“Bilgi” beş harftir. Beşte dördü “ilgi”dir. “İlim, ilim bilmektir, ilim, kendini bilmektir.”
İnsanın, kendi iç dünyasındaki bunalım krizini aşabilmesi, fert ve toplum olarak huzura kavuşabilmesi öncelikle varlıklar âlemindeki kendi varoluş nedenini idrak edip anlamlandırması, kendisi ile evren arasındaki ilişkiyi vahyin ışığında kavraması, böylece kendini bilmesi ile mümkündür.
Hazreti Peygamber vahyin rehberliğinde, bir cahiliye dönemini asr-ı saadete dönüştürmüş, Bir mescidin etrafında yeryüzünü kuşatan bir medeniyet inşa etmiştir. Bu inşa hareketini İslam’ın esas aldığı bilgiyi güzel ahlakla donatarak ve hayatın bütün alanlarına egemen kılarak gerçekleştirmiştir.
Ahlaktan yoksun bilgi dünyayı felakete götürebilir. İnsanları öldürmek için daha büyük silahları nasıl üretelim, insanları tefrikaya düşürmek için, birbirini yok etmesi için bilgiyi nasıl kullanalım anlayışı, ahlaksız bir bilginin peşinden koşma anlayışıdır. Ahlakı ortadan kaldıran, irfanı yok sayan bilgi, ahlaksız bir bilgidir.
İslam medeniyeti, bir bilgi medeniyetidir. Asr-ı Saadet’ten itibaren, ulaştığı toprakları akıl, hikmet, fıkıh, felsefe ve tasavvuf ile yoğuran, dünyanın dört bir köşesine adalet, merhamet, barış, güven gibi ilke ve değerleri taşıyan İslam medeniyeti, dinimizin her daim yücelttiği bilgi üzerine bina edilmiştir.
İslam’da bilginin nihai amacı; insanın kendisi, çevresi, eşya, tabiat, kâinat ve son raddede Allah’la olumlu ilişkiler kurmasını sağlamaktır. Bilgiye vurgu yapan ayet ve hadisler, insanın Rabbi ve varlık dünyası ile ilişkilerini ibadet anlayışı, kulluk bilinci, sorumluluk duygusu ve güzel ahlak ekseninde ele alır. Dolayısıyla tarih boyunca Müslümanlar, ilmin bizatihi kendisini muhterem kabul ederek onu sosyal gerçekliklerden koparmadan, yaşadıkları dönemin meselelerini çözecek bir yaklaşımla ele almışlardır.
Bilgi büyük bir imkân ve güçtür. Bilginin, insanlığın huzuruna vesile olması için ahlak, hikmet ve hukuk ile ilişkisi hayati öneme sahiptir. Değer olarak görülmeyen, hikmetle yoğrulmayan, uygulanarak güzel ahlaka dönüşmeyen bilgi, hayata huzur getiremez. Bu sebeple Müslümanlar, bilgiyi salt bilim ya da tabiata egemen olmak, onu denetim altına alıp tüketmek, insanlığı fesada götürecek öldürücü bir teknoloji ile güç devşirmek için değil, insanlığın huzuru için kullanmışlardır.
19. yüzyıldan itibaren Batı merkezli olarak öne çıkan, insanı, evreni ve varlığı anlamlandırmada Yaratıcıyı devre dışı bırakan anlayış, bütün insanlığı derin bir çıkmaza sürüklemiştir. Batının dikte ettiği düşünce ve davranış biçimi, insanlığın özlediği huzuru ve güveni tesis edemediği gibi, geleceğe dair umudun da zayıflamasına sebep olmuştur. Bugünkü gelinen noktada, dünyanın bireysel, toplumsal ve küresel anlamda tarihin en büyük krizleri ile karşı karşıya kalmasında Batı merkezli gelişen ve Yaratıcıyı öteleyen bu bilim anlayışı en önemli etkendir.
En zorlu düşman cehalettir. Cehalet, istismarı beraberinde getirir. Bu düşmanı alt etmenin tek yolu hayatımızın her alanına sahih bilgiyi hâkim kılmaktır. Zira bilgiyle yüceldikçe, imanımız sahih bilgiyle beslendikçe yüreklerimiz birleşecek, özgüvenimiz, imkânlarımız ve Allah’ın yardımı da artacaktır.
Daha iyi bir geleceğin inşası için bilgiyi sadece edinmekle yetinmeyip, öğrendiklerini bilince dönüştürerek hayatına tatbik eden, edindiği ya da ürettiği bilgiyi insanlığın hizmetine sunan bir anlayışın peşinden koşulmalıdır. Zira bizim inancımız ve medeniyetimizde bilgi terbiyedir. Güzel ahlaktır. Sorumluluktur. Sabırdır. İyilik için çalışmaktır. Onun için medeniyetimizde ilim ve âlimin yeri hep önde olmuştur.
Bilgiyi hikmet, ahlak ve hukuk boyutuyla beraber yeniden inşa etmek, müminler için bir iman ve kulluk sorumluluğudur. Daha yaşanabilir bir dünya kurmanın yegâne yolu da budur.
İslam, çeşitli ırk ve kültürlere mensup ulusların, milletlerin bir arada kardeşçe yaşayabilecekleri ahenkli bir temel üzerine medeniyet inşa etmiştir. Herkesi Hz.Adem’in (a.s.) çocukları görme anlayışı çerçevesinde, ‘İslam medeniyeti kardeşlik medeniyetidir’ demek isabetli bir ifadedir. Çünkü İslam, insan haklarının ötesinde kardeşlik hakları getirmiştir. İnsan hakkı kardeşlik hakkına göre daha dar bir kavramdır. Kardeşlikte, insan hakkı olduğu gibi, insan haklarının ötesinde duygu ve sevgi hâkimdir. Dinde kardeşlik, yaratılışta insanlık anlayışı dayanışma ve paylaşma sorumluluğunu da beraberinde getirdiğinden huzurlu bir toplum yapısının temel harcıdır.
İslam Medeniyeti aynı zamanda bir “hoşgörü medeniyetidir.” İnsanı merkeze alan ve tüm insanlığa karşı hoşgörü esasına dayanan bir medeniyettir. Yaratılanı yaratandan ötürü hoş görme anlayışı sadece insanları değil, bütün mahlûkatı kuşatan bir hoşgörü bakışıdır. Bir karıncanın bile hukukunu gözeten bu hoşgörü, temeli Allah rızasına dayanan engin ruhluluk, yüce gönüllülüktür.
İnsanların biri birini boğazladığı günümüz dünyasında, insanlık krizinden çıkabilmenin, kaos ve buhranlardan kurtulmanın tek yolu ve reçetesi İslam Medeniyetinin esas aldığı temel değerlerin hayata hakim kılınmasından geçer. Denenen tüm yollar tükenmiş, izimler iflas etmiş, İslam’dan başka insanlığa huzur getirecek alternatif kalmamıştır. “Kim İslâm’dan başka bir din arama çabası içine girerse, bilsin ki bu kendisinden asla kabul edilmeyecek ve o âhirette ziyan edenlerden olacaktır.” (Âli İmran-85)
YORUMLAR