Dünya, iki kapılı bir han gibidir. Hz. Adem a.s. dan bu yana kaç kere dolmuş boşalmıştır bilinmez. Ama bir hakikat var; Herkes, kendisi için takdir edilen süre kadar dünyada kalır. Ne biraz eksik ne biraz fazla. Ayet-i kerimenin beyanıyla:
“Onların ecelleri geldiği zaman ne bir an geri kalabilirler ne de öne geçebilirler.(Nahl 61)
Hâlihazırda yeryüzündeki bütün insanlar dünya hanında misafirdir. Bir kapıdan giren, diğer kapıdan çıkmayı bekleyen misafir. Misafirin, kısa süreliğine kalacağı bir yerde uzun hesaplar yapması ne kadar abestir! Gel gör ki Rabbini unutan, peygamberlerin davetini dikkate almayan insanoğlu aklını, gönlünü ve ruhunu dünyanın cazibesine kaptırmakta ve hiç bitmeyecekmiş zannettiği dünyaya dört elle sarılmaktadır. Ömer Hayyam’ın dediği gibi; “Niceleri geldi, neler istediler. Sonunda dünyayı bırakıp gittiler. Sen hiç gitmeyecek gibisin değil mi? O gidenler de hep senin gibiydiler.”
İnsanoğlunun dünyaya karşı hırslı ve açgözlü olması, hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya bağlanması, devamlı ileriyi hesap ederek mal biriktirme derdine düşmesi ve buna benzer eğilimleri “tûl-i emel” olarak tarif edilir.
Allah Resulü buyuruyor; “Ümmetim hakkında en çok korktuğum şey, hevâ ve tûl-i emeldir. Hevâ insanı Hak’tan alıkoyar. Tul-i emel ise ahireti unutturur. Şu dünya, arkasını dönmüş gidiyor. Âhiret ise yüzünü dönmüş geliyor. Her birinin kendine has evlatları (talipleri) vardır. Eğer ahiret taliplerinden olup dünyanın evlatlarından olmamaya gücünüz yeterse bunu yapın! Bolca amel-i salihler işleyin! Zira siz bugün amel diyarındasınız, burada hesap yok. Yarın ise hesap olan ancak amel işleme imkânı bulunmayan bir diyara geçeceksiniz.” (Beyhakî, Şuabu’l-îmân, XIII, 174/10132)
Aslında herkesin bir emeli vardır. Yani herkesin arzu ve isteklerini meylettirdiği, yönlendirdiği hedefler vardır. “Nihayetsiz arzu ve istekler, boş hayaller ve beklentiler” şeklinde tanımlanan “tûl-i emel” ise, ahiretin çok uzak olduğu düşüncesinden, devamlı dünyada kalma arzusundan, daha net bir ifadeyle dünya sevgisinden kaynaklanır.
Tul-i emel, zevk ve safa sürmek için çok yaşamayı istemektir. Tul-i emelin sebepleri, dünya zevklerine düşkün olmak ve ölümü unutmak ve sıhhatine, gençliğine aldanmaktır. Tul-i emel sahipleri, ibadetleri vaktinde yapmaz, tevbeyi terk eder. Kalbi katı olur. Vaaz, nasihat tesir etmez. Ölümü unutur, ölüm hiç hatırına gelmez. Hep dünya malına ve mevkiine kavuşmak için ömrünü harcar. Ahireti unutur, dünyanın faydasız zevk ve safasını düşünür. Bunlardan kurtulmak için ölümün her an gelebileceğini düşünmeli, sıhhatin, gençliğin ölüme mani olmadığını unutmamalıdır! Birçok hastanın iyileşip yaşadığı, sağlam birçok kişinin öldüğü çok görülmektedir.
Tûl-i Emel kişinin dünya işlerini takip etmesi, düzenli ve planlı çalışması, hedefler belirlemesi ve bu hedeflere ulaşmak için gayret etmesi değildir. Mümin dünya işlerinde elbette çok çalışmalı, çok gayret etmeli, üretmeli, başarılı olmalıdır. Fakat ahireti ve ölümü unutmadan, kulluğu ertelemeden.
Dünya hem kalıcı değildir hem de Yüce Mevlâ’nın tarifiyle oyun ve eğlenceden ibarettir. Dünyanın oyun ve eğlence olması önemsiz olduğu anlamına gelmez. Dünya önemlidir; fakat önemi ahiret saadetini kazanmaya vesile olmasındandır. Oyun ve eğlence yönünün vurgulanması, dünya hayatının geçiciliğine, asıl olanın ise ahiret hayatı olduğuna işaret etmek içindir.
Dünya hayatı gerçekte aldatıcı da değildir. Ona aldanan insanın kendisidir. Çünkü insan ömrünün uzun, yaşantısının güzel, malının çok, makamının kuvvetli olmasını arzular durur. Neticede bu tür şeyler hakkındaki aşırı arzusundan dolayı ahireti talep edemez hale gelir. Sırf dünyayı elde etme arzusu ve çabasına dalar gider. Bu arzu nihayetinde onları Allah’ın ayetlerini inkâra kadar sürükler. Bu da Hz. Peygamber s.a.v.’in ‘Dünya sevgisi her türlü hatanın başıdır’ buyurduğu üzere, dünya sevgisinin her türlü afetin başlangıcı olduğuna delalet eder. Dünya sevgisi bazen kişileri küfre ve sapıklığa da götürür.” (Mefâtîhu’l-Gayb, XIV, 99)
Hz. Ebubekir r.a. hutbelerinden birinde; “Dikkat edin! Allah Tealâ dünyayı sevdiklerine de sevmediklerine de verir. Fakat bir kulunu sevdiği zaman ona imanı bahşeder. Dikkat edin! Bazı insanlar dinin, bazıları ise dünyanın derdine düşerler. Sizler dinin derdine düşün, dünyanın kulu kölesi olmayın. Dikkat edin! Dünya arkasını dönmüş gidiyor. Ahiret ise yönelmiş, size doğru geliyor. İyi bilin ki, sizler amelin olduğu fakat hesabın olmadığı bir dünyadasınız; amelin olmadığı hesap gününe doğru yaklaşmaktasınız.” (İhya, V, 115; Kenzü’l-Ummâl, nr. 44167)
Faniliği, vefasızlığı, rahat yeri olmayışı şiirlere, şarkılara dökülmüş;
Dünya handır han içinde, Yaşar o ruh can içinde. Rüya gibi gelir geçer, İnsanoğlu gam içinde.
Dertli ağlar dertsiz ağlar dünya içinde.
Hey gidi Koca dünya, Gam yükü müsün? Söyle fani dünya söyle, Dert küpü müsün?
Bu dünyanın cefasından, sefasına nöbet gelmez. Akıllı isen tedâriğini yap, bu dünyadan giden gelmez.
Mükemmel bir yazı Allah razı olsun.
Toplumun bu tür yazılara ve öğütler ihtiyacı var
Hocam, her zamanki gibi çok güzel hatırlatmalar yapıyorsunuz. Kaleminize yüreğinize sağlık. İnşallah bizlerde bu yazıdan ders alanlardan oluruz.
SELAMUNALEYKUM HOCAM AYNEN DOĞRU HAYIRLI AKŞAMLAR
Sağol hayırlı akşamlar
Allah razı olsun
Teşekkürler hocam
Harika bir yazı hocam. Allah sizden razı olsun
Ağzınıza yüreğinize kaleminize sağlık Hocam
Kaleminize saglik degerli hocam.
Kaleminize sağlık öğretmenim
Amin hocam kaleminize yüreğinize sağlık ellerinizden öperim
Aynen.Hocam Allah razı olsun.Hayırlı akşamlar dilerim.
Hocam kalemenize yüreğinize sağlık dua eder dua bekleriz.
Allah sağlık sıhhat ve afiyet versin muhterem hocam.
Teşekürler Sağlık afiyetler diliyorum.
Sağol hocam
Eyvallah hocam. çok teşekkür ederiz.
sizi tebrik eder ve teşekkür ederim. yazılarınızı takip ediyor ve çok bilgi ediniyorum.
Allah senden razı olsun kıymetli hocam. çok güzel bilgilerle düşünmemize ve aydınlanmamıza vesile oluyorsunuz.
Hocam kaleminize sağlık. Müstefid olduk