İnsan, toplum içinde yaşamak zorunda olan sosyal bir varlıktır. Toplumun huzuru toplumumeydana getiren insanların huzuruna bağlıdır.
"Yaşamak ancak yaşatmakla mümkündür"... Bu cümle aynı zamanda bir inanç veanlayışın özetidir. Hakkı üstün tutan, haklı olanın zayıf da olsa hakkını alabildiği bir düzeninve böyle bir düzeni hakim kılma mücadelesi veren anlayışın ifadesidir.
Osmanlı Devletinin kurucusu Osman Gazi, Hocası Şeyh Edebali’nin “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” anlayışı, Fatih Sultan Mehmed’in “Yaşamak ödev, yaşatmak ibadettir.”Parolası, diğer Osmanlı Padişahları, Selçuklu Sultanlarının temel düstur edindikleri buanlayış sayesinde ecdadımız üç kıtada adaletle hükümran olmuş, insana sevgiyle bakan,şefkatle yaklaşan ve merhametle muamele eden bu yüksek değerleri hassasiyetle uygulamışve hep inançlarının temel hedefi olarak görmüşlerdir.
Bu anlayış günümüzde maalesef sahipsiz gibi görünmektedir. Bu düşüncenin dünya üzerindehakim ve yaygın olmayışı dünyada yaşanan sorunların temelini oluşturmaktadır. Gücü esasalan zulüm düzenlerinin insanlığa huzur ve mutluluk getirmediği ve getiremeyeceği ortadadır.Bu yüzden de yaşamak için yaşatmayı esas alan inanç, anlayış ve düzen için çok çalışmak,gerekirse bunun için Müslümanlar olarak hepimizin her türlü fedakarlığa katlanmamız büyükönem arz etmektedir. Ama önce kendimiz bu vasıfları benimsemek ve özümsemek zorundayız.Aksi halde yaşamak için dünyayı sömürmeyi, gerekirse ülkeleri talan etmeyi, insanlarıkatletmeyi kendileri için hak kabul eden bir anlayışın yeryüzünden silinip atılması mümkün olmayacaktır. Mazlumların sessizliği zalimlerin ömrünü uzatmaktadır. Unutulmamalıdır ki,Allah herkese çalıştığının ve gayretinin karşılığını verir. Zalimlere dur demenin, haklının hakkını teslim etmenin başka da bir yolu yoktur.Müslümanlar olarak menfaat ve gaflete düşerek davamızın mahiyeti ve büyüklüğü hususunda gevşek davrandığımız takdirde, sadece gücü hak sebebi sayan anlayışın hakimiyetine ve ömrünün uzamasına hizmet etmiş olacağımızın bilincinde olmak durumundayız.
Günümüz müslüman toplumlarında ferdi olarak ruhî ve manevî hayat bozulduğu gibitoplumdaki zengin ve fakir insanlar arasındaki yardımlaşma ve dayanışma ruhu da yokolmuştur. Bugün dünyanın çeşitli yerlerinde açlıktan susuzluktan ölen insanlar varken bazıülkelerdeve ülkemizde zengin insanların Allah’ın verdiği nimetleri israf ettikleri, saçıp savurdukları ortadadır. Bütün bunlar asrımızda insanî değerlerin ne kadar yozlaşmış olduğunun en bariz göstergeleridir. İnsanın insana, insanın dünyaya, madde ve manaya bakış açısı değişerek değer yargıları alt üst olmuştur.
Günümüz insanı, her şeyi maddî menfaate göre değerlendirmeye başlamış, ahlakî değerlerden uzaklaşması sonucunda aileden ve toplumdan da uzaklaşmıştır. Tamamen dünyevileşen ve bencilleşen günümüz insanı çevresindeki muhtaçları görmez hale gelmiş ve vefasızlık, nemelazımcılık, vurdumduymazlık alabildiğine yaygınlaşmıştır. Hâlbuki Kur’ân-ı Kerim, insanları beşerî ilişkilerde sevgi, saygı ve hoşgörülü olmaya davet etmekte adalet, kardeşlik, infak, cömertlik ve diğergâmlık gibi ahlakî erdemlerin yaygınlaştırılmasını istemektedir. İslam’da Zekat, kurban, fitre, fidye, sadaka gibi emir ve tavsiyelerin tamamı insanı yaşatma hedeflidir.
Her şeye rağmen bu gün Türkiye insanı temel alan, yaşatmayı yaşamak için vazgeçilmez değer gören insani anlayışın biricik mirasçısı olarak yeryüzünde bütün mazlumların, mağdurların ve masumların ümit beslediği neredeyse biricik ülke durumundadır. Kırım’dan Bosna’ya, Kerkük’ten Suriye’ye, Doğu Türkistan’dan Arakan’a kadar zulme uğrayan herkes yönünü Türkiye’ye çevirmiştir. Çünkü bütün dünya bu topraklarda “yaşatmanın ibadet olduğuna” inanan insanların yaşadıklarına inanmaktadır.
Bugün Müslümanlar olarak menfaat düşkünlüğü en büyük zaafımızdır. Nurettin Topçu; menfaati, ayağımızdaki zincirlere benzetir ve onlarla cennete gidilemeyeceğini söyler. Bir de: ‘Menfaat yaşamak, ahlak ise yaşatmak ister. Bunlar bir arada barınamazlar.” diyerek çok önemli bir prensibe işaret eder. Aslında pek çok meseleye bu pencereden bakmak gerekir: Yaşamak mı, yaşatmak mı? Aslında bu sorunun ‘basit’ bir cevabı var: Yaşatırsanız, yaşarsınız. Denilir ki, ‘menfaat her türlü dili konuşur, her kılığa girer, hatta menfaatlere karşı kayıtsız biri gibi görünmesini de bilir.’ Menfaat düşkünü kişi vefasızdır ama vefa der. Onca haksızlığa imza atıp haktan ve hukuktan bahseder. Zulmeder, merhametten bahseder, her türlü dalavereyi çevirir, dürüstlükten bahseder. Hak yer, adaletten bahseder.Herkesi kendisi gibi gördüğü için, en samimi insanlara bile menfaatçi damgası vurmaktan çekinmez.Berat Demirci’den ilhamla söylersek; “sıkışınca özgürlükçü, acıkınca toplumcu, zenginleşince serbest piyasacı, kendini gizlemesi gerekince millici olur.”Rüzgâr nereden eserse, hangisi daha kazançlıysa, oraya döner. Münasebetlerini ona göre kurar. Sizin dava dediğiniz şeye, o, imkân gözüyle bakar. Bu öyle bir ruh halidir ki, on yıllık partiyi,kırk yıllık partili gibi savunur.Bu şekilde bir yaşantı, İslam’ın kabul ettiği ve öngördüğü hayat anlayışı ile asla bağdaşmaz. Yaşamak, vicdanı rahat yaşamaktır. Vicdanımız rahat değilse rahat yaşıyorum, lüks içinde yaşıyorum saltanat içerisinde yaşıyorum demenin bir manası yoktur. Yaşamak, sorumluluk bilinci içerisinde yaşamaktır. Sorumluluklarımızın farkında değilsek bu dünyada yaşamıyoruz, sadece nefes alıyoruz demektir.
Yaşamak, inandığımız doğrularda yaşamaktır. Yaşamak, birilerine ve makamlara sorumlu olmak için değil, Allah’a ve insanlığa karşı sorumlu olmak için yaşamaktır.Yaşatmak için değil de, yaşamak için yaşıyorsak, İnsanlığımızı sorgulamamız gerekir. "Yaşamanın ödev, yaşatmanın ibadet" kabul edildiği bir DÜZENDE; zulümden uzak durmak, insan haklarına riayet, hem de Yunus Emre'nin söylemiyle; "yaratılanı Yaratan'dan ötürü" HOŞ görmektir!
İslam literatüründe İSAR anlayışı, en üst düzeyde yaşatma, verme, başkalarının mutluluğuile huzur bulma erdemidir.
İsar; bir kimsenin, kendisi ihtiyaç içinde bulunsa bile sahip olduğu imkânları başkalarının ihtiyacını karşılamak üzere kullanması, kişinin başkasının yarar ve çıkarını kendi çıkarına tercih etmesi veya zarardan öncelikle onu korumasıdır. Asr-ı saadette Ensar ile Muhacirler arasında bizzat Resulullah (sav) tarafından kurulan kardeşlik bağı sonucunda îsârın en güzel örnekleri yaşanmış ve sergilenmiştir. Ensarın îsârına işaret edilen ayette Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: “…Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler.” (Haşr 59/ 9) Allah Teâlâ'nın sevdiği ve övdüğü kullar, başkaları ihtiyaç içinde kıvranırken “lüküs hayat" yaşayanlar değil, kendi ihtiyaçlarından önce daha fazla ihtiyaç içinde olan din kardeşlerini düşünen ve ellerindekini onlara veren veya onlarla paylaşan müminlerdir.
İnancımız, tarihi misyonumuz, kültürel değerlerimiz, insanlığımız bize insanların huzur ve mutluluğunu ilke edinmemizi, onların mutluluğu ile mutlu olma erdemine ulaşmamızı, veren el olmamızı. Biri birlerine huzur veren insanların oluşturacağı huzur toplumunun tesisi için gayret etmemizi emretmektedir. Böyle bir toplum insanın ve tüm insanlığın en büyük özlemi ve hayalidir. Bunu oluşturma gayretini Allah c.c. Müslümanların sorumluluğuna tevdi etmiştir. Bu sorumluluğun idrakinde olarak, yaşantısını merhamet, isar, hakkaniyet, diğergamlık, ve ihsan (yaptığı her şeyi Allah’ın gördüğü bilinci) anlayışı üzerine kurarak dünyada başkalarına verdiği huzurla huzur bulan, ahirette Rabbimizin cennete buyur ederek huzur buldurduğu salih kullardan olabilmemiz dua ve temennisi ile…
Sa hocam, elinize sağlık. Yazınız aynı zamanda tevbe süresi 29 ayetin bir tefsiri bir açıklaması gibidir. Ayeti kerîmede belirtildiği gibi, yer yüzündeki otorite veya hakim gücün neden İslam medeniyet tasavvuruna sahip olması gerektiğinin izahı hatta ispatıdır.
Her devirde özlemi duyulan muhteşem bir anlayış.
Amin inşaallah Rabbim razı olsun güzel nasihatlerinizden dolayı kıymetli abim
Hocan ne güzel yazı olmuş. müslümanların dertlerine ilaç gibi. Rabbim bu şuuru hepimize nasip eder inşallah.
Çelenli Hocam; günümüz toplumunun meselelerini insani, dini ve sosyal yönleriyle tahlil ederek;BİR NEVİ KENDİ KENDİNE LİDERLİK kavramına ışık tutarak insanın kendi davranışlarını kontrol ettiği, belirli stratejileri kullanarak kendi kendini etkileyip, yönlendirebildiği bir sürece yol göstermiş oluyorsunuz.
Harika bir yazı.
Bu güzel yazınız için çok teşekkür ederim değerli öğretmenim. daha sık yazmanızı bekliyoruz. merakla takip ediyoruz.
Bu tür yazılara ve bu anlayışa çok ihtiyacımız var. Menfaat dünyasına dönmüş yaşantımızıda unuttuk bu güzellikleri. Allahım sen bize yardım et. Teşekkür ederim güzel kardeşim.
Ne kadar muhtaç olduğumuz bir anlayış. Müslüman toplumun olması gereken vasfı. Bu gün olmaması biz müslümanların kabahati. Allah razı olsun hocam, her zamanki gibi mükemmel bir yazı olmuş. Kaleminize sağlık.