Geçmiş zamanda, evliyadan birinin dergahına sarhoş bir adam gelir. Talebeler, “ bu dergaha böyle gelinir mi, sen bu kapıyı bu halinle nasıl çalarsın diyerek geleni tartaklarlar. Evliya, adamı tartaklayan talebelerini görünce; Size ne oluyor ki dergahın kapısına gelen adama bağırıyorsunuz? Bu adam içki içmiş ve sarhoş olmuş. Bir haram işlemiş Allah affetsin. Ya siz? Öfke ve nefret günahı da sizi sarhoş etmiş dergaha gelen adama sataşıyorsunuz?
İşlediğimiz günahlar bizi sarhoş etseydi hanginiz ayık gezebilirdik?
Evet, müptela olduğumuz, farkında bile olmadığımız o kadar günahlar işliyoruz ki, işlediğimiz günahlar bizi sarhoş etse, ya da her günahın farklı belirtileri olsa, mesela haram yemek karnımızı şişirse, iftira etmek yüzümüzü karartsa, yalan söylemek burnumuzu büyütse, gıybet etmek dilimizi kabartsa, rüşvet yemek kulaklarımızı kızartsa ne yapardık? Zina, Faiz, Ana-babaya karşı gelmek, sihir ve büyü yapmak, devletin-yetimin malına el uzatmak, vatana ve millete ihanet etmek, hırsızlık yapmak… farklı belirtilerle sahibini ifşa etse halimiz nice olurdu?
Mümkün olsa da “İnsanın kalbinden geçenler bir tepsinin içine konulsa ve kendisinin olduğu söylenmeden önüne getirilse ilk nefret eden o olurdu” sözü insanların masum olmadığını gösterir. Gerçi bunları söz ve fiile dökmedikçe kalbinden geçenlerden insanın mesul olmadığı Peygamber Efendimiz tarafından belirtilmiş. Lakin sorumsuzca söylediklerimiz ve yaptıklarımız içki ve uyuşturucu gibi hemen dışarıya tesirini gösterse insan içine çıkacak halimiz kalır mıydı?
Allah’ın sonsuz merhameti, affetme arzu ve beklentisi günahlarımızı örtüyor ve başkalarına göstererek bizi rezil olmaktan koruyor.
Eski ümmetlerden, günah işleyenlerin sabahleyin kapısına bu şu günahı işledi diye yazılırmış şeklinde bilgiler geçer kitaplarda.
Allah, günah işleyenleri, hatalarını anlasınlar, pişman olsunlar ve tevbe etsinler diye hemen de cezalandırmıyor. “Eğer Allah, yaptıkları yüzünden insanları hemen cezalandırsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı kalmazdı. Fakat Allah, onları belli bir süreye kadar erteler.”(Fatır suresi 45)
Yüce Rabbimiz hem merhameti gereği, hem de ‘imtihan’ yani ‘sınav kuralları’ gereği, diğer günahlar için böyle bir netice yaratmamış. İbret almamız için sadece bir içki yasağı üzerinde göstererek, dikkatlerimizi çekmiş. (Allah-ü a’lem.)
İnsan, nisyana (unutkanlık) müpteladır, unutuverir. Ne yaptığını da, ne dediğini de, ne yediğini de. Hatta unuttuğunu bile unutur. En çokta da Rabbiyle olan sözleşmesini unutur.
Ama Rabbi de kulunun bu durumunun farkındadır. Çünkü Yaratan yarattığını bilir. Onun için en büyük yanlışları bile bir itirafla, yürekten bir “affet!” yakarışıyla hemen affediverir, hiç geciktirmez, affedeceğine dair sözünden dönmez. Kulunun aklından geçebilecek “Ya affetmezse?” endişesini gidermek için. Sonra bu hakikati elçisinin diliyle de perçinler kim bilir kaç kez. Ne büyük günahların peçesine düşmüşlerin nasıl tevbe etmek şartıyla affedileceğini öylesine berrak anlatır ki, Ebu Zerr r.a. hayretini gizleyemez de bu rahmet karşısında, defaatle sormadan edemez “Nasıl yani?” der gibi aynı soruyu üst üste.
Bu rahmet ahir zaman müminleri için ise bir kaç kat daha fazladır. Çünkü zaman dehşetlidir. İnsanın bütün zaaflarını tüm çıplaklığıyla harekete geçirecek türlü işler, ayak oyunları ve şeytanın hileleri cirit atmaktadır rahatça
Bataklığa düşen insanın elinden tutup çıkarmak gibi, günah batağına düşen insanların da çekilip çıkarılmasını söyler Hz. Peygamber.
O nedenle günah işleyenlere karşı tepkilerimiz öfke ve gadap merkezli değil, şefkat ve merhamet merkezli olmalıdır. Sanki günah bize karşı işleniyor gibi davranmak ne kadar yanlıştır. Bir günahın günah olduğunu söyleyen de ona ceza verecek yahut affedecek olan da Allah’tır. Biz kendimize düşeni yapmalıyız, şefkatle, hikmetle o filli ortadan kaldırma yolunu seçmeli, müminleri sevmeli. Fenalığı için ise “yalnız” acımalı. Şefkatle, muhabbetle izalesine çalışılmalıdır. “Bir hatasından dolayı bir mümini kınayan, aynı hatayı işlemeden ölmez” nebevi ikazı her zaman geçerlidir. Biz neyimize güvenip hatalarından dolayı müminlere içimizden öfke duyarız? Aynı hataya bir gün düşmeyeceğimizden, aynı günahı işlemeyeceğimizden nasıl emin olabiliyoruz. İtibar son nefesedir. O zamana kadar bizim şeytana uymayacağımızı, o günahkarın tevbe edip affedilmeyeceğini kim söyleyebilir? Belki de günahı onu, Rabbe daha fazla yaklaştırıcı olacaktır. Yaptığı ibadetlerle övünüp "Ben! Ben" demesindense aciz olarak Rabbin kucağına atarsa o günahı ve Rabbi ile ünsiyet perdelerini aralarsa.
Bir de insan düşünmeli, günah işleyenin karşı karşıya kaldığı durum kendi başına gelse nasıl bir sonuç çıkar? Aynı fırsat, aynı tehlike, aynı entrika? Cezaevinde katil suçu işleyenlerden bazılarının serencamını öğrendiğimde hep korkmuş ve Allah’ım aynı imtihanla beni baş başa bırakma diye dua etmişimdir. Her zaman suç işleyenin suçlu olmadığını, kötü olmadığını düşünmek gerekir. Kötü olan suçtur ve Allah herkesi ondan korusun. Büyüklerin kadınla ve para ile imtihan etmemesi için Allah’a yalvardıkları da vakidir. “Hiç kimse sınanmadığı günahın masumu değildir.” Kimse kendini o günahı işlemedim diye erdemli, günahı işleyeni de hor görmemelidir.
Ortada çirkin olan bir şey varsa o “günah” denilen eylemdir. Onun için günahkâra değil günaha karşı nefret duyulmalıdır. Sonra Allah Settar’dır, örter. Allahın Settar ismine mazhar olup kardeşimizin günahını örtmek varken, olmadık yerde Kahhar eli olma gayreti nedendir? İlla bu isme mazhar olacaksanız, en müminane olanı yapıp, şeytanın kahrına vesile olunmalıdır! Bu daha selametli bir yoldur.
Ebu Zerr (Cündeb İbnu Cünâde el-Gıfârî) (radıyallahu anh) hazretleri anlatıyor:
Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Bana Cebrail aleyhisselam gelerek “Ümmetinden kim Allah’a herhangi bir şeyi ortak kılmadan (şirk koşmadan) ölürse cennete girer” müjdesini verdi” dedi. Ben (hayretle) “Zina ve hırsızlık yapsa da mı?” diye sordum. “Hırsızlık da etse, zina da yapsa” cevabını verdi. Ben tekrar: “Yani hırsızlık ve zina yapsa da ha?” dedim. “Evet, dedi, hırsızlık da etse, zina da yapsa!” Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) dördüncü keresinde ilâve etti:
“Ebu Zerr patlasa da cennete girecektir.”
Allah’ın tevbe kapısı asla kapanmıyor. Zaten O, kendine gidelim diye bin bir çeşit vesile yaratandır.
İslamda ceza hukukuna baktığımızda da görürüz ki insana değil, işlenen suça-günaha karşı tavır koyma vardır. Ve suçluya uygulanacak ceza da kişiyi arındırmaya, temizlemeye dönüktür.
İslamın günah karşısındaki tavrı, insanı YİTİK CENNETLERİNE DÖNDÜRMEYE yöneliktir.
Ebu Derda radıyu anh, günah işleyen birisine söven bir topluluğun yanından geçerken onlara: Eğer siz bu adamın bir kuyuya düştüğünü görseydiniz onu oradan çıkarmaz mıydınız? diye sorar.
Evet cevabını alınca: Kardeşinize sövmeyin, sizi onun durumuna düşürmekten koruyan Allah’a hamd edin der..
Onlar; Demek sen ona buğz etmiyorsun deyince de: Ben kardeşimden değil, günahından nefret ediyorum der.
Evet İslam gönülleri kazanma sanatıdır!
Kalemime, yüreğine sağlık aziz dostum.
Neden bu bilgiler camilerde, vaazlarda verilmez? hep korkutarak, küstürerek bir yere varılmaz. için rahatladı oh be.
Günümüzde eksik olan ve insanlığı kurtaracak kadar değerli bir konuyu muhteşem biçimde ele almışsınız hocam. Yüreğinize ve kaleminize sağlık. Allah sizden razı olsun.
Kalemine kelamına kuvvet Cumanız mübarek olsun Allaha emanet olun
Allah'ım! Bilerek veya bilmeyerek işlediğimiz hatalarımızı, günahlarımızı bağışla.Bizlere merhamet buyur.Şüphesiz sen merhametlilerin en merhametlisisin .Selam ve dua ile hayırlı Cumalar. Sedai ALP
böyle düşünebilmek peygamberlerin, büyüklerin ahlakı. Rabbim bizleri de o ahlakla ahlaklandırsın.
insanların günahlarından dolayı ayıplanması yerine, günahından kurtarılmaya çalışılması ne güzel, ne insani ve ne islami bir yaklaşım. yazınız için teşekkür ederiz sn. hocam.
Kaleminize sağlık hocam... hayırlı sağlıklı bereketli cumalar
tşk mustafa hocam,güzel örnekler sundunuz, cumamız mübarek ola..
Allah cc ziyadesiyle istifade eden kullarından eylesin inşallah. Güzel yazı olmuş hocam. Kaleminize sağlık. Cumamız mubarek olsun inşallah. Esselamünaleyküm
Hocam Allah razı olsun. Bu güzel bizleri aydınlatıcı manevi ziyafetten dolayı çok teşekkür ederim. Yazılarınızı hep okuyorum. Çok saolun. Hayırlı bereketli cumalar hocam.
Gerçek mümin tavrını öğreten harika bir yazı. Allah razı olsun değerli hocam
Gerçek mümin tavrını öğreten harika bir yazı. Allah razı olsun değerli hocam
Enfes bir yazı olmuş hocam, elinize sağlık. Kâmil bir mümin de olması gereken ahlâk ve davranışları ,daha doğrusu peygamberi ahlâkı yazmışsınız. Allah razı olsun
ALLAH razı olsun hocam ne guzel dile getirdiniz.****(“Eğer Allah, yaptıkları yüzünden insanları hemen cezalandırsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı kalmazdı. Fakat Allah, onları belli bir süreye kadar erteler.”(Fatır suresi 45) *****
Ağzınıza yureginize sağlık Hocam.Ellerinizden öperim.Hayirli cumalar Dua ile inşallah
Hocam,müsaadenizle paylaşıyorum.Selamlar,saygılar.
Muhterem hocam yazılarınızdan istifade ediyoruz. Rabbim samimiyet ve ihlas üzre yaşamayı nasip etsin. Cumanın feyz ve bereketi üzerinize olsun düa bekleriz efendim saygılarımla
Allah razı olsun hocam. İnşallah bundan sonra kardeşimizden değil günahından nefret edelim.
Çok güzel bir yazı olmuş Hocam.
Okumaya başlamamla bitirmem bir oldu. Çok ihtiyaç duyduğum bir yazı. Gönlünüze bereket.
Sizi tebrik ediyorum. Küstürmek ve korkutarak uzaklaştırmak yerine umut ve sevgi oluşturucu yazılarla çok büyük hizmet ediyorsunuz.
Bu tür yazılara ve bilgilere ben dahil herkesin ne kadar ihtiyacı var. Sizden Allah razı olsun değerli Hocam.
Çok haklı, çok doğru, çok ilginç ve çok anlamlı. İslamın suça ve suçluya bakış açısı hayranlık verici.
Değerli hocam,musaadenle paylaşıyorum.
Allah razı olsun. Gönül insanlarına selam olsun.