Bismillâhirrahmânirrahîm. Allah’a hamd, Rasûlullah’a salât ederek Saygıdeğer Okurlarımı Allah’ın selâmı, rahmeti ve bereketiyle selâmlıyorum. Cumanız mübarek olsun…
Müşriklerin gruplar (Ahzâb) halinde akın ettiği saldırıya karşı kazmalarla küreklerle hendekler kazılarak sefalet içinde hazırlıklar yapılırken, Rasûlullah (sav)’in midesi sarkmasın diye karnına açlıktan taşlar bağladığı bir zamanda, fethini müjdelediği üç büyük imparatorluk vardı: İran, Mısır ve İstanbul...
Yahudiler ve Müslüman görünümlü kâfirler (münafıklar) “-Şuna bakın hele! Aç, susuz, çulsuz halleriyle dünyanın en güçlü imparatorluklarını yıkıp, ülkelerini fethedeceklermiş!” diye alay etmişlerdi o gün...
Lakin çok değil, Rasûlullah (sav)’in vefatından sadece 8-10 yıl sonra, Hz. Ömer (r)’ın hilafeti zamanında Sa‘d b. Ebi Vakkas (r) komutasındaki İslâm ordusu, Perslerin o dillere destan ordusunu bozguna uğratıp, İran’ı fethetmişti. Bir dünya devi yıkılmıştı yani...
Münafıklar şaşkın, Yahudiler üzgün, Müslümanlar ise hem seviniyor hem de şükrediyorlardı bu sonuca. Şimdi o İran’ın fethi günlerinden, fakat bir dikkatlerden kaçan bir hatırayı nakletmek istiyorum.
O zamanların adetlerine göre ordu zafer kazanıp ganimetlerle dönüşe geçtiğinde bir müjdeci seçilirdi. Bu müjdeci iyi bir ata binip hızla gelir, orduyu cihada gönderen halifeye fethin müjdesini verirdi. Sa‘d b. Ebi Vakkas (r) da teamül gereği bir asker görevlendirip, Medine’ye halife Hz. Ömer (r)’a fethin müjdesini vermek üzere göndermişti...
Hz. Ömer (r) Hz. Abdurrahman b. Avf (r) ile Medine’nin biraz dışına çıkmıştı. Çileli günlerin iki kadim dostu yürüyerek sohbet ediyorlardı aralarında. Müjdeci tam bu esnada Hz. Ömer (r)’ı bulmuş ve vereceği mutlu haberin heyecanıyla;
“-Müjde yâ Emire’l-Mü’minîn müjde! Pers ordusu yenildi, İran fethedildi, saraylarındaki mücevherler develere yüklendi, ordumuz Medine’ye doğru…” derken, Hz. Ömer (r) habercinin sözü bitmeden ağlamaya başlamıştı. Bir gün, iki gün, üç gün... Hz. Abdurrahman b. Avf (r) dayanamayıp sormuştu;
“-Ömer! Rasûlullah (sav)’in peygamber olduğu vefatından yıllar sonra bir kez daha ispatlanmış, olacak dediği fetihlerden biri gerçekleşmiş, bunlara sevineceğin yerde ağlıyorsun. Yoksa bu sevinci unutturacak bir derdin mi var senin?”
Kadim dostunun bu şefkat ve merhamet dolu vefa yüklü sualine Hz. Ömer (r) öyle bir cevap vermişti ki; bugün hepimizin takkemizi önümüze koyup, basiretle düşünmemiz gereken bir cevaptı bu;
“-Abdurrahman! Sandığın gibi değil. Bilmediğin hiçbir derdim de yok. Rasûlullah (sav)’in müjdesinin gerçekleştiğine ve münafıkların yüzünün kararmasına elbette çok sevindim. Beni ağlatanın ne olduğunu sana şöyle söyleyeyim; Hatırlar mısın? Rasûlullah (sav) bir namazdan sonra hepimize hitaben demişti ya hani; ‘- Sevininiz ve sizi sevindirecek şeyler ümit ediniz. Allah’a yemin olsun; sizler için fakirlikten korkmuyorum. Fakat sizden öncekilerin önüne serildiği gibi dünyanın sizin önünüze serilmesinden, onların dünya için yarıştıkları gibi sizin de yarışa girmenizden, dünyanın onları helâk ettiği gibi sizi de helâk etmesinden korkuyorum.’ (Buhârî Rikak 7, Müslim Zühd 6) İşte Rasûlullah (sav)’in bu sözü geldi aklıma ve olacakları düşünerek ağlıyorum. Biz yamalı elbiseler giyiyor, sıcak çorba nedir bilmeden boğaz tokluğuna yaşıyorduk. Yarı aç, yarı çıplak halimizle Ebu Cehiller ile cihad ediyorduk. Fakat imanımızda samimi idik. Şimdi Kisra’nın altın tâcıyla Medine’de çocukların oyun oynayacağı günler geldi. Medine’nin altın pazarına döneceği günler çok yakındır. Allah imtihanımızı değiştirdi ey Abdurrahman! Anlamıyor musun?”
Hz. Ömer (r)’in bu muhteşem cevabını bugün içinde olduğumuz hal üzere hep birlikte düşünelim. Ne idik ne olduk? Şöyle de sormak mümkün; Allah imtihanımızı mı değiştirdi, yoksa biz masa, kasa ve nisa ile imtihan olmazdan önce samimi mi değildik? Fazla söze hacet yok, sorunun cevabı biz ondan kaçmaya çalışsak da dillendirmek istemesek de belli.
Öyleyse sözümüzü bu ülkenin yetiştirdiği en büyük mütefekkirlerden biri olan merhum Nureddin Topçu Bey’in, bizi günlerce düşündürmesi gereken bir sözüyle bitirelim;
“-Bir insana zina edip etmediğini sorunuz. Zina etmediğini söylerse, namuslu olduğuna kanaat etmekte acele etmeyiniz. Ona bir de zina ile imtihan olup olmadığını sorunuz. İmtihan olmuş ve Hz. Yusuf (as) gibi, ‘Zindan bana seninle zina etmekten daha hayırlıdır!’ diyebilmişse, işte o zaman namuslu biri olduğuna kanaat getirebilirsiniz…”
Zaferler elbette güzeldir. Ama her zaferin yeni bir imtihanın habercisi olduğunu da asla unutmamalıyız. Rabbim cümlemizi masa, kasa ve nisa (ve ricâl) imtihanını başarıyla geçip alnı ak, yüzü pak salih kullarından eylesin.
İletişim: www.irfanbayin.com.tr
"Hiç kimse sınanmadığı günahın masumu değildir."ALLAH mağlup olacağımız imtihanlarla sınamasın bizi..
Sınanıp da kazananlardan olmak duasıyla Amin inşaallah. Allah razı olsun çok teşekkür ediyorum Kıymetli Üstadım
Amin Rabbim dünya imtihanimızı kolay kılsin her şeyin hayırlısını versin sizlerden de razı olsun Amin
Amin inşaallah Allah sizden de razı olsun
Allah razı olsun üstadım. Hiç kimse sınanmadığı imtihandan emin olamaz. Rabbim imtihanımızı kolay eylesin.
Amin inşaallah Değerli Müdürüm Allah razı olsun