Güvenmek ve güvenilir olmak insanoğlunun en büyük ihtiyacı ve sahip olması gereken en önemli özelliğidir. İnsanlığın önderleri peygamberlerin, gönüllere taht kurmuş şahsiyetlerin en önemli vasıflarından biri güvenilen insan olmalarıdır. “Güven, korku, çekinme ve kuşku duymadan inanma ve bağlanma duygusudur”. Güven insan hayatının en paha biçilmez değeridir.
Bir söze, bir davranışa, sahibine olan güven oranında itibar edilir. Sözünün değer, hayatının itibar görmesini isteyen kişi, niyetinden kelamına, duygularından ameline güvenilir olmak durumundadır.
Efendimizin peygamberliğini duyan Bizans İmparatoru Herakliyüs; ticaret maksadıyla Şam’a gelen Ebû Süfyan’ı huzuruna kabul eder ve kendisine Peygamberimiz’e dair sualler sorar. Suallerin ilki, “Peygamberlik iddiasında bulunan bu Zât’ın bundan önce hiç yalan söylediğini duydunuz mu?” olur.
Henüz Müslümanlığı kabul etmemiş ve Peygamberimiz’e düşman olanlarla dayanışma içerisinde bulunan Ebû Süfyan: “Asla! Yalan söylediğini hiç duymadık” diye cevap verir.
Onlar Efendimiz’in; yalan söylediğini, verdiği sözü tutmadığını bilmiş ve duymuş olsalardı, bunu fırsat bilir elbette aleyhinde kullanırlardı. O, Yaşadığı toplum içinde daha peygamberlik vazifesi kendisine verilmeden; “Muhammed’ül Emin” (Güvenilir Muhammed) diye tanınmıştı.
Güven, İster kişi, ister toplum bazında olsun, hazır bulunuveren bir duygu ve yaşantı değildir. Onun inşâ edilmesi, kurulması, yapılandırılması gerekir. Hz. Peygamber’in tebliğinde diğer değerlerin yanında güven de bireysel ve toplumsal açıdan çok büyük yere sahiptir. O, hayatta güvenin yerini bilen birisi olarak daima güveni takdir ve teşvik etmiştir. Kendisi hep güvenilir oluşu ile kabullenilmiş, Güvene dayalı bir toplum kurmanın çabası içinde olmuştur.
Güvenin temel şartlarından biri emanete riayettir. Sorumluluğun en üst noktasını teşkil eden başkalarının emanetine riayet Hz. Peygamberin hayatında ilke haline gelmiştir. Mekkelilerin kendisine değerli eşyalarını teslim ettikleri, en zor anlarında bile bu emanetlere asla ihanet etmediği bilinmektedir. Kaynaklarda, Medine’ye hicret edeceği gece, müşriklerin, evini kuşattığı esnada, evinden ayrılmadan önce üzerindeki emanetleri Hz. Ali’ye teslim ettiği, bunları ertesi gün sahiplerine iade etmesini istediği kaydedilir. Bu malların pek çoğunun Müslümanlara Mekke’de hayat hakkı tanımayan müşriklere ait oluşu çok anlamlıdır. O, ömrü boyunca muhaliflerin bile güvenini kazanma, kazandığı güveni kaybetmeme ve güvenden hiçbir şekilde taviz vermeme gayreti içinde olmuştur. Bu tutum, muhalifleri kazanma ve kazandıktan sonra onlarla kurulacak sağlıklı ilişkiler adına çok olumlu bir zemin oluşturmuştur.
Peygamberler; gönderildikleri toplumlara, önce dürüst ve güvenilir olduklarını söylemişlerdir.
Onların, “Ben güvenilir bir peygamberim.” demeleri sözden ibaret değildir. Hayatlarının her safhası bu gerçeği anlatır.
Efendimiz’i örnek alan her Müslüman, ahlâkî yönden de O’na uymak zorundadır. Çünkü O;
“Ben üstün ahlâkı tamamlamak için gönderildim.” buyurmuştur. (Muvattâ, Hüsnü’l-hulk, 8)
Güzel ahlâk, kişiye toplumun güvenmesini sağlar. Bir insanın, toplumun güvenini kazanmasından daha güzel bir şey olamaz. Peygamberimiz Müslümanı “Diğer insanların elinden ve dilinden güven ve emniyette olduğu kimsedir” diye tarif eder. Merhum D. Cüceloğlu’nun “İnsanın hayatta gelebileceği en üst mertebe güvenilir insan olmaktır.” İfadesi çok yerinde bir tespittir.
Peygamberimiz Müslümanın güvenilirliğini ortadan kaldıran dört huya dikkat çekerek şöyle buyurur:
“Dört huy vardır ki; bunlar kimde bulunursa o kimse katıksız münafık olur, kimde bunlardan bir şey bulunursa, onu bırakıncaya kadar, kendisinde nifaktan bir vasıf var demektir. O:
➢Konuştuğu zaman, yalan söyler.
➢Söz verdiği zaman, sözünde durmaz.
➢Bir şey va‘dederse, va‘dinden döner.
➢Bir dâvâ ve duruşma esnasında haktan ayrılır.” (Müslim, Îmân)
Müslüman; verdiği sözde durmalı, yaptığı va‘di yerine getirmelidir. Yapamayacağı bir şeyi va‘detmemeli, tutamayacağı bir sözü vermemelidir.
İnsanlara verdiğimiz sözü tutmakla mükellef olduğumuz gibi, elbette Allâh’a verdiğimiz sözü de tutmakla mükellef olduğumuzun bilincinde olmamız gerekir.
Güven duygusunun tesisi için olmazsa olmazlardan bir diğeri adalettir. Adaletin olmadığı yerde güven ağacı yeşermez. Peygamberimiz, Gençliğinde, Kabe hakemliği, Hılful Fudul antlaşmasındaki rolü ve üstlendiği görevi ile, adalet, merhamet ve sorumluluk arasında nasıl denge kurulacağını göstermiş, Medine dönemindeki pek çok uygulamasıyla da ümmetini bu dengeye motive etmiştir .
Nitekim şu olay, buna çok iyi bir misal teşkil eder: Bir gün Mahzunoğulları kabilesinden Fatıma adında asil bir kadın hırsızlık yapmıştı. O kadının cezalandırmaması için Peygamberimiz’in çok sevdiği Üsame b. Zeyd’i ricacı olsun diye gönderdiler. Bu duruma çok kızan ve üzülen Hz. Peygamber şöyle buyurdu: "Nasıl oluyor da bazı kimseler, Allah’ın kanunu karşısında aracı olmaya kalkışıyor. Sizden öncekilerin mahvolmasının sebebi şudur: İçlerinden asil, ileri gelen birisi hırsızlık yapınca, onu serbest bırakıyor, zayıf ve fakir bir kimse hırsızlık yapınca, onu cezalandırıyorlardı. Allah’a yemin ederim ki Muhammed’in kızı Fatıma hırsızlık yapsaydı, onun da cezasını verirdim.”(Buhari,Enb., 54 )
Güven insan ilişkilerinde en zor kurulan ve en kolay yıkılan duygudur. Emanet ahlakı güvenin temel zeminidir. Bu zeminin kırılması, parçalanması felaketlerin davetçisi olur. Toplumda güven tükenir, yozlaşır, güven sorumsuzluğa, kolaycılığıyla, tembelliğe, hareketsizliğe dönüşürse, güvensizlik ortamı oluşur ve bunun da hayatta yıkıcı etkileri olur. Ruhsal bir hastalık haline gelmiş güvensiz, insanların birbirini aldattığı bir ortamda yalnızca kurallarla uğraşılır, onlarla yaşanır. İnsanlar daima birbirinin açığını arar, tedbiri elden bırakmamak zorunda kalınan kuşatılmış bir hayata mahkum olunur. Hayat tamamen anlaşmaların, sözleşmelerin, yazılı yazısız yaşama kurallarının ardına saklanarak sürdürülür. Bu durumda, Hayat çekilmez, dünya yaşanmaz hale gelir. Halbuki güven içinde yaşamak insanoğlunun en öncelikli hakkı ve ihtiyacıdır. İslam güven ve emniyet dinidir. Müslüman da güvenilen ve emniyet duyulan insan demektir. Güvenme ortamı herkesin güvenilir insan olma arzu ve gayreti ile oluşur.
21/02/2021
YORUMLAR