Allah’a iman etmek, O’nu, kendisini vahiyle tanıttığı şekilde tanımak, zatı ile beraber, isim ve sıfatlarında da bir olduğunu tasdik ederek O’nu ve insanlar için bildirdiği hayat nizamını kabul etmektir. Bu kabul vahiyden haberdar olmayı, Kur’an’dan bilgi sahibi olmayı gerektirir. Zira Rabbimiz kendisini bize Kitab-ı Keriminde tanıtmaktadır.
İman iddiasında olan insan Âlemlerin Rabbi Allah’ı ve O’nun bildirdiği tüm iman esaslarını ve o esaslara dayalı hayat nizamını ancak O’nun vahyinden öğrenebilir. Aksi takdirde geçmişte ve günümüzde olduğu gibi insanların kendi heva ve vehimleriyle ürettikleri algıları din zanneder.
Rabbimiz “İçlerinde birtakım ümmîler vardır ki kitabı bilmezler; bütün bildikleri kuruntulardan ibarettir. Onlar sadece zan ve tahminde bulunurlar” (Bakara 78)ayeti, vahiy bilgisinin olmadığı yerde boşluğu ümniyyeler; (hiçbir dayanağı olmayan boş temenniler, kulaktan dolma bilgiler, kuruntular) ve zanların dolduracağını ifade eder. Bu durumda, insanlar Allah’a iman ettiklerini zanneder, fakat aslında kendi vehim ve kuruntularıyla şekillendirdikleri bir “Tanrı” algısını Allah’ın yerine koyduklarını fark edemezler.
Vahyin tanıklığıyla biliyoruz ki, insanların çoğu imanlarına şirk bulaştırmadan iman etmemişler, etmemektedirler. İşte bu acı gerçeğin sebebi, insanların çoğunluğunun Allah inancının, O’nun vahiyle kendisini tanıttığı üzere değil, geleneksel, modern, kulaktan duyma kabuller, vehimler, yönlendirmeler temelinde şekilleniyor olmasıdır. Bu durum geçmişten günümüze böylece devam etmektedir.
Peygamberlerin getirdiği vahiy mesajı, her dönemde öncelikle bu temel sapmayı/ilhadı konu edinmiş, insanların kendi hayal dünyalarında geliştirdikleri, türlü yanlışları içeren “Allah” inancını düzeltmeyi hedeflemiştir.
Nitekim, Peygamberimizden önce de, Allah’ın varlığına, zati anlamda birliğine inanan ve O’nun rızasını kazanmak için İbrahim (a.s.) ve İsmail (a.s.)’dan bu yana aksatılmadan uygulanagelen başta hac ve kurban olmak üzere dini pratikler devam ediyordu. Hira mağarasında Resulullah’a indirilmeye başlayan ilk vahye bakıldığında, mevcut Allah inancını tashih edip, yerine tevhid esasına dayalı Allah inancını yerleştirmenin hedeflendiği açıkça görülür.
Evet, Mekke’liler, İbrahim (a.s.) ve İsmail (a.s.)’ın risaletine dayanan bir “Allah” inancına sahiptiler, ancak bu inanç vahiyde öngörülen Allah inancı değildi. Kendisine ancak aracı “ilahlar” vasıtasıyla ulaşılabilen “uzak” bir varlıktı onların inandıkları. Gökleri idare eden, insanların rızıklarını yaratıp hayatlarını sürdürmelerini temin eden, ancak kendi hayatları üzerinde etkin ve belirleyici olmayan bir “Allah” inancına sahiptiler.
Vahye dayanmayan hiç bir inanç asla “iman” niteliği kazanamaz. İnancı imana dönüştürecek olan, onu düzgün hale getirip, sahih zemine kavuşturacak ve şuurla donatacak olan ilme dayalı bilinçtir.
Allah’a iman etmek, O’nu kendisinin tanıttığı gibi tanıyıp öylece tasdik etmeyi gerektirir. İnsanların çoğunluğuna göre, O yaratandır. Ancak Onun vahyine göre, O, yaratan olduğu gibi yaşatan, rızık veren, emreden, yol gösteren, hükmedendir de. Yaptıklarımızın hesabını soracak olan da, yani dünya ve ahiret hayatının, egemenlik ve otoritenin yegâne sahibi de O’dur.
“Onlar, Allah'ı hakkıyla takdir edemediler. Oysa Allah güçlüdür, azizdir.” (Hacc, 22/74)
İnsanlık tarihindeki temel sorun inançsızlık değil yanlış inanç olmuştur. Geçmişte olduğu gibi bugün de insanların çoğu Allah’a inanmaktadır, fakat sıkıntı bu inancın mahiyetinde ortaya çıkmaktadır. Allah’ı hakkıyla takdir edememek, Allah hakkında doğru bilgi ve inanç yerine, yanlış anlayış ve tasavvurların inanç dünyasını kuşatmış olması.
Aristo başta olmak üzere bazı Yunan filozoflarının “Tanrı kainata ilk hareketi veren (muharriki evvel) dir. Ondan sonra kainatın işleyişine karışmaz, kainat kendi kendini idare edip yönetir” şeklindeki günümüz insanının zihnini bulandıran anlayışı da, müşrik toplumların Allah’ı uzak ve ulaşılmaz gören anlayışları da, kadim toplumların “Gök Tanrı” inanışları da, Âlemlerin Rabbi Yüce Allah’ın her an yaratmada ve gözetlemede olduğu, hükmeden ve hayata müdahale eden olduğu, göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbi olduğu hakikatine uymayan anlayışlar olarak ortaya çıkmış, insanları etkilemiş, bugün de çağımız insanının pek çoğunun inanç dünyasını kuşatmış durumdadır.
“Ey insanlar! Hiç şüphesiz Allah'ın va'di haktır; öyleyse dünya hayatı sizi aldatmasın ve o aldatıcı da, sizi Allah ile (Allah'ın merhametine güvendirerek) aldatmasın.” (Fâtır, 35/5)
Mü’min, Rabbimizi, Kitab-ı Keriminde O’nun kendisini bize tanıttığı gibi tanır, öylece iman eder. Yaratmanın olduğu gibi, emretmenin, hükmetmenin, sahip olmanın da O'na ait olduğuna iman eder. O’nun sadece göklerin değil, yerlerin de, dünya ve ahiretin de Rabbi olduğunu, sadece mabedlerin değil, çarşı-pazarın, hükümet konaklarının, adalet saraylarının ve parlamentoların da Rabbi olduğunu bilir, bu bilinci hayatına ve yeryüzüne hâkim kılmak için mücadele etme bilinci, azim ve gayreti ile yaşar.
Allah razı olsun hocam.
Hayırlı akşamlar selamlar kardeşim
Elinize kaleminize sağlık Hocam Cumanız mübarek olsun.
hocam kaleminize sağlık
Mü’min, Rabbimizi, Kitab-ı Keriminde O’nun kendisini bize tanıttığı gibi tanır, öylece iman eder.
Hayırlı cumalar.ALLAH CC razı olsun hocam.
Süper görüş. Allah razı olsun Hocam.
Cumanız mübarek olsun Allah'a emanet olun.
Allahü teâlâ, yureği güzel insanları yolumuzdan, Sabri ve şükrü dilimizden, sağlığı ve sıhhati bedeninizden, hayırlı olan ne her ne varsa bizden ve sevdiklerimizden eksik etmesin.HAYIRLI CUMALAR
Rabbim Dağlara göre kar,,, Güle göre diken,,, Güce göre yük,,, İmana göre imtihan verir. Cumanız mübarek olsun Hayırlı, Sağlıklı, Huzurlu ve bol Bereketli günleriniz olsun inşallah Allah'a emanet olunuz
Allah razı olsun hocam
Eyvallah Mustafa Hocam. Amenna ve saddakna. Allah Razı olsun inşallah. Cumamız bizlere ve İslam alemine hayırlar getirsin inşallah
Değerli hocam çok önemli tespitler. Ancak bu ülkede profesör ve de rektör olan hoca diyor ki ben ülkemdeki cahil halkın feraseti ne güveniyorum diyor.
Kalemine sağlık
Yaratmanın olduğu gibi, emretmenin, hükmetmenin, sahip olmanın da O'na ait olduğuna iman eder. O’nun sadece göklerin değil, yerlerin de, dünya ve ahiretin de Rabbi olduğunu, sadece mabedlerin değil, çarşı-pazarın, hükümet konaklarının, adalet saraylarının ve parlamentoların da Rabbi olduğunu bilir, bu bilinci hayatına ve yeryüzüne hâkim kılmak için mücadele etme bilinci, azim ve gayreti ile yaşar.
İnsanlık tarihindeki temel sorun inançsızlık değil yanlış inanç olmuştur. sözü günümüz için de geçerlidir
Vahye dayanmayan hiç bir inanç asla “iman” niteliği kazanamaz. İnancı imana dönüştürecek olan, onu düzgün hale getirip, sahih zemine kavuşturacak ve şuurla donatacak olan ilme dayalı bilinçtir.
Peygamberlerin getirdiği vahiy mesajı, her dönemde öncelikle bu temel sapmayı/ilhadı konu edinmiş, insanların kendi hayal dünyalarında geliştirdikleri, türlü yanlışları içeren “Allah” inancını düzeltmeyi hedeflemiştir.
Hocam yazılarınızı çok yararlanıyor. Biliyoruz zannedip de bilmediklerimiz öğreniyoruz. Teşekkür ederiz.
Kaleminiz hayra vesile oluyor. İşlediğiniz konu çok mühim. Allah razı olsun.