Müslüman’ın dinini en çok hırpalayan, dini duygularındaki hassasiyeti yıpratan, itikadını bozma tehlikesini her an kendisine yaşatan risklerin başında mal ve makam hırsı gelir. Bu hırs çok büyük ve baş edilmesi zor bir illettir. Mal ve makam hırsının kişinin dinine ve dindarlığına verdiği zarara Allah Resulü çok çarpıcı bir benzetme ile dikkat çeker; “Bir koyun sürüsü üzerine salıverilen iki aç kurdun o sürüye zararı, kişinin mal ve makam hırsının dinine verdiği zarardan daha fazla değildir.” (Tirmizi)
Bu örnekleme oldukça düşündürücüdür. Zira, bir sürüye saldıran iki aç kurt, karınlarını doyurmak için yetecek olan bir kuzuyu kapıp gitmezler. Koyunlardan çoğunu telef edip o sürüyü dağıttıktan sonra biri ile karınlarını doyurur öyle giderler. Yani iki kurdun telef ettiği koyun sayısı yediklerinde çok çok üzerinde olur. Kurdun zarar verme hırsı, yeme hırsından çok daha fazladır. Kurt bir sürüye daldığında karnını doyurma arzusunu aşar, ne kadar boğar ve öldürürse o kadar mutlu olur. Sonunda da bir kuzuyu yediği halde onlarcasını boğarak bırakır gider.
Müslüman bir insanın gözünü mal ve makam hırsı bürüdükten sonra o kişide Allah’ın haramlarını ve dininin menfaatini gözetme hassasiyeti kaybolur. Hem kendi dindarlığına hem de dinine vereceği zarar kurtların sürüye verdiği zarardan az olmaz. Mal ve makam hırsı kişiyi maddî ve manevî pek çok sıkıntılara sürükler ve kalbin huzurunu bozar. Kişi önceleri iyi niyetlerle mal ya da şöhret isteyebilir. Ancak zamanla bu istek hırsa dönüşürse tüm manevî değerlerinden taviz verilmeye başlanır. Bu da dinî hayatın perişan olmasına, inancın zayıflamasına, huzurun bozulmasına, mutluluğun yok olmasına vesile olur. Zira, Hırs ve mutluluk hiçbir zaman bir arada bulunamamış, hiç birbirini görememişler. Biri geldiğinde diğeri gitmek zorunda kalmış ve bir arada bulunmaları nasip olmamış.
Mala mülke, dünyalık mevki ve makama düşkün ve hırslı olan bir insan, bunları elde edebilmek için her çareye başvurmayı göze alır ve hiçbir mânevî ve ahlâkî değer ölçüsü tanımaz hale gelir. Böyle bir kimse gözünü hırs bürüyen en yırtıcı hayvandan daha zararlı hale gelebilir. Zira insan hareketlerinde hayvandan farklı olarak aklını da kullanır. Gözünü dünya hırsı kaplamış, gönlüne dünyalık sevgisi hâkim olmuş bir kimse, birtakım insani özelliklerinden de soyutlanmış hale gelir. Bu sebeple, dünya hırsı bütün kötü huyların kaynağı kabul edilmiştir.
Bu sayılanlar bütün insanlar için kötü bir özellik ise de, dindarlık kimliğini taşıyanlar için daha büyük bir noksanlık ve dindar olma iddiasına yakışmayan bir haldir. Çünkü din, kendisine inananlardan her şeyden önce fedakârlık, kanaat ve feragat ister. Dünya hırsıyla dolu bir insanın bu güzel hasletlere hakkıyla sahip olması düşünülemez. Birçok insan bu kişilere bakarak din ve gerçek dindarlar hakkında yanlış kanaat ve yersiz şüphelere sürüklenirler. İşte böyle kimselerin dine vereceği zarar, aç kurtların bir koyun sürüsüne vereceği zarardan daha büyüktür.
Mal ve din, makam ve din bir araya geldiğinde büyük imtihan başlar. Burada büyük bir risk söz konusudur. Bu risk, içinde hem kaybetme hem de kazanma ihtimallerini barındırır. Kazanma şartlarının zorluğu kazanıldığında elde edilecek ecrin de büyük olması ile sonuçlanır. Hayatın tamamına imtihan gözüyle bakan bir Müslüman, nefsin daha çok öne çıkmak istediği ne varsa orada imtihanın ağırlaştığının farkında olur, doğru ve diri durursa kazanacağı mükafat çok büyük olur. Dünya ve dünya nimetlerini İmam-ı Rabbani Hazretleri ‘Senin Allah ile olmana engel olan ne varsa o dünyadır’ diye tarif ederek muhtemel tehlikelere karşı dikkatimizi çeker.
Gözü kör eden hırslar, ihtiraslar mü’mini helak eder. Kişinin düşünce dünyası ve amellerinde, dinin mal ve makamla ilgili hükümlerini görmezden gelinmeye başlandığında, mal hırsı dinine zarar vermeye başlamıştır. Sahip olduğumuz mal ve makam, helallerin-haramların ölçüsünü değiştirir hale getiriyor, zoraki yorumlarla bizi, nefs muhasebesinden uzaklaştırıyor ise, kurtlar maneviyat soframıza üşüşmüşler demektir. Mü’min kimliğimizi oluşturan hassasiyetlerimiz kaybolunca, mal ve makam sahiplerinin o mal ve makam yüzünden dine verdiği zarar iki aç kurdun bir sürüye daldığında verdiği zarardan az olmaz. Burada kınanan çok mal sahibi olmak değildir. Cüneydi Bağdadi Hazretlerinin “Fakr; hiçbir şeye sahip olmaman değil, dünyalara sahip olsan da hiçbir şeyin sana sahip olmasına izin vermemendir” sözünde ifadesini bulan, bizim yönettiğimiz değil bizi yöneten maldır.
Hiçbir şeyin bizim olmadığı bir dünyada her şeye sahip olma hırsı ve onun getirdiği gaflet uykusu gözlerimizi yumunca uyandığımızda son bulur. Morg görevlisi bağırır; “8 numaralı ceset”. Aslında insan bu işte, hepsi bu kadar. Ne adınız kalır ne namınız. Hani bunca hengame, bunca didişme, bunca çaba, bunca hırs nereye gitti? VE Bir zengin öldü. Geride bir köşk ile iki oğlu kaldı. Köşkü taksimde anlaşamadılar. Köşkün duvardan bir ses geldi. “Benim için birbirinize düşman olmayınız. Ben bir padişah idim. Çok yaşadım. Mezarda yüz otuz sene kaldım. Sonra, toprağımla çanak çömlek yaptılar. Kırk sene evlerde kullandılar. Kırıldım. Sokağa atıldım. Sonra, benimle kerpiç yaptılar. Bu duvarın inşasında kullandılar. Birbirinizle dövüşmeyiniz. Siz de benim gibi olacaksınız”.
Allah Resulü buyurdu; "Âdemoğlu yaşlanır, fakat ondaki iki şey gençleşir: Mal üzerine hırs, ömür üzerine hırs..." (İbni Mâce, Zühd) Hayat çok kısa. Keşke insanlar önden gidenlerden dersler çıkarsa. Mal makam hırsı yerine Hak ve Hakikate sımsıkı sarılsa!
YORUMLAR