MÜSLÜMAN “İSLAM”I TEMSİL ETMEMELİ Mİ?Müslüman; İslam’a teslim olan, onun boyasına boyanan, esaslarına inanan, gereklerini yerine getiren, hayatını Ona göre tanzim eden, Onunla bakan, onunla gören, onunla duyan, onunla hisseden, onunla yaşayan insandır.
Önceliklebilinmesi gerekir ki, İslâm namaz, oruç, hacc ve zekâtın şeklen ifasından ibaret değildir. İslâm'ın öngördüğü tesettür, kılık kıyâfet gibi hususlar da Müslüman kimliğinin tezâhürü açısından yeterli değildir. Elbette İslâm'ın görünür çizgileri, şeklî unsurları, hükümleri vardır. Ancak İslâm'ın zâhirî hükümlerini besleyen bâtınî boyutları da bulunmaktadır. İslâmî hayat derûnî, rûhî boyutları da kapsayan ve ömür boyu süren bir yaşam biçimidir. İslâm sadece zâhirî ve şeklî emirler vermekle yetinmez, aynı zamanda derûnî ve kalbî, sıcak ve samîmî kurallar da koyar. Zira İslâm sadece sözde ve şekilde kalırsa çıplaktır, onun elbisesi hayâ, zîneti vefakârlık, mürüvvetliliği ibadetler, tâat ve sâlih ameller, direği ve temeli takvâ ve verâ duygusu, aslı ve esası Allah'ı, Rasûlullah (s.a.v)'ı, O'nun Ehl-i Beyt'ini, ashâbını, sünnetini ve yolunu sevmektir.
Müslüman dinini bilgi, duygu, tefekkür, eylem ve temsil boyutlarıyla bir bütün hâlinde yaşadığı zaman, inancın bütününe sahip olabilmektedir. İnanç, inananda bir güzellik ve kalite algısı oluşturmaktadır. Zira “Müslümanlardanım.” Demek, ilâhî kelâmda “en güzel söz” olarak vasıflandırılmıştır. Allah (c.c.) “kâinatın, hayatın ve ölümün yaratılış sırrını insanlardan hangisinin daha güzel bir hayat yaşayacağı, daha güzel ameller ortaya koyacağı imtihanı”na bağlamıştır. Yine Rabb'imiz Kur'ân-ı Kerim'de insana, “dünyada da âhirette de iyilik ve güzellik talep etmeyi” öğretmiştir.
“Hep iyiliği şiâr edinmiş olarak, Allah'ı görüyormuş gibi bir kulluk duygusu içinde, yüzünü ve özünü Allah'a teslim edip bir de İbrâhim'in tevhîd dinine tâbi olan kimseden daha güzel din mensubu var mı?” diye soran Allah (c.c.), önümüze “güzel bir din çerçevesi” koymuştur. Kullarının yaptığı infakı, Zât'ına verilen “güzel borç” diye niteleyen Rabb'imiz Kur'ân-ı Mubîn'de, “kötülüğün bile en güzel tarzda uzaklaştırılmasını” öğütlemiş, “Allah'ın yoluna hikmet ve güzel öğütle çağırmamızı, mücâdele gerekirse en güzel şekilde mücâdele etmemizi” istemiştir.
İslâm'ı güzel yaşamak için onu samimiyetle benimsemiş olmanın yanında doğru anlamış olmak da lazımdır. Yanlış veya eksik bir bilgi ve anlayış üzerine tam ve mükemmel bir hayat binâ etmek mümkün değildir.
Diğer yandan din, pratiğe, amele ve eyleme dönüşmek zorundadır. “Duyduk ve uyduk” âyetinde ifade buyurulan tereddütsüz bir teslimiyetin olması gerekmektedir. İslâm'ın güzel yaşanması uygulanıyor olması ile doğru orantılıdır.
Müslüman'ın inandığı değerlerle barışık yaşaması¸ inancıyla yüzleşmesini gerektirmektedir. Muhammed Sûresi'nde, iman edenlere, tekrar iman etmeleri, kendilerini bir inanç sorgulamasına tâbi tutmaları emredilmektedir. Günümüz Müslüman'ının en büyük sorunu dini temsil sorunudur. İslâm'ın ana kaynaklarından öğrenilmeyişi, yüzeysel dinî bilgiler, dinin hükümlerini gereğince öğrenememek İslâm'ın ters düz edilmesine yol açmaktadır. Zira İslâm, öğrenildikçe idrâk edilen bir dindir. Dindarlık algımızın birinci sorunu, marifetten (Allah’ı tanıma ve anlama gayreti) uzak kalışımızdır. Kuru dinî bilgiler de hakikat arayışımızda yetersiz kalmaktadır. Bilginin eyleme dönüşmesi, ilmin amelle bütünleşmesi, öğrenilen dinî hakikatlerin uygulanması, dinî bilginin içselleştirilmesi dinin hayatiyeti için elzemdir. Yaşanmayan din, kör ve topaldır. Hayata aksetmeyen, inananı yönlendirmeyen din anlamlı sonuçlar vermeyecektir. Yapılan sosyolojik araştırmalarda, Türkiye Müslümanlarının kâhir ekseriyetinin Kur'ân meâlini bir kez de olsa okuyamamış olmaları, inandıkları Kutsal Kitab'ın farkında olamayışları, insanlığa rahmet olarak gönderilen İslâm'ın rahmet atmosferine bürünemeyişlerine sebep olmaktadır.
Dinin bilgi ve amel boyutu yerine gelse de, eğer o din duygu derinliği, mânevî heyecan ve candanlık hissiyle yaşanmıyorsa aksiyoner bir kimlik kazandırmaz. İslâm adanmış ruhlar ister; hesâbî değil hasbî canlar arzular. Allah'ı gereğince tanımaya çalışanlar Allah'ın kudretine teslim, irâdesine râzı, hakikatine aşık, rahmetine susamış ve vuslatına hayrân mü'minlerdir. Din bilgi¸ eylem ve duygu derinliğidir. Yaşanan, bilinen ve sevdâlanılan din hayatiyet kazanmak ister. Aksiyona bürünmek ister. İslâm kendi bütünlüğü içerisinde varlık serüvenini devam ettirmek ister. Müntesiplerinden kendisini gereğince temsil etmelerini ister; inanan ve adanmış ruhların iyiliğe motor, kötülüğe fren olmalarını şart koşar. Çünkü Müslümanlar insanlık için gönderilmiş en hayırlı ümmettir. Müslümanlar insanlığın yüz akıdır. Rahmet ekini, diriliş muştusu, hakikatin adresi, insanlığın sâhil-i selâmeti olması gereken Müslümanların İslâm'ı teblîğ görevi dinin bir diğer boyutudur. İ'lâ-yı kelimetullah davası, inananların içlerinde taşıdıkları aşk tûfânını bir volkan misâli bütün dünyaya yansıtmalarını gerekli kılar. İslâm cemaat dinidir. Bu din bütün insanlığın kurtuluş reçetesidir. İslâm'la insanlık arasında oluşturulan buz dağlarını eritmek ancak aşk yangınına tutuşmuş müntesiplerinin sıcak nefesleriyle sağlanacaktır. Kin, nefret, bağnazlık, taassup, cehâlet, atâlet, düşmanlık ve kabalıktan uzak bir şekilde dinin salâhiyetine bürünmek günümüz Müslümanlarının en büyük sorumluluğu ve insanlığın yaşadığı buhranlardan çıkış yoludur.
Tarihin pek çok döneminde yaşanan inanç savrulması, ideolojik kasırgalar, anlayış bozuklukları ve sahte inançlar karşısında sağlam inanç, güçlü irade, güçlü iman kültürü, kesintisiz İslâmî yaşantı, yılgınlık göstermeyen İslâmî teblîğ ve temsîl faaliyetleri yegâne çıkış noktamızdır. Müslümanların ahlâk seferberliğini başlatması, birlik ve beraberlik ruhunu canlandırması, parçalanmış din anlayışını değil bütüncül bir din anlayışını benimsemesi esastır. O hâlde hepimizin üzerine düşen yegâne görev, İslâm'ı bütün incelikleriyle öğrenmek, eksik bilgilerimizi gidermek, İslâm'ı aşkla yaşamak, İslâmî heyecana derinden sarılmak ve İslâm'ın nesilden nesle aktarılmasında gayretli davranmaktır. İnancımız, tarihi geçmişimiz, Müslüman kimliğimiz, gelecek nesillerimiz ve insanlık bizden hasretle bu görevi yerine getirmemizi, bu kimliğe bürünmemizi beklemektedir. Bizim de, insanlığın da kurtuluşu buna ve bu keyfiyete haiz müslümanlara bağlıdır.
Müslümanlar olarak dededen kalma İslam anlayışına sahibiz. İslam diye yaşadığımızı zannettiğimiz pek çok şey Kuran ve Sünnete uymuyor. Hurafelerle İslami kimlik kazanılamıyor. Kuranı kimse okumuyor. Hadislerden, sünnetten uzak bir yaşantı içindeyiz ama müslümanlığımıza laf söyletmiyoruz. Allah yardımcımız olsun.
Mükemmel bir tahlil ve tespit olmuş. Müslüman kendisini İslamı temsil ediyor muyum diye muhasebe etmeli. Benim davranışlarıma bakan İslamı sever, özenir ve kabul eder mi diye düşünmeli. cevap olumsuz ise önce imanını, sonra da müslümanlığını gözden geçirmelidir. "Adı Müslüman" olmak yetmiyor.
Hocam çok güzel konulara deginmişsiniz kuran meali ilkokulda okutulmaya başlasa çocuklarimiz daha iyi yetişmiş olur inşallah
Allah CC. bu gibi güzel çalışmalarınızın devamını ve hayırlara vesile olmasını nasip etsin.