İrfan; sözlükte bilme, anlama ve kültür olarak tanımlanır. İrfan, bireyin maddi ve manevi, zahir ve batın hayatındaki nefsânî basamaklarda ilerleme ve yükselme, arınma, kemal ve tekâmüle doğru açılan kapıdır.
Kuran-ı Kerim'in ilk emri “oku”dur. Okumaktan gaye öğrenmek, anlamak, anlamlandırmak, yaşamak ve tekâmül etmektir. İrfan, aynı zamanda, ilmin en yüksek noktası anlamında kullanılan bir kavramdır. İlim ve irfan sahibi dediğimizde, hem ilmi, hem de ilmi yaşamak ile hâsıl olan meleke haline gelmiş ahlaki davranışı olan birey anlaşılır. Cemil Meriç merhum irfan ile kültürü aynı anlamda kullanır ve; “Kültür insanoğlunun ekip ürettiği bilginin topluma mal olup önce yaşama biçimi, sonra görüş ve davranış haline gelmiş olan formudur” der.
İrfan, bir tür bilgeliktir. Bilmek, hayatı ve dünyayı öğrenmek anlamındadır. Yaşamak dediğimiz şey süreklilik arz eden bir öğrenme, gelişme ve tekâmüldür. Zümer suresi 9. Ayeti Kerime de; “De ki: Hiç bilenler ile bilmeyenler bir olur mu? Doğrusu ancak akıl ve izan sahipleri bunu anlar” buyurulur. Dünyaya geliş gayemiz ve çektiğimiz sıkıntıların nedeni; dövünmek ve şikâyet için değil, Olgun, erdemli ve kâmil bir insan olabilmek için hayattan kendimiz adına bir şeyler öğrenmektir.
Arifler, bilgiyi, irfan, marifet ve yakîn kavramları ile ifade etmişlerdir. Yakîn bilgi, kesin bilgi demektir. Delil ve burhan ile elde edilen bilgi anlamına gelir. İlmelyakîn bilgi; ilimle bilmek. Salim akıl ve sahih naklin ifade ettiği bilgidir. Kesinlik ifade eden bilgilerin en aşağı derecesidir. Aynelyakîn bilgi; gözle görerek bilmek. Duyularla ya da tecrübe ile elde edilen, bizzat müşahede sonucu ortaya çıkan bilgidir. Hakkelyakîn bilgi ise; her şeyi ile bilmek ve vakıf olmak demektir. Bizzat yaşanarak elde edilen bilgidir. Kesinlik ifade etme bakımından en üstün bilgidir. Arifler, “ilimsiz marifet muhal, marifetsiz ilim vebaldir” derler.
Anadolu irfan medeniyeti, farklılıkları ayırıcı, yok edici ve parçalayıcı bir etken olarak değil, bir zenginlik kabul eden farklı ırk, dil, din, mezhep ve görüşlere sahip insanlara karşı hoşgörü içerisinde birlikte yaşamayı, şefkat ve merhameti esas alarak huzur vermeyi ve huzur bulmayı ifade eden bir paradigmadır. Dünya ve insanlık bugün için bu paradigmaya ne kadar muhtaçtır. Peygamberimiz (sav); “Beyazın, siyaha, Siyahın da beyaza bir üstünlüğü yoktur” buyurmaktadır.
Anadolu irfan medeniyeti; hayatı ve insanlığı; bilgi, hikmet ve ahlaki bir bütünlük içinde ele almaktır. Anadolu irfanı; insanlarda herhangi bir eğitimi olmasa bile, günlük işlerinde ve hayatlarında Allah'a yakın ve yaklaştırıcı işlerle uğraşmalarıdır. Yaratana hürmet, yaratılana merhamet hassasiyeti ile yaşamak vardır bu hayatta. Ahlaklı olmak, Her şeyde Hakkı tercih etmek vardır. Her yaptığını Hak yönünde, Hak usûlüyle yapmak, Allah’ı, O’nun murâdını, Rasûlü’nün yolunu tercih etmek, O’na rağbet etmek ve işiyle, sözüyle, duruşuyla O’nun rızasını gözetmek vardır.
Müslüman Anadolu insanının yaşantısı sade, kanaatkâr ve kardeşlik ruhu ile bezeli hassas bir hayattır. Bu hayatta, Komşu hakkına riâyete çok ihtimam gösterilir. Mahallede bir komşu hastalansa; fakiri, zengini mutlaka herkes o hastaya; yiyecek, içecek, tatlı vb. bir şeyler götürür, Bilhassa yetim ve dullar, mahallenin teminatı altında olur. Bîçârelerin çaresi ve kimsesizlerin kimsesi bütün bir mahalle olur, ibâdet vecdiyle muhteşem bir kardeşlik yaşanır.
Bu irfanın yaygın olduğu dönemlerdeki yaşantıda kimse servetini, malını-mülkünü ve yiyip içtiğini başkalarına göstererek caka satmaya kalkışmazdı. Bu durum çok çirkin bir ayıp telâkkî edilirdi. Özellikle nazardan çok endişe edilir, «Göz hakkı» gözetilirdi. Göz hakkı manevi bir hak bilinir, açıktan bir şey satmamaya, açıkta satılan bir şeyi almamaya özen gösterilirdi. Vitrinde, herkesin gözü önündeki ekmeği almak bile tercih edilmez, “birinin öbürünün gözü değmiştir, alanı var alamayanı var, göz hakkı buradan doğar” diye düşünülürdü. Fırında böreği pişiren ustaya mutlaka ikram edilir, Tepsi fırına getirilip götürülürken üzeri örtülür, lokantalarda dışarı bakan camların önüne perde çekilirdi. Çarşı pazara gidilirken içi görünmeyen zembil ve sepetlerle gidilirdi.
Arif Amcalar, kendilerine ikram edilen yiyecekleri ikram edene; evde mi yaptırdın? Dışarıdan mı aldın diye sorardı. Dışarıdan alınanların çoğunda göz hakkı vardır, Vitrine edilmişler, mahrumların gözlerine takılmıştır derlerdi. Takılan bu gözler gıdanın maneviyatını bozar, yiyenlere fayda yerine zarar verir, bereketi ortadan kaldırır diye ikazda bulunmayı ihmal etmezlerdi. Yiyecekleri kimin pişirdiği, pişirenin abdestli mi? cenâbet mi? Ellerini tuvaletten çıkınca yıkamayı bilen biri mi? Olduğu. Etlerin nereden geldiği, Kimin kestiği, Besmeleyle mi kesildiği, Helâl mi, şüpheli mi olduğunun sorgulanması tavsiye edilirdi.
Maalesef bu ince düşünüş bugün çok azaldı. Döner tezgâhları, kızartılmış tavuklar ve daha birçok leziz yiyecek, yollarda gelip geçen mahrumların da göreceği şekilde teşhir edilir oldu. Yediklerinden yoksullarla paylaşanlara inat, Yediklerini fotoğraflayıp sosyal medyada paylaşan insanlar çoğaldı. Kim bilir onları yiyemeyen nice garipler, bunlara içini çekip geçiyor. Böylece; Teşhir edenler, mahrum ve gariplere karşı kul hakkına girmiş oluyorlar. Bu hususa dikkat etmeden rahatça yiyenlere ; «Eyvah!» diyecekleri bir durum ortaya çıkıyor. Şifâ olmayacak bir taam... Maneviyatı olumsuz etkileyecek bir gıda… Bunun da, mânevî hastalıkların, ruhsal ve toplumsal huzursuzlukların başlıca sebepleri arasında ele alınması gerektiği göz ardı edilmemelidir.
Daha nice İslami ve insani hassasiyetleri toplumsal meziyete dönüştüren Anadolu İrfanı, öz be öz İslam Ahlakı, İslam Medeniyetidir. Bu gün insanımızın ve insanlığın hasretini çektiği huzur toplumu olmanın tek adresi bu medeniyettir. “Mim”siz medeniyetlerin insanlığa sunacağı hiç bir reçetenin kalmadığı günümüz dünyasında yaşanarak müşahede edilmektedir.
Allah razı olsun hocam. Güzel bir konu.
Allah Razi olsun ağzına yüreğine sağlık Hayırlı cumalar abi
Hocam seksenucuncu yazınızdan dolayı tebrik ediyor Rabbim sağlıkla daha nice yazılar yazmayı nasib etsin. Bizlerede okuyup istifade edilecek feraset ikram eylesin Selam ve dua ile hayırlı cumalar hocam
Allah razı olsun yüregine saglık hayırlı Cumalar hocam
Selamun aleyküm.Hayırlı cumalar.Allah CC razı olsun hocam.
Hocam nasihat niteliğinde olan bu güzel yazıda bahsedilen mevzulardan hakkıyla istifade edebilmeyi bütün okurlara Rabbim nasip eylesin.
ALLAH CC RAZI OLSUN İNŞALLAH DEGERLİ HOCAM CUMANIN FEYZ VE BEREKETİ CÜMLEMİZİN ÜZERİNE OLSUN İNŞAALLAH
Kaleminize yureginize saglik hayirli cumalar..
Kaleminize sağlık, huzur ve sağlıkla nice cumalara inşaallah...
Hocam elinize sağlık, Allah razı olsun. Fevkalade güzel izah etmişsiniz. Yazınızın son paragrafı, bugün çekilen sıkıntının sebebi ve çözüm adresi... Mimsiz medeniyetin de, ne manaya geldiğini söyleyiverelim. Osmanlıca yazılışında, ki kelime kökü arapçadır, kelimenin başındaki mim harfi kaldırılınca geriye deniyet kalır ki o da alçaklık demektir vesselam...
allah razı olsun hocam
Allah razı olsun hocam
Özellikle nazardan çok endişe edilir, «Göz hakkı» gözetilirdi. ifadesi beni çok etkiledi hocam. şimdi bunlara hiç riayet edilmiyor.
Vitrinde, herkesin gözü önündeki ekmeği almak bile tercih edilmez, “birinin öbürünün gözü değmiştir, alanı var alamayanı var, göz hakkı buradan doğar” diye düşünülürdü. Harika bir medeniyet
Teşhir edenler, mahrum ve gariplere karşı kul hakkına girmiş oluyorlar. Bu hususa dikkat etmeden rahatça yiyenlere ; «Eyvah!» diyecekleri bir durum ortaya çıkıyor. Şifâ olmayacak bir taam... Maneviyatı olumsuz etkileyecek bir gıda… Bunun da, mânevî hastalıkların, ruhsal ve toplumsal huzursuzlukların başlıca sebepleri arasında ele alınması gerektiği göz ardı edilmemelidir. çok önemli
Hocam bu güzel yazıların için teşekkür ederim. Önemli bilgiler veriyor. hatırlatmalar yapıyorsun.
Göz hakkı günümüzde kimsenin umrunda değil
Yediklerinden yoksullarla paylaşanlara inat, Yediklerini fotoğraflayıp sosyal medyada paylaşan insanlar çoğaldı. sözü çok anlamlı.
Mükemmel bir yazı. Kaleminize sağlık hocam. Unutulanları hatırlatmışsınız.