Öğüt vermek kolay lakin örnek olmak zordur. “Öğüt verecek insana değil, örnek olacak insana ihtiyaç vardır. Zira bir iyi davranış, dünyadaki bütün güzel sözlerden daha tesirlidir.
“Kim kendisini başkalarına bir önder olarak tayin ederse başkasına öğüt vermeden önce kendi kendisine öğüt versin. Diliyle terbiye kurallarını anlatmadan önce davranışlarını o kurallara uydursun. Kendi kendisine öğüt veren ve kendisini düzelten, başkalarına öğüt verip başkalarını düzeltmeye çalışan kimseden daha çok saygıya layıktır.” ifadeleri Hz. Ali r.a. a aittir.
İçinde yaşadığımız toplumda İslam’ı temsil ve tebliğ etme durumunda olan bizlerin yüzleşmekten çekindiğimiz ve geciktiğimiz en önemli gerçeklerimizden biri; okurken, anlatırken, düşünürken, değerlendirirken hep ötekiler üzerinden hareket etmemiz, kendimizden başlayarak güzel bir örnekliği ortaya koyamamamızdır. Bu nedenle tesirimiz olmuyor, sorunlarımız bitmek bilmiyor.
Kendimizi unutmadan, atlamadan, ihmal etmeden, içe yönelik dokunuşlarla bir davet dili oluşturamamış olmanın sıkıntılarını yaşıyoruz. Üstümüze almadan konuşursak sonuçta üstenci bir dile mahkûm oluyoruz. O zaman eleştirilmesi, suçlanması, yargılanması, cezalandırılması gerekenler hep başkaları oluyor. Bundan dolayıdır ki hedef kitle ile aramızdaki makas gittikçe açılıyor.
Kendini unutanın helak olacağı uyarısına rağmen hiç kendimizi hesaba katmıyor, sürekli unutuyoruz. İddialarımız ile uygulamalarımız arasındaki tutarsızlığı fark etmiyoruz. “Ey iman edenler! Yapmadığınız ve yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz? Yapmadığınız ve yapmayacağınız şeyleri söylemek, Allah katında büyük kızgınlığa sebep olan çok çirkin bir davranıştır.” (Saaf suresi 2-3) ayetine rağmen yapmayacağımız şeyleri söylemenin çelişkisinden kurtulamıyoruz. İnsanlara iyiliği emrederken kendimizi unutuyoruz. İddia sahibi Müslümanlar olarak iç tutarlılığımızı yitirince inandırıcılığımızı da kaybediyoruz.
Sürekli öğüt verirken örnek olamıyorsak sözün gücü kalmıyor. Temsiliyet gücümüz yoksa tebliğimiz de bir anlam ifade etmiyor. Söz söyleme sanatını, maharetini, edebiyatını mükemmel öğrendik. Tribünleri coşturabiliyoruz, kitleleri büyüleyebiliyoruz ancak büyümüyoruz ve geleceğe yürümekte zorlanıyoruz.
Sürekli ötekilerle oyalanıyoruz, henüz özümüze dönemedik. Kendimize neşteri vuramadık. Egolarımıza söz geçirebilmeye gücümüz yetmiyor. Kendimizle yüzleşme cesaretini gösteremediğimiz için sürekli kendimizden kaçıyoruz. Kendimizle yüzleşmeye yüzümüz yok sanki.
Nefsimize söz geçiremiyorsak kimseden sözümüze itibar etmesini bekleyemeyiz. Herkese söyleyecek sözümüz var, kendimize gelince dilsizleşiyoruz. Toplumsal ıslah projelerimizi hayata geçirirken, ıslah olacaklar arasına kendimizi de koymuyoruz. Nesilleri terbiye etme telaşında olan bizler, nefislerimizin de ciddi bir terbiyeye muhtaç olduğunun farkında değiliz.
Evet artık, acı da olsa, nefsimize ağır da gelse, kendimize bir şeyler söylememiz lazım. Bu konuda çok geç kaldığımızın farkına varmamız gerekiyor. Gözümüzdeki merteği görebilmeli, İğneyi önce kendimize batırabilmeliyiz. Derbederliğimizi, dağınıklığımızı, duyarsızlığımızı sonlandıracak bir TEVBE ile yeni başlangıçlar yapmaya ihtiyacımız var.
Âlemlere rahmet, Hz. Muhammed (sav) geceleri ayakları şişinceye kadar kıyamda durmaya ihtiyaç duyuyor, Sorulduğunda; “Şükreden bir kul olmayayım mı?” diyordu. Günde en az yüz defa istiğfar etme ihtiyacı duyan bir peygamberin ümmetiyiz. Acaba biz kendi adımıza tevbe ve istiğfarı gerektiren kusurlarımızın ne kadar farkındayız?
Âlemi terbiye etmeye başlamadan önce adam akıllı bir tevbe etmeli, İstiğfarda bulunmalıyız. Şayet daha fazla gecikirsek, bir ömür elimizden kayıp gidecek bu fırsat ve biz kaybedenlerden olacağız. Halis kalmanın, Salih olmanın yolu güzel ve gerçekçi bir özeleştiriden geçiyor. Belki de tevbelerimiz tevbeye muhtaç. Davetçilerimizin davete ihtiyacı var.
Bugün, kendimize bir şeyler söyleme günüdür. Hasan Basri Hz.’nin “İnsanlara uygulamanla, fiilinle nasihat et, sözlerinle değil. Nasihatçi, bir şeyi emir ve tavsiye etmek istediğinde kendi nefsinden başlar ve onu önce kendisi yapar. Bir kötülükten de sakındırmak istediğinde ondan önce kendisi sakınır.” Sözleri meramımızı anlatmaya yetiyor aslında.
Eğer böyle olmazsa Bernard Shaw’ın dediği yol izlenmeli; “Yanlışları yapıyor olduğunuz halde çocuklarınıza ders vermek istiyorsanız, kendinizi örnek gösterin; ama sizin gibi olmaları için değil, sizin gibi olmamaları için.”
Öyle bir hayatımız olmalı ki, çocuklarımız hakkaniyet ve dürüstlüğü düşündüklerinde, akıllarına ilk gelen biz olmalıyız. Tohum nasılsa fide öyle olur. Eylem nasılsa sonuç da öyle olur. Lider nasılsa halk da öyle olur. Eğer bir önder, topluma açık bir bahçeden bir meyve koparırsa, millet geride kök bırakmaz.
Günümüz manevi hastalıklarına çözüm bu muhteşem duygu ve niyetlerle bulunabilir. ALLAH CELLE CELALÜHÜ RAZI OLSUN. HAYRLI ÖMÜR İLE SIHHATLİ DAHA NİCE BÖYLE UYARILAR yazabilmek lütuf olunsun. Hocam.
Enfes bir yazı.Cumamız mübarek olsun. Allaha emanet olun.
İyi bir örnek olmayı Rabbim nasip eylesin hepimize öğretmenim. Cumamız hayırlara vesile olsun inşallah
ALLAH RAZI OLSUN HAYIRLI CUMALAR HOCAM
Teşekkürler abim Rabbim nasihatlardan müstefit olanlardan eylesin.Hayırlı cumalar dilerim
Kalemine sağlık
ALLAH RAZI OLSUN HOCAM.HAYIRLI SABAHLAR,HAYIRLI CUMALAR.
Eyvallah Mustafa Hocam. Allah Razı olsun. Cumamız bizlere ve İslam alemine hayırlar getirsin inşallah
Hayırlı cumalar hocam yine güzel bir konuya değinmişsiniz
Hayırlı cumalar hayırlı sabahlar abi Allah razı olsun rabbim en güzel şekilde temsil edebilmeyi en güzel şekilde tebliğ edebilmeyi nasip eylesin
Öyle bir hayatımız olmalı ki, çocuklarımız hakkaniyet ve dürüstlüğü düşündüklerinde, akıllarına ilk gelen biz olmalıyız.
Bernard Shaw’ın dediği yol izlenmeli; “Yanlışları yapıyor olduğunuz halde çocuklarınıza ders vermek istiyorsanız, kendinizi örnek gösterin; ama sizin gibi olmaları için değil, sizin gibi olmamaları için.” ÇOK GÜZEEEL
Allah razı olsun değerli hocam. Müstefid oluyoruz sayenizde.
Nefsimize söz geçiremiyorsak kimseden sözümüze itibar etmesini bekleyemeyiz. Herkese söyleyecek sözümüz var, kendimize gelince dilsizleşiyoruz. ifadeleri çok doğru. Allah sizden razı olsun.
Üstümüze almadan konuşursak sonuçta üstenci bir dile mahkûm oluyoruz. O zaman eleştirilmesi, suçlanması, yargılanması, cezalandırılması gerekenler hep başkaları oluyor. Hocam kaleminize sağlık.
Müslümanlar olarak en büyük eksiğimiz kendimizi hiç hesaba katmadan hep başkalarını yargılamamız. Yazınızda bu konuyu harika anlatmışsınız.
Çok doğru..