Tarihimizdeki ideal ve örnek şahsiyetleri, onların yetişme şeklini, düşünce dünyalarını, ideallerini, gayretlerini bilmeden onları anlayamaz ve kendilerinden nesillerimizi nasiplendiremeyiz. Mesela; Fatih Sultan Mehmet Han nasıl yetişmiş, nasıl çağ açıp çağ kapamış, nasıl Peygamber müjdesine nail olmuştur? Nasıl Fatih olunur? sorularının cevabı onları rol model olarak gösterdiğimiz gençlerimiz için çok büyük önem arz eder.
Hayatını ve başarılarını incelediğimizde Fatih’i Fatih yapan unsurların dört ana ayaktan oluştuğunu görürüz. Bu ayaklardan ilki ailesi, ikincisi Fatih’in yetenekleri, karakteri, aldığını içselleştiren yapısı, üçüncüsü Fatih’in hocalarıyla olan münasebeti, dördüncüsü ise Fatih’in sosyal çevresidir.
Annesi, Candaroğulları Beyi’nin kızı Halime Hüma Hatun şehzadeyi yetiştirmeye daha karnında, ona hamile iken başlamıştır. Osmanlı’da dikkat edilen, İslam medeniyetinden kaynaklanan bu hassasiyet çok kıymetlidir. Çocuk eğitimi evlenirken eş seçimi ile başlar. Zira kaliteli meyve verimli arazide yetişir. Anne karnında çocuğun duyduğu seslere aşina olacağı düşünülerek Kur’an-ı Kerim dinletilmesi usuldür. Böylece manevi gıdalarla beslenmesi sağlanır, ileride eğer istidadı var ise hafız olmasının önü açılır. Annesi ve dadısı Daye Hatun manevi hamurunu ilk yoğuranlardır.
Baba, Edirne Fatihi II. Murad Han, oğluna dönemin geçerli ilmi olan harp ilmini, cihad ilmini öğretmiş, O’nu İstanbul’un Fatihi olmaya hazırlamıştır. O dönemdeki harp ilmi güreş, yüzme, at biniciliği, kılıç talimi, at üzerinde ok talimidir. Aynı zamanda sünnet olan bu öğretiler için babası büyük bir hassasiyet göstermiş, Şehzade Mehmet’in mücahitlik yönü, komutanlık yönü mükemmel hale gelmiştir.
İkinci ayağa baktığımızda Fatih aldıklarını karakter olarak içselleştirebilen bir insandır. Çocukluk defteri üzerindeki çizimlerden ya da çocukluk eşyalarından onun çocukluk ve gençliğini okuyabiliyoruz. Fatih kendi imzasını sürekli çalışmıştır. Grekçe öğrenme merakı, Roma dilini öğrenmesi bir nevi düşmanının dilini öğrenerek onu çözmek istemesine işarettir. Atını çiziyor. Kanatları açılmamış yavru kartal çiziyor. Fethe doğru yolculuk yaparken çizdiği kartalın hayatıyla özdeşleşen yönleri var. Kartal gibi düşmanının en zayıf anını kollayarak ve hızla kendisinin en güçlü olduğu anda harekete geçip seferden zaferle dönmesi buna işaret eder.
30 yıllık sultanlığının 26 yılı seferde geçiyor. 26 yılda Tuna’dan Mezopotamya’ya Anadolu’nun en sağlam kalelerini alıyor. Bosna Hersek, Arnavutluk, Sırbistan, Karadeniz’in büyük bir kısmı, Konya Karaman, Kastamonu, Amasra, Ege Adaları O’nun fethettiği yerlerden en uzun süre elimizde olan ve kalan yerlerdir. Fatih buraları fethederken halkın gönlünü de fethetmiştir. Leylek çizimleri onun ufkunun açıklığına işarettir. Zira Leylek yapı olarak ufku geniş bir hayvandır.
Tarih, coğrafya, astronomi ve matematik ilgi duyduğu alanlardır. Fatih’i Fatih yapan en büyük sır öğrenmesini içselleştirirken yaptığı her işte Allah’ın rızasını gözetmesidir.
Üçüncü ayak Fatih’in hocaları ve onlarla münasebetidir. Yetişme ikliminde Fatih’i Fatih yapan sırlardan biri de çok değerli âlimlerle yani “kandillerle” aynı anda yaşamasıdır. Kendisi de bunu sürekli dile getirir, “Ben dönemimin en değerli âlimleriyle beraber yaşadığım için büyük nasipliyim.” derdi. Molla Gürani, Şeyh Ebu’l Vefa, Akşemseddin ve Ali Kuşçu Fatih’i yetiştiren âlimlerdir. Molla Gürani disiplinli olmayı, Akşemseddin ümitvar olmayı, Şeyh Ebu’l Vefa hoşgörüyü, merhameti öğrenmiştir Fatih’e. Bunlara dair kanıtlar hocalarına verdiği önem ve onların karşısında takındığı edep yakın zamanda ortaya çıkan minyatürlerde de görülmektedir.
Fatih’in derdi Cenab-ı Hakk’ın rızasını kazanacak kul olmaktı. Cenab-ı Hak da kendine kul olanı cihana Sultan yapmıştır. Davası ve derdi Allah rızası olan, bu uğurda çaba sarf edenlerde birçok meziyetler birikir. Bu zihniyet Osmanlı’da yerleşmiş mükemmel yetişmenin en verimli zeminidir.
Fatih’i Fatih yapan dördüncü unsur ise Fatih’in sosyal çevresidir. Fatih’in çevresi kütüphaneler, ilmî münazaraların yapıldığı yerler, üniversiteler ve âlimlerin olduğu ortamlardı. En fazla lezzet aldığı ortam iki âlimin ilmî münazara yaptığı ortamdı. Bu ortamlar aslında babası II. Murat’tan mirastı, zira küçükten babası böyle ortamlara onu sokardı. Fatih kendisi bunu zirveye çıkardı. Fethettiği şehrin merkezine eski Roma hükümdarlarının da kabirlerinin olduğu şehrin 4’üncü tepesine kendi külliyesini yaptırdı. Sahn-ı Seman medresesi bu külliyedeki dönemin en önemli ilim merkezi ve dünyanın en kaliteli üniversitesiydi. Viyana’dan, Londra’dan Moskova’dan Kahire’den, Şam’dan, Taşkent’ten öğrencilerin geldiği bir okul bir nevi dönemin beyin göçünün aktığı yerdi. Buradan yetişenler Fatih’in A takımı olmuştur. Fatih istese şehrin tamamını kendi inşa ederdi. Fakat. Paşalarına kendi beğendikleri bölgeleri ihya etmelerini söylemiş, bu şekilde her birinin ruhu inşa ettikleri yerlere yansımıştır.
Merhum Halil İnalcık’ın: “Osmanlı dünyayı yönettiyse bunu iki olaya borçludur. Biri dünyanın en nitelikli üniversitelerine sahipti. İkincisi Osmanlı dünyanın en kaliteli kütüphanelerine sahipti. Bugün dünyayı yöneten devletler de bu iki özelliğe sahip oldukları için dünyayı yönetiyorlar.” ifadeleri üzerinde düşünülmeye değer bir tespittir.
Fatih Sultan Mehmet bu medrese ve sosyal çevresini çok iyi kullanmıştır. Bunlarla yoğrularak Fatih olmuştur. O sadece bir kumadan, sadece bir padişah değil, aynı zamanda entelektüel bir ilim adamı, bir gönül adamı, çok dilli, çok okuyan ve çok okutan bir şahsiyetti.
Fatih'e verilen görev, maddeyi imar idi.
Fatihi Fatih yapan manevi mimar idi.
O Bizans'ı dövmeden, kendi nefsini dövdü.
Başka söze ne hacet, onu Peygamber övdü.!
Merhum Cahit Zarifolu’nun “Bir duruşu olmalı insanın, bir bakışı, bir anlayışı, bir aşkı, bir davası olmalı” dediği gibi, ideal ve örnek ceddimiz, Fatih Sultan Muhammed Han’ın diğer yönlerini gelecek haftalardaki yazılarımızda ele almayı murâd ederken kendilerini rahmet ve minnetle anıyoruz.
Mekânı cennet olsun.
Bu mübarek günün sabahında Rabbimiz işlerimizi kolaylaştırsın, bizlere hem Dünyada hemde Ahirette İyilikler güzellikler ihsan eylesin. Amin.
AMİN. ALLAH RAZI OLSUN. CÜMLEMİZİN CUMASI MÜBAREK OLSUN İNŞALLAH.
Allah razı olsun hocam. Fatih ler yetiştirecek anne- baba kaldı mı acaba. Mevlam isterse yaratır elbette.
ALLAH RAZI OLSUN HAYIRLI CUMALAR HOCAM
Eyvallah Mustafa Hocam. Allah Rahmet eylesin mekanı cennet olsun. Çok güzel özetlemişsin.Allah Razı olsun. Cumamız bizlere ve İslam alemine hayırlar getirsin inşallah
Hayırlı cumalar dilerim hocam. Allah razı olsun.
Çok güzel bir yazı olmuş hocam yine ellerinize saglık hayırlı cumalar dilerim
Merhum Halil İnalcık’ın: “Osmanlı dünyayı yönettiyse bunu iki olaya borçludur. Biri dünyanın en nitelikli üniversitelerine sahipti. İkincisi Osmanlı dünyanın en kaliteli kütüphanelerine sahipti. Bugün dünyayı yöneten devletler de bu iki özelliğe sahip oldukları için dünyayı yönetiyorlar.” ifadeleri üzerinde düşünülmeye değer bir tespittir.
“Bir duruşu olmalı insanın, bir bakışı, bir anlayışı, bir aşkı, bir davası olmalı”
O sadece bir kumadan, sadece bir padişah değil, aynı zamanda entelektüel bir ilim adamı, bir gönül adamı, çok dilli, çok okuyan ve çok okutan bir şahsiyetti.
Fatih’i Fatih yapan en büyük sır öğrenmesini içselleştirirken yaptığı her işte Allah’ın rızasını gözetmesidir.
Osmanlı'nın devlet adamı yetiştirme tarzının günümüzde de uygulanması lazım...Sadece seçimle işbaşına gelmekle devlet adamı olunmuyor.. Hazırlıksız gelince bürokrasinin oyuncağı oluyorlar maalesef
Teşekkürler, Sağlıklı günler
yine çok güzel bir yazı olmuş hocam, bilgiler için teşekkürler.