İnsanoğlunun dünyaya getiriliş gayesi Rabbine kulluk etmektir. Kulluk aynı zamanda bir imtihandır. İmtihan araçlarından bir tanesi de günahlardır. Günaha karşı insanların zaafı vardır. Riskli olan günah işlemek değil günahta ısrar ve inat etmektir. Buradaki en büyük tehlike günahın normal algılanır hale gelmesi, savunulması, toplumsallaşması ve yasallaşmasıdır.
İnsan her ne kadar günah işlemeye meyyal olsa da, işlediği günahlar onu Rabbin’den uzaklaştırsa da Rabbi onu bırakmak istemez. Kuluna kulundan daha çok merhametli olan Allah ondan vazgeçmez, sürekli ona bataklıktan çıkış, kendine dönüş yolunu gösterir ve kurtuluşa davet eder. Bu davetin adı TEVBE dir.
Tevbe, kötü işlerden vazgeçip, Allah’ın razı olacağı işlere dönüş yapmaktır. Hakk’ın rızasına talip olanların ilk müracaat edecekleri yer tevbe kapısıdır. Tevbe; Dağınık İslami yaşamlardan kurtuluş için bir teşebbüs ve toparlanıştır. Hayatımızdaki şeytanın egemenliğine baş kaldırıştır. Yaşantımızda çarpık, çirkin, yanlış ne varsa ondan sıyrılıp çareyi sadece Allah'ta ve O’nun rızasında aramaktır.
Tevbe, yarınlarda pişman ve perişan olmamak için şimdiden rahmetin peşine düşmektir. Kokuşmuş, çürümüş yaşantılardan tertemiz hayata dönmek, Hayatın rotasını rızayı ilahiye çevirmektir.
Tevbe, bir başvurudur. Aczimizi arz edip af dilemektir. Ümitsizliğe düşmeyenlerin eylemi, Günah kuşatması karşısında havlu atmayanların, şeytana pes etmeyenlerin dönüş istikametidir. Tevbe, hayata atılan yeni bir format, hatayı, günahı, fitneyi, fesadı silmek için büyük bir fırsattır.
Geçmişin telafisi, günahların tedavisi tevbe ile başlar. Tevbenin ilk şartı imanı yenilemek, İkincisi sorumluluk alanına yani kulluğa dönmektir. Belki öncelikle bugüne kadarki tevbesizliğimize tevbe ile işe başlamak gerekir. Huşusuz kılınan namazlara, amelsiz ilimlere, takvasız amellere tevbe etmek gerekir. Haksızlık karşısındaki sessizliğimize, hakikat karşısındaki savrulmuşluğumuza, menfaat karşısındaki yamulmuşluğumuza da tevbe lazım. Konfor, kariyer, koltuk kavgası ile geçen zamanlarımıza, Masa, kasa, moda, marka kıskacında kıvranan vicdanlarımıza tevbe etmek gerekir. Tevbe Geciktirilmemeli ve geçiştirilmemelidir. Ölüm meleği kapımızı çalmadan tevbede acele etmek gerekir.
Bilinmelidir ki "tevbeyi bozarım." korkusu ile tevbe etmemek şeytanın bir tuzağıdır. Aslında ağaran saçlarımız, ağır işiten kulaklarımız, görmesi azalan gözlerimiz, dermanı kesilen bacaklarımız, yükselen tansiyonumuz, kolesterol ve şekerimiz hepsi birer tevbe çağrısıdır.
Tevbe ile hayatımıza yeni bir format atmalıyız. Tüm kötü huylarımızı, gaflet ve ihmallerimizi, arzu ve alışkanlıklarımızı adalet, ahlak ve iman penceresinden yeniden gözden geçirmeliyiz. Aksi takdirde anlamsız ve amaçsız bir hayatın kurbanı oluveririz.
Her tevbe yeni bir başlangıç, yeni açılmış bir sayfadır. "Kuşkusuz Allah tevbe edenleri sever." Biz ümmet olarak tevbeyi ibadet bilen bir anlayıştan geliyoruz. Rabbimiz, Peygamberimiz, Allah Dostları bize hep tevbeyi tavsiye eder. Tevbe etmedikçe toparlanamayız. Düştükten sonra kalkmak, kirlendikten sonra temizlenmek zorunda olduğumuzun bilincinde olmalıyız.
Günahlar kaderimiz değil, kusurumuzdur. Kusurlu kulların kurtuluş kapısı tevbedir. Tevbe kapısı her zaman sonuna kadar açıktır. Karamsar, umutsuz olmaya gerek yoktur. Peygamberimizin amcası Hz. Hamza’yı şehit eden Vahşi'ye, Hz. Hamza’nın ciğerlerini dişleyen Hind'e bile açık tutulan bu kapıyı Allah kıyamete kadar kimseye kapatmayacaktır.
Bazıları, tevbe ettikten sonra bir daha günah işlemenin çok daha mahzurlu olduğunu zannederler ve bu sebeple de tevbe etmeyi ileri bir tarihe bırakırlar. Ancak tevbenin bozulması diye bir şey yoktur. Her tevbe bir önceki günahın bağışlanması için yapılır. Günah işlendikçe de tevbe tekrarlanır. Elbette arzu edilen şey yeni bir günah işlememektir. Fakat insanın hatalardan kurtulması, melekler gibi günahsız olması mümkün değildir. O halde tevbe etmeyi geciktirmemek, daha sonra yaparım diye düşünmemek gerekir. Çünkü ölümün bizi ne zaman yakalayacağı belli değildir. Ölüm vakti geldiğinde tevbe etmenin faydası yoktur. Bu gerçek Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle dile getirilir: “Kötülük işlemeye devam eden, ölüm gelip çatınca da ‘Artık tövbe ettim’ diyen kimseler ile kâfir olarak ölenlerin tövbesi geçersizdir.” (Nisa suresi 18. Ayet)
Hz Peygamber (SAV) buyurur: “Âdemoğlunun hepsi hata yapabilir. Hata işleyenlerin hayırlısı tevbe edenlerdir.” “Şayet siz hata yapsanız, hatta hatalarınız semaya ulaşsa, sonra tevbe etmiş olsanız, elbette Allah tevbenizi kabul eder.” Hal böyle olunca, kaybedilen vakit kaçırılan fırsattır. Rabbim hepimize acilen tevbe ve tevbelerimizin kabulü ile cennetin saadetlerine erişmeyi nasip etsin.
YORUMLAR