Hazret-i Mevlânâ, “Oğul! Dedi; Herkesin ölümü kendi rengindedir. Allah’a kavuşmak olduğunu düşünmeden ölümden nefret edenlere ve ölüme düşman olanlara ölüm korkunç bir düşman gibi görünür. Ölüme dost olanların karşısına da dost gibi çıkar.”
“Ey ölümden korkup kaçan can! İşin aslını, sözün doğrusunu istersen, sen aslında ölümden korkmuyorsun; sen kendi günah ve gafletlerinden korkuyorsun. Çünkü ölüm aynasında görüp ürktüğün, korktuğun; ölümün çehresi değil, kendi çirkin yüzündür…”
Bir insan, hayatını, sırf dünyaya iman etmiş gibi nefsinin esiri olarak yaşarsa, kabir onu karanlık bir mahzen ve kabuslarla dolu bir zindan halinde karşılar. Ölümün dehşeti hiçbir şeyle mukayese edilemeyecek derecede ona acı ve ızdırap çektirir.
Fakat kul, İslâmî esaslara riayetle nefsanî arzularını aşar ve ruhundaki yüce vasıflar istikâmetinde merhaleler kat ederse, ölüm onun için, hayal ötesi muazzam bir huzura, ebedi olan cennete ve Rabbe kavuşmanın heyecanına dönüşür.
"Evlat, dedi. Ölümü hatırlamak güzel şey lakin ölümden korkmak anlamsız. Zira yaşamak ölmekten çok daha zor. Biz bu alemde sürgün hayatında bir garip gibiyiz. Burası vatanımız değil. Burası bizim mekânımız. Bu dünyaya âşık olanlar ölümü yok olmak sanırlar, ölmek son demek olur onlar için. Lakin bu dünyanın hakikatine vâkıf olanlar, onun altın renginde bir çakıl taşı olduğunu bilenler için ölüm son olmaz. Sen düşün şimdi hangisine inandığını. Bil ki sen nasıl yaşarsan ölüm sana öyle gelir. Ve bil ki herkesin ölümü kendi rengindedir.”
Evet, insanların yaşam kalitesi ölümü hatırlama ya da unutmasına göre anlam kazanır. İnsan ölümlü olduğunu unuttukça onun için hayat anlam ve amacından uzaklaşır. Ahiret inancının, kişilerin bu dünyada kendilerini sınırlamalarına, şeytanın şerrinden, nefsin tuzaklarından uzak durmalarına ciddi anlamda etkisi vardır.
Cenneti dünyada zanneden ehli dünya, ölümü düşlerinden, dualarından ve dünyalarından dışlama gafletine düşerler. O zaman ahiret hedefi hızla hafızalardan ve hayattan silinir. Yürekler ahirete dönük sevdaları konuk edemez hale gelir. Daralan ahiret ufku, körelen ölüm şuuru her türlü kirlilik ve kötülüğün önünü açar.
Kan gölüne dönen coğrafyalarımızda savaşlara, katliamlara, toplu ölümlere tanıklık ediyoruz ama hâlâ ölümü doğru tanımlamayı ve hayatın merkezine yerleştirmeyi beceremiyoruz. Ölülerle diriler arasındaki irtibat kopuk. Ölülerin dirilere, dirilerin ölülere söyleyecek sözü, birbirinden alacakları dersleri kalmadı sanki. En yakınlarımızın ölümü bile bize yeterince ölümü hatırlatmıyor. Kulaklarımız “ötelerin” sesini duymaya ayarlı değil. İdrak ve ibret şuurumuzu kaybettik. Ahiret havasını teneffüs edeceğimiz mekânlarımız, zamanlarımız yok artık. Artık ölüm hayatın içinde değil bizim için. Hayat dediğimizin “Ol” emri ile “Öl” emri arasında geçen sınav olduğunun farkında değiliz.
Bize sürekli ahireti hatırlatacak duyarlı dostlar lazım. Ölüm hepimizi her gün birden fazla yokluyor. Umursuyor muyuz? İbret alıyor muyuz? yoksa boş mu veriyoruz diye. Aslında yaşanılan her olay bir tefekkür aralığı açmalı bizlere. Adım adım ölüme yürürken ölümü kanıksıyor, her gün nefes nefes, ölüme gidiyor, Ceset ceset, tabut tabut, mezar mezar ölümü görüyor, lakin nedense sürekli görmemezlikten geliyoruz. Hayatımızı sarıp sarmalayan ölüm gerçeğini hep geçiştiriyoruz. Yerküre bir dolup, bir boşalırken başıboşluktan, boş vermişlikten kurtulamıyoruz. Yalan dünyanın yoksul ve yalnız yolcuları olduğumuzu bile bile Ölümle hiç karşılaşmayacakmışız gibi nasıl bu kadar rahat olabiliyoruz? Ayaklarımızın altında kayıp giden toprağa öylesine bel bağlamışız ki, bir gün bizi de bağrına çekeceğini hatırlamak istemiyoruz.
Her gün depremler, seller, yangınlar, salgınlar, savaşlar ardı arkası kesilmeyen toplu ölüm vakalarıyla sarsılıyoruz ancak hemen unutuyoruz. Unutkanlığımızdan kurtulmak, ölüm şuuru ve ahiret bilincini oluşturmak için geç kalıyoruz. Hayatımızı gözden geçirmek, daha derinlikli düşünmek, ölümle yüzleşmek, emaneti Sahibine yüz akıyla verebilmek derdimiz oluşmalı artık ölüm bize gelmeden önce. Arada bir, bunaldığımızda hayatın bizim için çekilmez hale geldiğini düşündüğünüzde kendimize bir 10 dakika ayırıp son gününüzü düşünmemiz çok faydalı olur bu anlamda. Dünya bu kadar dert etmeye, bu kadar üzülmeye değiyor mu? Eninde sonunda gideceğimiz ve gireceğimiz yer kara toprak olacağına göre.
Kalbimizden ecelin yakın olduğu bilgisini hiç çıkarmamak, ölümün âniden gelebileceğini zihnimize iyice yerleştirmek, Allah'tan umduğumuza erişememenin korkusuyla yaşamak ve günahta ısrar ettiğimiz takdirde Allah'ın huzurunda göreceğimiz cezadan sürekli ürkmemiz gerekiyor.
Peygamber Efendimiz buyuruyor: “Ölümü çokça hatırlayın. Hiç şüphesiz ölümü çokça hatırlamak, günahları temizler ve kalpten dünya sevgisini giderir.”
Hayat ölümle terbiye edilmiş. Her kalbin çarpıntısı, kendi ecelinin ayak sesidir. Unutmamak gerekir ki hayatın bu kadar kıymetli oluşu, ölüm sayesindedir. “Ölüm daima gözünün önünde olsun, o zaman asla adi işlere ve endişelere düşmezsin ve dünyayı bu kadar fazla hırsla arzu etmezsin.”
Amin hayırlı cumalar dilerim başkanım
Hocam Allah razı olsun hayırlı cumalar bugünkü yazınız ıcın elınıze ve yuregınıze sağlık çok faydalandım
Rabbım ölmeden evvel ölünüz "tefekkürüyle yaşayarak uyananlardan eylesin.Amin
*Madem ecel gizlidir; her vakit ölüm, başını kesmek için gelebiliyor ve genç ihtiyar farkı yoktur. Elbette daima gözü önünde öyle büyük dehşetli bir mesele karşısında bîçare insan; o idam-ı ebedî, o dipsiz, nihayetsiz haps-i münferidden kurtulmak çaresini aramak ve kabir kapısını bir âlem-i bâkiye, bir saadet-i ebediyeye ve âlem-i nura açılan bir kapıya kendi hakkında çevirmek hâdisesi; o insanın dünya kadar büyük bir meselesidir.* *"CUMA'NIN NUR'U HAYR'I FEYZ'İ VE BEREKET'İ ÜZERİMİZE OLSUN."* *(Lemalar, Risale-i Nur)*
*Madem ecel gizlidir; her vakit ölüm, başını kesmek için gelebiliyor ve genç ihtiyar farkı yoktur. Elbette daima gözü önünde öyle büyük dehşetli bir mesele karşısında bîçare insan; o idam-ı ebedî, o dipsiz, nihayetsiz haps-i münferidden kurtulmak çaresini aramak ve kabir kapısını bir âlem-i bâkiye, bir saadet-i ebediyeye ve âlem-i nura açılan bir kapıya kendi hakkında çevirmek hâdisesi; o insanın dünya kadar büyük bir meselesidir.* *"CUMA'NIN NUR'U HAYR'I FEYZ'İ VE BEREKET'İ ÜZERİMİZE OLSUN."* *(Lemalar, Risale-i Nur)*
ALLAH'IN SELÂMI VE RAHMETİ, CUMA'NIN FEYZ VE BEREKETİ HEPİMİZİN ÜZERİNE OLSUN İNŞALLAH...
Sınavı geçenlerden ümidi ile hayırlı cumalar.
Allah razı olsun hayırlı cumalar abi
Allah razı olsun hocam Hayırlı cumalar
Allah razı olsun.
Eyvallah Mustafa Hocam. Allah Razı olsun inşallah. Cumamız bizlere ve İslam alemine hayırlar getirsin inşallah. Allah'a emanet olun
Hayat dediğimiz ol emri ile õl emri arasında geçen sınav...kaleminize sağlık abi idrak edebilme ne mutlu
Güzel hatırlatmalar dağolasın aziz dostum
Allah razı olsun hocam.
Ne mutlu Hakkı haykirirken şehadete erenlere.
Arada bir, bunaldığımızda hayatın bizim için çekilmez hale geldiğini düşündüğünüzde kendimize bir 10 dakika ayırıp son gününüzü düşünmemiz çok faydalı olur bu anlamda. reçete çok işe yarıyor.
insanların yaşam kalitesi ölümü hatırlama ya da unutmasına göre anlam kazanır. sözüne bayıldım.
Hocam, yazılarınız çok güzel, akıcı, anlamlı, ibret ve ders verici. Öğretici ve düşündürücü. İstifade ediyoruz. Allah razı olsun.
Ölümü kimse kendisine yakıştıramıyor. Kormanın sebebini yazınızda çok iyi anlamışsınız.
Harika bir yazı. Kaleminize, ilginize kuvvet değerli hocam. Ellerinizden öperim.