İnsanoğlu geçmişten günümüze medeniyet kurma yolunda iki farklı damardan beslenmiştir. Bu damarların birincisini HAK, ikincisini BATIL besler. Birincisinde iyilik, ikincisinde kötülük galiptir. Birincisinde adalet, ikincisinde zulüm yayılır. Birincisinde Peygamberler, ikincisinde Tiranlar rol modeldir. Birincisi yaşatmayı, ikincisi yok etmeyi marifet sayar. Birincisi farklılığı zenginlik, ikincisi farklılığı tehdit kabul eder.
Bu medeniyetlerin mensupları güçlü oldukları dönemlerde birincisi meşru yollarla, ikincisi meşru-gayrimeşru her türlü yolu kullanarak medeniyet tasavvurlarını diğer toplumlara aktarma ideali ve ihtiyacı ile hareket ederler.
Bu gün başta Amerika ve Avrupa ülkeleri yoğun kitle iletişim araçlarını kullanarak sistemli bir proje halinde kendi yaşam tarzlarını ve değerlerini yüceltmekte, diğer milletlerin kültür ve yaşam tarzlarını itibarsızlaştırmaktadırlar. Kültür/küfür emperyalizmi üzerinden algıları yönetmekte, zihinleri şekillendirmekte, gerçekleri çarpıtmakta, düşmanı dost, şeytanı melek, zalimleri kahraman, haydutları insanlığın kurtarıcısı, dolandırıcıları becerikli iş adamı, hakikat tahripçilerini çağ üstü düşünür, rezalet ve hayasızlık işportacılarını büyüleyici sanatkar, asli varlığı özünü kemiren satılmış çömezleri ebedi önder, insanlığın katillerini barış ve hürriyet fedaisi diye tanıtıp, bunları alkışlayan kitleler yetiştirerek cehennemine odun taşımaya devam etmektedir.
Böylece Batı, kısa vadede zihinleri bulandırmaya, orta vadede şüpheye düşürmeye, uzun vadede ise tarihine, diline, dinine, geçmişine ve öz kültürüne yabancılaşmış karton adamları yetiştirmeye çalışmaktadır. Batı, yerli ve milli düşünme yeteneğini kaybetmiş, kendisine hizmet eden zihinleri var ettiğinde o ülke ve millet için büyük tehlike başlamıştır. Bu büyük tehlike tarih sahnesinin dışına itmek, yani yok oluş çizgisine gelmektir. Şeytan, aynı oyun, hile ve yöntemlerle ilk insan Hz. Adem ve eşi Hz. Havva’yı da itibarsızlaştırarak ve onları özlerinden uzaklaştırarak cennetin dışına çıkarılmalarına vesile olmuştur. Kadim zamanların iblisi (Şeytan) ile modern zamanın iblisi (Batı), asli rol ve görevlerini terk etmiş değildir. Bu rol ve görev, kendilerine hayat, başkalarına ölüm, kendilerine var oluş, başkalarına yok oluş senaryolarından ibarettir.
Osmanlı’da Tanzimatla başlayan batı hayranlığı ve kendi kültürüne yabancılaşma furyası milletimiz üzerinde bu emperyalist projeye zemin hazırlamış ve Osmanlı’nın yıkılışına vesile olmuştur. Yeni dönem ideolojisinde Köklerimizin dayandığı Osmanlı’yı inkar etme politikası ve onunla bağlantılı İslami dünya görüşü reddedilmiş, dayandığı temel müesseseler yavaş yavaş ortadan kaldırılmış, topyekün imha ile yerine batı kaynaklı müesseseler getirilmiştir.
Yakın tarihimiz araştırıldığında batılılaşma hareketleri üzerinde açık-gizli bir yabancı baskı olduğu anlaşılır. Bu baskı özellikle gençlerimiz üzerinde etkili olmuştur. Türk Gencinin batı için zararlı olmayacak bir tarzda yetiştirilmesi için faaliyet gösterilmiştir.
Türk'ü hedefinden saptırmak için her türlü silâhı deneyen batı vurucu gücü bulmuştur. Osmanlı'yı kendi silâhıyla vurma. Osmanlı nasıl büyük bir zeka örneği göstererek Yeniçeri'yi doğurmuş. batının çocuğuna Milli Kültürü verdikten sonra batıyı vurmuşsa; Avrupa'da Türk çocuğuna batı kültürü vererek, kültür Emperyalizm'i uygulayarak, o'nu kendi öz değerlerinden ve kültüründen uzaklaştırarak, milletinin aleyhine çalışır duruma getirmiş ve Türk'ü kendi çocuğuyla vurmuştur.
Kültür Emperyalizm'inin ilk safhadaki amacı geçmişle olan bağları koparmak, gençliği köksüz ve Millî Kültürsüz bırakmaktı. Bu konuda maalesef başarılı da olmuşlardır, şöyle ki: Bugün gençliğin bin yıllık köklü kültürden bilebildiği ve öğrenebildiği sadece 50 yıldır. Gençlik 950 yıllık birikimi ve değerleri bilemez, okuyamaz ve anlayamaz haldedir. Okumaması ve nefret etmesi için de bu memlekette ellerinden gelen her şeyi yapmışlardır..
Osmanlı devleti zamanında yalnız mekteplerinin değil, tekkelerin, camilerin, hatta kahvehanelerin birer kültür yuvası olması ve şimdi bu durumun kalkması, maalesef maariflerimizin de gençlere yeterli Millî • Kültür ve Millî Şuur verememesi, kültürsüzleşme ve idealsizleşmede önemli rol oynamıştır.
Kültür emperyalizminin ikinci safhadaki amacı nesiller arasında büyük uçurumlar meydana getirmek, genç ile ihtiyarı, aydın ile halkı birbirine yabancılaştırmak, hatta düşman etmektir. Kendilerine has eğilimlerinden etkilenen ve onu, kopya eden aydınla, gençle öz kültüründen ve geleneklerinden kopmayan halkın arasında kültürel yabancılaşması başlamış ve gençler kendilerini batıya daha yakın hissederlerken, halk da onlara yabancı gözüyle bakmaya başlamıştır. Aynı zaman dilimi içinde ve birlikte yaşayan üç kuşak, birbirini dinleyemeyecek ve anlayamayacak hale gelmiştir
Milli Kültürümüzü oluşturan ögeler, dilimiz, dinimiz, geleneklerimiz, göreneklerimiz, giyim kuşam tarzımız, yemeklerimiz, mimarımız, fıkralarımız, atasözlerimiz, masallarımız, hikayelerimiz, düşünce kalıplarımız, davranış biçimlerimiz ve daha pek çok şey uygulayıp hayata dönüştürebildiğimiz ölçüde medeniyet olur. Yeni nesillere intikal ettirebildiğimiz ölçüde sürdürülebilir hale gelir.
Emperyalist güçler bir ülkeyi ve toplumu sömürgeleştirmek ya da işgal etmek için önce temel değerlerinden uzaklaştırırlar. Kültürünü ve sanatını değiştirerek kendi kendisine yabancılaştırırlar. Geçmişinden kopan ya da koparılan toplumların gelecekleri de ipotek altına girer. Kolayca ele geçirilir. Bilge adam Aliya İzzet BEGOVİÇ “Savaş ölünce değil, düşmana benzeyince kaybedilir” der.
Asırlardır amansız bir kültür ve medeniyet savaşı ile bizi esir almaya, sömürgeleştirmeye çalışan emperyalist güçler, şeytanın amellerini süslü göstermesine benzer bir metodla temel değerlerimizi unutturdular. Adına “MODA” ya da “MEDENİLEŞME” dedikleri operasyonlarla kitleleri avuttular, uyuttular.
Hafızalarımızı, hatıralarımızı, hayallerimizi, ideallerimizi, zevklerimizi, renklerimizi, gönüllerimizi çaldılar. Ömürlerimizi ömürlerine adadığımız evlatlarımızı cebren ve hile ile elimizden aldılar. Onların özendiği rol modelleri değiştirdiler.
Bu gün millet olarak, İliklerimize kadar yaşadığımız kültürel / zihnî emperyalizm biçimi üzerinde kafa patlatmak zorundayız.
Her şeye rağmen Türkiye ve Türk Milleti dünyanın ruhu, umudu ve ufkudur.
Her şeye rağmen bu felaketlerle ancak biz başa çıkabiliriz. Millet olarak güçlü ve muhkem Yaratıcı tasavvuruna dayalı insan ve kainat fikrimiz, adalet ve hakkaniyet kavrayışımız, başka medeniyetlere hem hayat hakkı tanıyan hem başka medeniyetlerden beslenilebildiği kadar beslenilmesini mümkün kılan ruh ve kurucu irade bilfiil olmasa bile bilkuvve bizde, bu çilekeş topraklarda ve bu asil millette mevcut.
Tüm çabalarına rağmen Çanakkale’de, Kurtuluş savaşında, 5 Temmuzda, Fırat Kalkanı, Zeytindalı ve Barış Pınarı harekatlarında bu asaletin yok edilemediğini gördüler. Milletimizin vatan, devlet, mukaddesat söz konusu olduğunda nasıl tek yürek olduğunu, başardık zannettikleri küpeli gencinin bile vatan söz konusu olduğunda tankın altına atlayışını görünce çıldırdılar. Bizim geriye döndüğümüzü görünce deliye döndüler. Aslımızdan kopmadığımızı anlayınca akılları başlarından gitti.
O yüzden bize saldırıyorlar iki asırdır.
O yüzden bizi hedef tahtasına yatırıyorlar iki asır sonra...
O yüzden bizim yeniden ayağa kalkmamızı önlemenin yolunun İslâm’ın kaynaklarıyla irtibatımızı koparmaktan, İslâm’ı dönüştürerek hayattan uzaklaştırmaktan, hormonlu Müslümanlar icat etmekten geçtiğini iyi biliyorlar ve bizi bize, birbirimize düşürerek kırdırmak için her tülü şeytanlığı yapmaktan geri durmuyorlar.
O yüzden her yere giren, her yeri tarumar eden, okula, evimize ve cebimize kadar giren emperyaliste “dur” demenin zamanı geldi ve geçmektedir. İstikametimiz üzerinde titremeli, yılgınlığa prim vermemeli, kendimize, ailemize, çevremize, ülkemize çeki düzen vermek için çırpımalıyız.
İstikametimiz üzerinde titrersek, emrolunduğumuz gibi dosdoğru olma cehdi, mücadelesi verirsek, bizi kimse dize getiremez.
Unutmayalım: Bütün büyük doğumlar sancılıdır. Sancısız doğum olmaz. Asırlık perspektiflerle bakmasını bilirsek, bedel ödemekten çekinmezsek, kendimize çeki düzen verirsek, gelecek bizimdir, bizim olacaktır.
“Hakikat” biziz, bizde gizli: Dünyanın ruhu, umudu, ufku ve vicdanı biziz. Bu hakikati bilkuvve hakikatten bilfiil hakikate dönüştürmek gibi zorlu bir mesuliyetle mükellefiz. O yüzden mesuliyetimizi müdrik hareket etmek insanlık borcumuzdur, insanlığa borcumuzdur.
Vesselam.
Gerçekten güzel bir tahlil, anlamlı bir tespit olmuş. Bizi bizden koparmak için bütün oyunlar oynandı. Bu milletten hamd olsun bir şey kopartmamışlar. İçimizdeki hain ve zalimlerin işine yarayan söz ve davranış içinde olanlar da onların ya dönmeleri ya da uşakları ve maşaları. Milletimizin asalatini alamazlar elhamdülillah.
Allah razı olsun hocam. Yüreğinize sağlık. Günümüz problemlerine ve çözümüne parmak basan güzel bir köşe yazısı olmuş. İnternet denen iletişim aracından en güzel şekilde faydalanmanın yolunu bulmalıyız.
Allah razı olsun hocam, elinize kaleminize yüreğinize sağlık. Çıkmadık candan ümit kesilmez, düşmana çoğumuz benzedik, lakin 15 Temmuzdada gördük ki maya sağlam elhamdülillah. Zatı aliniz gibi aydınlarımız biraz daha insiyatif alıp yolumuzu aydınlatmalı. Salam ve saygılar.
Bu günlerde böyle bir yazı çok yerinde olmuş Muhterem kardeşim. Özünü alamadıkları bu milletin aslına dönmesi temennisi ile Allah’a emanet olun.
Mükemmel bir yazı olmuş. ülkemiz üzerinde oynana oyunlar çok açık şekilde ifade edilmiş. küllerinin altında kalan közü söndüremeyişleri de yaramıza merhem oluyor. Allah sizden razı olsun değerli hocam.
Döktürmüşsünüz gene Sn. hocam. kaleminize, yüreğinize sağlık.
Emeginize sağlık hocam.
EYVALLAH KIYMETLİ hocam