Allah Kur’an’ın daha ilk sayfasında takva sahibi olmanın bir unsuru olarak “infak”tan söz etmiştir. 2’si sadaka, 30’u zekât olarak Kur’an’da 32 defa zekâttan bahsedilir. “-Onlar namaz kılar zekât verirler.” şeklinde 26’sı da namaz ile birlikte zikredilir.
Zekâtın Ramazan’da ödenmesi farz değil, teamüldür. Kim ne zaman zekât ile mükellef olmuşsa ödeme zamanı ona göre belli olur. Şevval ayında nisap miktarı mala ulaşan bir Müslüman zekâtını ertesi sene Şevval ayında ödemesi gerekir. Ramazanı beklerse zekâtını geciktirmiş olur. Fakat vaktinden önce zekât verilebilir. Zekât miktarı olarak bilinen “kırkta bir” genel orandır. Ancak hayvanların, tarlaların, ürünlerin, altın ve paranın zekât oranları farklıdır. Hatta hayvan türüne göre zekât miktarı değiştiği gibi, tarlanın sulanma şekli de zekât oranını değiştirir. 80.18 gr. altın denince birçoğu “sadece altını olan zekât verir” gibi anlıyor. Bu bilgi eksiktir. Diğer yandan her farz ibadetin bir nafilesi olduğu gibi zekâtın da nafilesi vardır. 5 vakit namaz farz, kuşluk namazı nafiledir. Zekâtta da 1/40 alt sınırdır. Kişi 2/40 verse bu da zekâtın nafilesidir. Bu hatırlatmalardan sonra önemli bir konuyu gündeme getirmek istiyorum.
İslâm Ülkeleri İstatistik Ekonomik ve Sosyal Eğitim Merkezi (SESRİC) ile Türkiye Diyanet Vakfı’nın (TDV) ortaklaşa düzenlediği “Uluslararası Zekât Sempozyumu”nun sonuç bildirgesine göre Türkiye’nin yıllık zekât potansiyeli 55 Milyar dolardır. Zekât vergiden mahsup edilerek düşülemez, zira devlete ödenen vergi ile zekât bir değildir. İslâm’a göre zekâtla mükellef olmanın şartları bellidir ve bu rakam devletin veri tabanındaki reel gelir miktarı dikkate alınarak tespit edilmiştir. Vergiler hariç tutularak hesaplanan zekât matrahının %12’sinin Türkiye’de en zengin 100 kişinin olduğunu da belirtelim. İslâm dünyasının potansiyeli ise 11 trilyon dolardır.
Bugün dünya nüfusunun %10’unu oluşturan en zenginlerin günlük giderinin 38.486 dolar olduğu bir hayatta 5 milyon insan 4 nüfusa günde 1 dolar kazanarak bakmak zorundadır. 834 milyon çocuk kronik açlık yaşıyor, 2 milyonu 5 yaş altı olmak üzere her yıl 6 milyon çocuk açlıktan ölüyor!
55 milyar dolarlık zekât potansiyeli hakkıyla hayata geçirilebilse evsiz, arabasız, işsiz, bekâr tek kimse kalmayacaktır. Nitekim Rasûlullah (sav)’in vefatından sadece 90 yıl sonra 717-720 yılları arasında halifelik yapan ve 2. Ömer diye anılan Ömer b. Abdülaziz devrinde bir adam Kurtuba’dan (İspanya) ta Bağdat’a kadar gezdiği halde zekât verebileceği fakir bulamadan atının üstünde ölmüştür.
Günümüzde zekât genel olarak kişinin hesap yapıp fakirin birine “Bu benim zekâtım, buyur.” diyerek vermesi şeklinde verilip alınıyor. Bu nedenle zekât iki kişi arasında bir yardımlaşmadan ibaret kalıyor. Oysa zekât; zengin ve fakir iki Müslüman arasındaki bir yardımlaşmadan ibaret değildir. 9/Tevbe-60 âyetinde zekât verilecek 7 sınıftan biri Âmiller’dir. Vermesi gerekenlerden zekâtı alıp muhtaçlara dağıtmakla görevli olan âmiller zekât toplama ve dağıtma memurlarıdır. Buradan anlaşılması gereken; bir farz olan zekâtın icra yönüyle resmiyet gerektiren bir ibadet olduğudur. Çünkü zekât bir müessesedir. 100 yıl öncesine kadar zekât devlet eliyle yürütülen mali bir ibadetti. Kimin hangi malından ne kadar zekât vereceği, kimin zekât alacak durumda olduğu ve ne kadar alacağı devlet tarafından tespit, tahsil ve tediye edilmişti. Rasûlullah (sav)’in vefatından sonra en önemli sorunun zekât konusunda yaşandığı ve Hz. Ebû Bekr-i Sıddık (r)’ın ilk icraatının “zekât vermemek için başlatılan isyanı bastırmak” olduğu dikkate alınırsa zekâtta kurumsal yapının ne denli önemli olduğu çok daha iyi anlaşılacaktır.
Covid-19’a karşı tedbirlere uyma zorunluğundan dolayı birçok insanımız mali kayıplar yaşamaktadır. “Biz Bize Yeteriz Türkiye’m” sloganıyla başlatılan milli dayanışma kampanyası bu kaybın giderilebilmesi noktasında önemli bir adımdır. Bu kampanya zekâtın kurumsallaştırılması için de bir imkân ve fırsattır. İlgili kanunda yapılacak düzenlemeyle camileri yönetme, Ramazan faaliyetlerini yürütme, kurban organizasyonu, hac-umre ibadetlerini icra hizmetlerine ilave olarak; devletin ilgili diğer kurumlarıyla da koordineli çalışacak şekilde Diyanet İşleri Başkanlığı aracılığıyla bu sistem bugün de hayata geçirilebilir. Böylece tüm şeffaflığıyla yasal zemine de kavuşmuş olur. Bu sayede yıllık 55 milyar dolarlık potansiyeliyle zekât; deprem, sel, yangın gibi afetlere maruz kalanların ve covid-19 sürecinde maddi kayıplar yaşayanların sıkıntılarının giderilmesi vb. sorunların çözümünü kolaylaştıracaktır. Eğitim, istihdam, yuva kurma gibi ihtiyaçların giderilmesine de imkân sağlayacaktır. Vakıflar ve STK’ların GSM üzerinden topladığı bağışların da “zekât fonu”na aktarılmasıyla potansiyel 55 milyar doları da aşacaktır.
Covid-19’la mücadelemiz sürüyor. Deprem, yangın, sel gibi felâketler Allah korusun her an yaşanabilir. Bizler bir yandan nefis muhasebesi yapmalı, bir yandan kendimizin, sevdiklerimizin ve insanlığın sağlığı için tedbirlere uymalı ve sorunları aşacak bilimsel çalışmalara hız vermeliyiz. Ne var ki bunlar yeterli değildir. Bir yandan da felaketlere maruz kalanlar ve gelir kaybı yaşayanlar başta olmak üzere insanımızın yaralarını sarma gibi insanî ve İslâmî görev ve sorumluluklarımızı da hakkıyla ifa etmeliyiz.
Zekâtın kurumsallaşması bu sorumluluk bilincini yükseltecek, koordinasyonu kolaylaştıracaktır. Ayrıca gelir dağılımında daha adil bir düzen kurulmuş, böylece zengin-fakir ilişkilerindeki sosyal sorunlar minimum düzeye inmiş olacaktır. Tüm bunlar millî birlik ve İslâm kardeşliğimizi daha da pekiştireceği için Türkiye her alanda inşaallah çok daha güçlü bir ülke haline gelecektir.
Bu vesileyle Rabbimden depremlere maruz kalan kardeşlerimize sabır, vefat edenlere rahmet, yaralılara acil şifa, gelir kaybı olan kardeşlerimize helal ve bereketli kazançlar diliyorum. Darda kalanlara her türlü maddi ve manevi destek veren kardeşlerimizden de Allah razı olsun.
İletişim: http://www.irfanbayin.com.tr/
Çok önemli bir konuyu köşe yazınıza taşımışsınız İrfan Hocam. İslam bireyden topluma- dünyadan ahirete hayatın tüm alanlarını ve kesitlerini kapsayan bir din olarak saadetin yol ve yöntemlerini en ince teferruatına kadar dizayn etmiş. Bunlara uyulmamasının sancılarını tüm insanlık çekiyor maalesef.
Saygıdeğer Hocam İslâm'ın varlık sebebini ve özünü özetlediğiniz kıymetli yorumunuz için kalbi teşekkürlerimi arz ediyorum. Allah razı olsun.