu ve amacı ile bir bütündür. Müslüman’ın İslam’ın işaret etmediği, izin vermediği, olumlu bulmadığı hiçbir hayat tarzını benimsemesi doğru değildir. Allah’ın Müslüman için seçtiği din İslam’dır ve O, bu seçim üzerine başka bir seçim yapamaz. Allah, kurallarını kendisinin koyup şartlarını tarif ettiği İslam üzerine, Müslüman olarak kendisine dönmemizi istiyor. “Ey iman edenler! Allah'tan gereği gibi sakının ve ancak Müslümanlar olarak ölün.” (Ali İmran 102) Yani Ey iman edenler, Allah'tan nasıl korkup sakınmak gerekiyorsa öylece korkup sakının ve siz, ancak Müslüman olmaktan başka bir hal, bir din, bir tutum üzere ölmeyin buyuruyor. Müslüman olmak; İslam neyi içeriyor, neyi gerektiriyorsa onlara sahip olup üzerinde hassasiyet göstermeyi gerektiriyor.
Samimi şekilde hepimiz kendi hayatımıza bakmalıyız; İslam bizim hayatımızda ne anlama geliyor? Yaşantımızın hangi alanları İslam’a açık, hangi alanları kapalı? Müslümanlığımızın bilinç düzeyi, kapsam alanı, yaşam kalitesi nasıl? Gerçekten bu soruları kendimize sormamız ve mantıklı cevaplarını da bulmamız gerekiyor. İslam ruhumuz mu, maskemiz mi? Özümüz, önceliğimiz mi? Yoksa olmasa da olurumuz mu? İslam bizim için “vaz geçilemez mutlak hakikat” mı yoksa sadece bir görüntü mü? İslam’a her şeyimizle teslim olduk mu yoksa İslam’ı teslim almanın derdi ve çabasında mıyız? Zamanın şartlarına uyumlu bir “Piyasa İslam’ını” mı, yoksa kulluğun kurallarından ödün vermeyen sahih bir İslam’ı mı tercih ediyoruz? Rahmetli Uğur Mumcu’nun Müslümanı kastederek yaptığı Türk tarifi bu bağlamda düşündürücüdür; “Türk; İsviçre medeni kanununa göre evlenen, İtalyan ceza yasasına göre cezalandırılan, Alman ceza mahkemeleri usulü yasasınca yargılanan, Fransız idare hukukuna göre idare edilen ve İslam hukukuna göre gömülen kişidir."
Üzülerek ifade etmek zorundayız ki; kendimizi gözden geçirmemiz gerekirken, habire İslam’ı gözden geçiriyoruz. Ön kabullerimizi İslam’a onaylatma derdi ve çabasındayız. Rabbimizin istediği gibi yaşamamız gerekirken, canımızın istediği gibi yaşamayı tercih ediyor, bunu da Müslümanlık zannediyoruz. Bizim bu halimiz; dinin, samimiyetsizlerin “kullanışlı aracı” haline gelmesine, Allah ile aldatanlara alan açılmasına neden oluyor. Bu yüzdendir ki toplumda dinden beslenenler, din satanlar çoğaldı. Kendi mutfağında, kendi İslam’ını pişirip pazarlayanlar piyasayı tuttu. Dindarlar sessiz ve etkisiz kalınca riyakâr, sahtekâr ve hilekârlar inanç dünyasını işgal etti. Dar alanlara sıkıştırılmış, yaşanan hayattan dışlamış bir din dosyamız ile Allah’ın huzuruna nasıl çıkacağımızı derin derin düşünmemiz gerekiyor.
İslam’ın açık ve sinsi düşmanları İslam’ı Protestanlaştırmak, ılımlılaştırmak, sulandırmak, içini boşaltmak için pek çok proje ile Müslümanların birlik ve dirliğini bozdular. Bu durum Müslümanların parçalara, guruplara, hiziplere, fırkalara ayrılmasına neden oldu. Hatta bu gurupların bazılarını birbiri ile çekişmeye ve tepişmeye sevk ettiler. Bu da Müslümanlarda kelle sayısı çok ama birlik olamadıkları için güçsüz, aciz, zillete müptelâ ve perişan hale düşmelerine vesile oldu.
İslam’da Protestanlaştırma ihaneti Müslümanların din konusunda cahil kalmaları ve nice konularda hak yoldan çıkmaları ile sonuçlandı. Müslümanlık ve bilgelik iddiasındaki bazı kişilerin eline bir Kur'an tercümesi alarak Kitabullah’ı kendi cahil ve yetersiz kafalarına göre yorumlamaya kalkışması, bin türlü bozuk fikir ve görüşü ortaya çıkardı. Bu durum, ümmet bilincinin realitede yok olup, yerini ümmet şuuruna sahip olmayan şuursuz sürülerin alması sonucunu getirdi. Gelinen noktada CIA, MOSSAD, başka istihbarat ajanlarının, casusların, provokatörlerin, Kriptoların Müslümanların içine sızıp bin türlü fitne ve fesat çıkarmalarını kolaylaştırdı.
Popülizme, protestanlaşmaya, modernize edilmeye açık bir İslam anlayışı ile Allah’ın dini İslam aynı şeyler değildir. Bilinmelidir ki, böyle bir din anlayışı ile hiçbir Müslüman’ın Allah’a hesabını verebilme imkânı olmaz. Sadece şekil ve merasimlerden ibaret, etki ve yetki alanı sınırlanmış ruhsuz bir İslam ile Allah’ın rızası da yardımı da kazanılamaz. Hz. Huzeyfe’tül Yemani’ye nifak nedir Ey Allah Resulü’nün sahabisi diye soranlara; “İslam’dan dem vurup, onunla amel etmemektir” şeklinde verdiği cevap başlı başına bir ders niteliğindedir. Bu da gösteriyor ki; bizim, imanımızı da ruhumuzu da sil baştan yenilemeye, İslam ile inşa etmeye ihtiyacımız var.
Dilimiz ''İslam''diyor;ama hayat tarzımız '' Nefsimiz''diyor..Sanki nefsimiz daha ağır basıyor;çünkü onun istediği her şeyi kendine uydurma konusunda çok maharetli.Bizim de işimize geliyor maalesef..
Allah razı olsun hocam. Önemli olan sadakat le bağlı olarak yaşayabilmek.
AMİN. ALLAH RAZI OLSUN. CÜMLEMİZİN CUMASI MÜBAREK OLUR İNŞALLAH.
Sanırım asıl sorun Allah'ın indirdiği dini bu çağda doğru anlayıp doğru yaşayabilme sorunu. Hocalarımızın sıkça yaptığı gibi dinin asıl kaynağı kitap ve sünnete referans göndermek kolay iş. Lakin bilgiye ulaşmanın bu kadar kolay olduğu, bilginin neredeyse çöp olduğu bir çağda bu referans göndermelerinin çok da bir anlamı olmuyor. Dinin gönderiliş amacı insan hayatında Allah'ın murad ettiği biçimde bir bilinç ve ahlak inşa etmek olduğuna göre, bu gün bu amacın nasıl gerçekleştirileceğine dair düşünmemiz, var olan problemlerimizi bu amaca uygun biçimde nasıl çözebileceğimize kafa yormamız ve canlı yaşayan birey ve toplum örnekleriyle bu çağda yaşanabilir bir islamın var olabileceğini göstermemiz lazım.
Hayırlı cumalar. Allah(CC) razı olsun hocam.
Eyvallah Mustafa Hocam. Amenna ve saddakna. Allah Razı olsun. Müstefit olduk. Cumamız bizlere ve İslam alemine hayırlar getirsin inşallah. Allah'a emanet olun Sn.Hocam
"Din satanlar çoğaldı."
Her kuralı Allah’a ait olan ve hayatımızın her alanını ona göre düzenlememiz gereken dinin Allah dışında hiçbir el tarafından dizayna tabi tutulmaya tahammülü yoktur.
Üzülerek ifade etmek zorundayız ki; kendimizi gözden geçirmemiz gerekirken, habire İslam’ı gözden geçiriyoruz. Ön kabullerimizi İslam’a onaylatma derdi ve çabasındayız. Rabbimizin istediği gibi yaşamamız gerekirken, canımızın istediği gibi yaşamayı tercih ediyor, bunu da Müslümanlık zannediyoruz. HARİKA CÜMLELER.