Günümüzde Müslümanların maruz kaldığı en salgın hastalıklardan biri de ihmalkârlıktır. İhmalkârlık; kişinin yapması gerek işine önem vermemesi, onu gelişigüzel yapması, sonraya bırakması, savsaklaması anlamlarına gelir.
Ertelemek felakettir. İçinde bulunduğun anın kıymetini bil. Yapacağın işi geciktirme der Hz. Mevlana. Geciktirilmiş her karar, ertelenmiş bir umuttur. Oysa hayat umutları erteleyecek kadar uzun değildir. Hadisi şerifte “Sonra, sonra diyenler helak oldu” buyurulur. İşini erteleyen insan, işinin hiçbir zaman yapılmaması riskine giren insandır.
Deprem öldürmez, ihmal öldürür sözü çok kullanılır felaket başa gelince. Unutmak ihmal etmekle başlar, vurdumduymazlıkla, savsaklamakla. Sonra da alışır insan her şeyi savsaklamaya. Özellikle şeytan da yardım eder ona acele etme, daha gençsin, işin çok sonra yaparsın diyerek, hayırlı işleri savsaklasın, ihmal etsin, unutsun diye.
Hayatımız ihmallerle dolu. Sorumluluklarımızın farkındayız ama ihmal ediyoruz. Belki ihmallerimizde bir kasıt da yok. Hatta duyarsızlıktan dolayı da olmayabilir. İyi niyetli de olabiliriz. Peki ihmallerimizden dolayı ertelediğimiz hayırların, sorumlulukların, ibadetlerin, yapmadığımız görevlerin hesabını nasıl verir, bedelini nasıl ödeyebiliriz? Sanki Rabbimiz üzerimizdeki imkanları artırdıkça ihmallerimiz daha da çoğalıyor. İhmaller ve bahaneler çemberini bir türlü kıramıyoruz. Alışkanlıklar duvarını bir türlü aşamıyoruz. Takıntılarımızı terk edemiyor, tutkuların tutsaklığından kurtulamıyoruz.
İhmallerimizi haklı çıkaracak meşru mazeretlerimiz de yok aslında. Neden gecikiyoruz? Niçin erteliyoruz? Bunca ihmal hayra alamet midir? Şerrin ortaya koyduğu tüm şirretleri, şenaatleri gördüğümüz halde, hayırda yarışta gecikmeyi nasıl izah edebilir Müslüman kendisine ve Rabbine?
Mazlumların çığlığı arş-ı alaya dayanmışken neden duyarlılık göstermekte duyarsız davranır insan?
Bazen günlük hayatın gürültüsü, koşuşturması altında en önemli görevler bile güme gidiyor, biz ise bunun farkında bile olmuyoruz.
Bizim ihmallerimizdir fırsatçıların, istismarcıların, sömürücülerin ömrünü uzatan.
İhmallerin bedelini sadece ihmal edenler ödemezler. İhmaller veraset yoluyla sonraki nesillere intikal eder ki, bunun hesabı da çok ağır olur.
Açık söylemek gerekirse; bugün yitik nesiller, kayıp kuşaklar, bizim ihmalimizdir. Devletin ve milletin boş bıraktığı alanlarda yuvalanan, İhmal ettiğimiz görev ve hizmetlerde başkalarının insafına bırakılan gençlik, Fetö’nün mankurt fedâyisi, ihanet örgütlerinin sempatizan ve militanı, Kandil’in teröristi olarak karşımıza çıkıyor. Çünkü yeterince uyarmadık, uyandırmadık, ulaşmadık. Şimdi bu umursamaz, uyumsuz gençlikten şikâyet etmeye hakkımız yok. "Emri bil-maruf nehyi anil münker" görevini ihmal ettiğimiz günden beridir duyarlılıklarımız zayıfladı, duruşumuz sarsıldı, dualarımız kabul olmaz oldu.
Fırsatların kazası yoktur. Ânın gereğini ıskalarsanız geri dönüşü olmaz. Kulluğu ihmal edersek dünyaya, şeytana, arzularımıza ve hazlarımıza köle oluruz. İman ihmale gelmez. Allah'ı ihmal eden ahireti unutur. Allah da ona kendisini unutturur. Allah’ı unutan insanın hatırında olan hiçbir şeyin hiç bir anlamı yoktur.
Hiç düşündük mü? Başımıza gelen bunca musibetler hangi günahımızdan dolayı? Şurası iyi bilinmelidir ki; Helali ihmal eden, harama iştahlanır. Hamdi unutan, hırsına yenik düşer. Sadece bedenini besleyen, ruhunu aç ve açıkta bırakır. Kitabı ihmal eden, "Büyük gün”ü, kıyameti unutur. Kıbleyi ihmal eden, namazı, niyazı unutur. Kabri ihmal eden, dünya hazzının ve hevâsının hüsranına sürüklenir. Kalbi ihmal eden, kasvetli, kaskatı bir et parçası taşımak zorunda kalır.
Zikirsiz, duasız, takvasız, gözyaşısız, huşusuz kalplerle Rabbe nasıl gidebiliriz?
Kardeşliği ihmal ettik, Haset, fesat, her türlü illete müptela olduk, vahdet ve uhuvveti kaybettik.
Bilmeliyiz ki, biz ihmal etsek de, Allah ihmal etmiyor, imhâl ediyor/mühlet veriyor. İhmal edilmek diye bir şey yok, sadece imtihan ediliyoruz. Rüyaları gerçekleştirmenin en kısa yolu uyanmaktır. Ve unutmamak gerekir ki her sorumsuzluğun çok ağır bedelleri vardır.
Yarınlarda "eyvah"lara ve "keşke"lere kalmak istemiyorsak, bugünden uyanmak ve kendimize gelmek zorundayız. Günlük hayatın baskılarından kurtulup, "hayat ihmale gelmez!" diyerek sorumluluklarımızı yeniden kuşanmak durumundayız. Yoksa kendimizi ihmalin bedeli çok ağır olacak.
“Farz ibadetlerin îfâsı, sen onları erteleyip durmayasın diye belli vakitlerle sınırlandırılmıştır. Senin irade payın olsun diye de genişçe bir zamana yayılmıştır” der İbn. Arabi ks.
Cahit Zarifoğlu da; “Yükümüz ağır, sorumluluk duygumuz ise zayıf” derken şu üç kelimeye dikkatlerimizi çeker: Üşenme, erteleme, vaz geçme.
“Aziz kardeşim; Dünyada pişmanlık fazilet, ahirette pişmanlık ise felakettir. Amel yeri dünyadır. Ne yapacaksan hemen yap, sakın ERTELEME”.