Bismillâhirrahmânirrahîm… Allah’a hamd, Rasûlullah’a salât ederek Saygıdeğer Okurlarımı Allah’ın selâmı, rahmeti ve bereketiyle selâmlıyorum. Cumanız mübarek olsun…
Ebû Cehil’in Lât, Menat, Hubel, Uzza adlı putları öldü ama Şeytan yaşadıkça putperestlik yaşayacaktır. Rasûlullah (sav) ve Ashâb-ı Kiram onları enkaza çevirince Şeytan baktı ki el yapımı tanrılar çabuk kırılıyor, strateji değiştirerek görünmez putlar icat etti.
Rasûlullah (sav)’in amcası, Hz. Ali (r) ve Hz. Cafer-i Tayyar (r)’ın babası, Hz. Hasan (r) ve Hz. Hüseyin (r)’ın diğer dedesiydi Ebû Tâlib. Rasûlullah (sav)’i sevmek ve uğrunda çile çekmekten bahsedilecekse, birçok Müslüman onun çok gerisinde kalır. Ne çileler çekip ne baskılara maruz kaldığı malumdur. Rasûlullah (sav)’e düşkünlüğü, himayesi ve sevgisi dolayısıyla gönüllerde hala yaradır onun Müslüman olarak ölmemiş olması! Sünniler ve Şiiler arasındaki Müslüman olarak ölüp ölmediği tartışmasının ana nedeni onun bu duruşudur.
Ölürken iman edip-etmediği tartışmalı olsa da müşrik yaşadığı kesindir. Zira Rasûlullah (sav)’in İslâm’a girmesi için ısrarlı tekliflerini hep cevapsız bırakmıştı. Lakin Ebû Cehil gibi bir müşrik de değildi. Onun farkı; diğerlerinin zulmüne karşı Rasûlullah (sav)’i koruması mıydı sadece? Hayır! Kâbe’deki putlara belki hiç secde etmemişti. Eğer öyleyse, Rasûlullah (sav)’e de nice iyiliklerine rağmen neden müşrikti? Çünkü onun kendine özel bir putu vardı ve bu putun; bir fiskeyle moloza dönüşen diğer putlara nispetle kırılması çok daha zordu.
Amcasının onca iyiliğine rağmen müşrik ölüp cehennemde ebedi yanmasını istemeyen Rasûlullah (sav), hiç değilse “ölürken kelime-i şehadet getirirse belki şefaate nail olabilir” diye son kez İslâm’a davet etmişti. Amcası ise müşriklerin “ölüm korkusuyla İslâm’a girdiğini söyleyip, öldükten sonra alay edebileceğini, onlara küçük düşmek istemediğini” belirterek bu teklifi reddetmişti. Böylece kalben İslâm’ı tasdik etmişse bile diliyle ikrar etmeden ölmüştü. (Bkz: Ethem Ruhi Fığlalı, “Ebû Tâlip” Mad. TDV İslâm Ansiklopedisi, İstanbul: 1994, c. 10, s. 237) İşte Ebû Tâlib’in putunu diğerlerinden ayıran buydu! Bu put; “ne derler-ne demezler” denilen bir puttu!
“Desinler/demesinler putu” secde edilen bir put değil ama Allah’a da secde ettirmiyor! İnsanların çoğu “şöyle derler/demezler, böyle desinler/demesinler” diyor. Elalemin ne diyeceği o kadar önemli oldu ki; “Allah ne der/demez” ona bakıl(a)mıyor! Müslümanlar ahirete inandığı halde hiç hesap vermeyecek gibi yaşamaya başladı! Dünyevileşti, dünyayı kurtarmak için ahireti berbat etmeyi göze aldı! Tıpkı Emevî halifesi Abdülmelik b. Mervân (ö. 86/705) dönemi şairlerinden birinin ona uyarı sadedinde; “Yamadık dünyamızı yırtarak dinimizden / Din de gitti dünya da gitti elimizden.” (Muhammed Zahid el-Kevserî, Makâlâtü’l Kevserî, Beyrut, 1995, s. 123) dediği gibi!
“Desinler/demesinler putu” birçok sorunun ana kaynaklarındandır. En büyük sorun da aile kurumunda yaşandı, yaşanıyor. “Dul kadın gibi evlendi, erkek adam şöyle yapar derler/desinler/demesinler” diye yapılan masrafların korkusundan gençler evlenmekten kaçıyor. Zinanın yaygınlaşmasının nedenlerinden biri de budur! Evlenenler de daha zifafa girmeden korkunç bir borcun altına giriyor. Asgari ücretli bir gencin düğün borcu 12 yıl aralıksız ödese bitmiyor. Faizin yaygınlaşmasının nedenlerinden biri de budur! Tek başına erkeğin geliri yetmeyince eşi de çalışmak zorunda kalıyor. Anne-baba ikisi de çalışınca çocuğa, anneanne/babaanne/dede bakıyor. Ya bunlar da yoksa? O zaman çare kreş! Hani borç ödemek içindi her şey! Haydi, kreş masrafına çare bulundu. Kendi çocuğunu kendi maaşıyla analı-babalı öksüz/yetim bırakmak değil midir bu? Çocuklarımızı batı pedagojisiyle mezun olan uzmanlar yetiştirecek ve çocuklar geleneksel değerlerimizden farklı büyüyecek. Yani kuşak çatışması! Şu da gerçek ki; 3 yaşındaki çocuğunu kreşe verip analı-babalı öksüz/yetim bırakanların çoğu, 70 yaşına gelince çocukları tarafından huzurevine gönderiliyor! Bunun ahiret boyutuna hiç girmiyorum. Fakat bilelim ki; çocukların kreşte büyümeye, yaşlıların huzurevinde yaşamaya mahkûm edildiği bir ailesi yapısı İslâm’ın aile yapısı olamaz!
Eskiden bir yastıkta kocarlardı, şimdi birbirini neredeyse hafta sonu gören yıpranmış karı-kocalar var! Eskiden sıcak yuvalarda yaşanırdı, şimdi konforlu konutlarda yatılıyor! Eskiden bir yastık bir yorgan, samanlık seyrandı, şimdi evler mobilya mağazası gibi ama huzur yok! Merhum Cahit ZARİFOĞLU’nun dediği gibi; “Eskiden rahmet yağardı, şimdi sadece yağmur yağıyor!” Bunu İsmet ÖZEL ise şöyle dile getirmiş; “Makyajsız gelin olur. Çalgısız düğün olur. Bol gelinlik olur. Sade ev olur. Güzel ahlak ve kalbe şifa kitaplar çeyiz olur. 'İnsanlar ne der?' diye kahrolası bir put vardır! Eğer o putu baltayla yıkarsak, herşey olur.”
Ebû Tâlib gibi adamı bile cehenneme sürükleyen desinler/demesinler putunun daha ne hünerleri var da dile dökmeye imkân yok! Sırf “elalem ne der” diye tüm bu sosyal musibetlere ne gerek vardı? “Allah ne der” dense bunlar olur mu? Nitekim Allah’ın “-Kınayanın kınamasından korkmazlar!” (5/Maide-54) diye tarif ettiği gerçek mü’minler, “şöyle derler/demezler/desinler” diye başkalarının takdir veya tenkidine aldırış etmeden önce; “-Biz (ancak) çetin ve belâlı bir günde (ahirette) Rabbimizden korkarız.” (76/İnsan-10) der!
Yazımızı İsmet ÖZEL'in sözleriyle bitirelim; “El ne der sözü sizde Allah’ın emirlerinin üstüne geçiyorsa, sizin kaybedeceğiniz başka bir şeyiniz kalmamış demektir...” Ve's-selâm.
İletişim: http://www.irfanbayin.com.tr/
O iktibas ettiğiniz söz İsmet Özel'e ait değildir. Kendisi böyle bir sözünün olmadığını bir panelde beyan etmişti. Alın bu bilgiyi ne yaparsanız yapın.
Ellerinize sağlık sayın hocam, kanayan en büyük yaralarımızdan birine dikkatleri çekmişsiniz, Allah razı olsun. Rabbim tüm putlardan muhafaza eylesin inşallah
Amin inşaallah Allah sizden de razı olsun. Çok teşekkür ediyorum. İnşaallah faydalı olabildiysem ne mutlu. Sağolun varolun
Görünür görünmez , maddi ve manevi putlardan arınmış bir imanla yaşayabilmek umut ve duasıyla.
Amin inşaallah Değerli Müdürüm Allah razı olsun teşekkür ederim