Peygamber efendimiz hak ve hakikati temsil noktasında yeryüzünün gelmiş geçmiş en güzel örnekliğine sahiptir. O’nun bu örnekliği, her söylediğini, başkalarından istediğini yapmaya önce kendinden başlamış olmasından kaynaklanır. O sadece konuşan, öğüt veren, isteyen, vaaz eden değildi. Sahaya ilk inen, yanlışa ilk karşı çıkan, ilk direnen, risk varsa onu ilk göğüsleyen, söylediklerine ilk uyan, ilk ayağa kalkan, ilk uyanan ve ilk uyaran hep kendisi olmuştur.
Peygamberimiz (s.a.v.) yapılması gereken işe her zaman önce kendinden başladı. Onu farklı kılan da bu oldu. “Ve bana Müslümanların (İslam’ı yaşayanların) ilki olmam emredildi.” (Zümer suresi 12) ayeti ile Rabbimiz, O’nun şahsında bizlere de ilklerden olma sorumluluğunu yükledi. Yanlışlarımıza ilk pişmanlık, hayırlı işlerimizde ilk fedakarlık, ilk gayret bizim olmalı ve bizden olmalı. İlk çağrıyı yapan, ilk çığır açan, ilk iz bırakan biz olmalıyız. İlk kıvılcım bizde çakmalı. Aleme nizam vermeden önce biz kendimize çeki-düzen vermeliyiz.
Bugün Müslümanlar olarak dünyada ve çevremizde olanların pek çoğunu beğenmiyor, şikâyet ediyor, bir şeylerin değişmesi gerektiğini dillendiriyoruz. Lakin değişimi hep başkalarından bekliyor ve istiyoruz. Sürekli başkalarını suçluyoruz ancak değişmesi gerekenlerden birinin de kendimiz olduğunu hiç düşünmüyoruz. Öncelikle sorgulanması, değişmesi, düzelmesi gerekenin kendimiz olduğu gerçeğini hep görmezden geliyoruz. Çin’li Bilge Lao Tzo; “Eğer bütün insanlığı uyandırmak istiyorsanız, önce kendinizi uyandırın. Dünyadaki acıları bitirmek istiyorsanız, içinizdeki karanlığı ve negatif enerjiyi yok edin. Aslında, dünyaya verebileceğiniz en büyük hediye, kendi değişiminizdir” diyor.
Başkalarından önce kendimizi konuşmalı, kendimizi tanımalı, kendimizi keşfetmeliyiz. Kendimizi öne çıkarmak, elimizi taşın altına koymak, risk almaya kendimizden başlamak gerekiyor. Önce kendimize karşı dürüst, ciddi ve samimi olmamız lazım. Ancak o zaman uzattığımız eli tutacak insanları bulur ve el attığımız işlerin hakkını verebilir, hedeflediğimiz sonuca varabiliriz.
Bugün pek çoğumuz çok güzel projeler üretiyor, hayaller kuruyor, hedefler belirliyor, idealler çiziyoruz. Ancak işe kendimizden başlamadığımız için havanda su dövüyor, umut ve heyecanımızı boşa tüketiyoruz. Ham hayaller peşinde koşmak yerine işe bir an önce kendimizden başlamayı başarabilsek sorun büyük çapta çözülecek. Başkalarından beklediğimiz değil kendimizden başladığımız zaman hayatımız ve hareketimiz bereketlenecek, hedef kitlenin yüreğinde kabul görüp yayılacak. İşe önce kendimizi değiştirmekten başlamadığımız için başkalarını değiştirmekte başarılı olamadığımız gerçeği ile baş başa kalıyoruz.
İslam davası ısmarlama ile, ihale edilme ile yürümüyor. Elimizi taşın altına koymadan inandırıcılığımız olmuyor. Hele hele erteleyerek, topu taca atarak, bir şeyler yapıyormuş gibi görünüp işin içinden sıyrılarak, işi kurnazlığa dökerek hareket edersek kulluk sınavında sınıfta kalma riskimiz artıyor. İyiliği yaşatmak, kötülüğü yok etmek işine önce kendi özelimizde başlamak zorundayız. Yani kendi nefsimizde, kendi ehlimizde, kendi evimizde. Kendi gözümüzdeki odunu bırakıp başkalarının gözündeki çöple oyalanırsak, kendi büyük kusurlarımızı görmezden gelip başkalarının küçük hatalarını sıralarsak hiçbir hayırlı sonuç alamayız.
İman edenler ancak kendi iç tutarlılıklarını sağladıkları vakit inandırıcı olabilirler. Bunun için ilkeli olmaya, kendi inanç değerlerimizle çelişmemeye, ihlas ve istikametten kopmamaya dikkat etmek gerekiyor. Kendi özümüze özümsetemediğimizi başkalarına öneremeyiz. Cenab-ı Hak bize bunu yasaklıyor. ‘’Siz insanlara iyiliği emrettiğiniz halde, kendinizi unutuyor musunuz? (Yoksa kendinizi sorumsuz mu sanıyorsunuz?) Halbuki siz üstelik Kitabı (Kur’an'ı) da okuyor (Allah'ın emirlerini de biliyor) sunuz. (Buna rağmen) Hâlâ akıllanmayacak (yanlışınızı anlamayacak) mısınız?’’ (Bakara, 44)
Kendimizi eleştirebilmemiz, iğneyi önce kendimize batırabilmemiz lazım. “Kalbim temiz” şemsiyesine sığınmadan nefsin ve şeytanın seviyesiz ve çirkin çağrıları karşısında “Ben Allah’a sığınırım” diyebilmeliyiz. Erdemli bir hayat bunu gerektiriyor. Kendimizi kenara koymadan, sorumsuzluk tesellilerine sığınmadan, kibir ve enaniyet hastalıklarını bertaraf ederek yeryüzü sürgünümüzü güzelce sürdürüp hayat sınavımızı başarı ile tamamlamak derdimiz ve hedefimiz olmalı.
Mahatma Gandhi: “Dünyayı değiştirmek istiyorsan, ilk önce kendinden başla” diyor. İnsan küçük dünyadır. O kendisini değiştirirse büyük dünya kendiliğinden değişir. Biz dünyayı değiştiremezsek dünya bizi değiştiriyor. Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir. Görüşlerimizi değiştirip ilkelerimize uyarsak yapraklarımızı değiştirip köklerimizi korumuş oluruz.
Tolstoy; “Herkes dünyayı değiştirmeyi düşünüyor, kendini değiştirmeyi düşünen yok” ifadeleri ile bu hastalığın yaygın ve salgın olduğuna dikkat çekiyor. Aslında insanın tek değiştirebileceği kişi kendisidir ve bu gerçekleştiği zaman Allah’ın izni ile pek çok şey kendiliğinden değişecektir.
Kardeşim tebrik ediyorum Kalemine sağlık Duygu ve düşüncelerimize çok güzel tercüman oluyorsunuz Yazılarınızı bazı platformlarda paylaşıyorum İstifade ettiklerini ifade ediyorlar Allah razı olsun. Muhabbetlerimle
Eyvallah Mustafa Hocam. Allah Razı olsun. Cumamız bizlere ve İslam alemine hayırlar getirsin inşallah. Allah'a emanet olun inşallah
Allah razî olsun CC sizden bu gûzel yazı için saygılar...
Allah razı olsun hocam.
Kaleminize kuvvet Cumamız mübarek olsun Allah'a emanet olun.
Allah CC razı olsun sizden kıymetli hocam, hayırlı huzurlu Cumalar dilerim.
ALLAH RAZI OLSUN KIYMETLİ HOCAM.HAYIRLI SABAHLAR,HAYIRLI CUMALAR.
Mustafa hocamızın bu güzel hatırlatmalarından dolayı Allah razı olsun.
Kalbim temiz şemsiyesi çok güzel bir betimleme. Dedem haliydi. Perşembe akşamı içmem, cumayı kaçırmam, hacca gideceğine çocuk okut gibi.
Kendimizi eleştirebilmemiz, iğneyi önce kendimize batırabilmemiz lazım. “Kalbim temiz” şemsiyesine sığınmadan nefsin ve şeytanın seviyesiz ve çirkin çağrıları karşısında “Ben Allah’a sığınırım” diyebilmeliyiz. Erdemli bir hayat bunu gerektiriyor. Allah sizden razı olsun hocam. cümle kalıplarınızdaki prensipler yaşantıya ışık tutan mesajlar içeriyor.
İman edenler ancak kendi iç tutarlılıklarını sağladıkları vakit inandırıcı olabilirler. Bunun için ilkeli olmaya, kendi inanç değerlerimizle çelişmemeye, ihlas ve istikametten kopmamaya dikkat etmek gerekiyor. Kendi özümüze özümsetemediğimizi başkalarına öneremeyiz İFADELERİ HAYATIMIZIN ÖLÇÜSÜ OLMALI