Ne vakit bir felaket yaşansa birileri “Neden bu şeyhler felaketleri önleyemiyorlar? Bunlar sahte şeyh!” gibi soru/n/larla ortaya çıkarlar. Bu çarpık bir zihniyettir. Şeyhlerin felaketleri önlemeye gücünün olduğuna inanmak, bir aşırılık (ifrat) türü olarak şirktir. “Afetleri önleyemeyen şeyhler sahtedir!” demek ise bir kontra-aşırılık (tefrit) türü olarak oportünizm, yani inkâr fırsatçılığıdır.
Fırsatçılar iki kısımdır. 1) Sözde tasavvuf eleştirisi yapanlar. Aralarında Tekfirciler’in de bulunduğu bu blokta Modernist İslâmcılar önemlidir. Modernizm karşısında yaşadıkları aşağılık kompleksiyle oluşan bu grup, “tasavvuf eleştirisi” görüntüsü altında “sahte şeyh” jargonunu utandıkları geleneği, yani köklerini reddetmek için kullanırlar. 2) Dindarlarla alay edenler. Şeyhleri İslâm’ın temsilcisiymiş gibi gösterip onların şahsında dindarlara saldırırlar. Amaçları Allah’ı inkârdır. “Allah iyilik sahibi ve herşeye de gücü yetiyorsa, neden felâketleri yaratıyor veya engellemiyor? Dünyada bunca kötülük varsa; Allah ya iyi değil, ya herşeye gücü yetmiyor ya da Allah diye varlık yoktur!” şeklinde bir bâtıl/fâsid kıyasla sadece isyan ederler! Aslında ateizm sanıkları şey de alayları da Allah’a isyandır. Zira teolojik açıdan “mutlak ateizm” yoktur.
Rasûlullah (sav) savaşmak zorunda kalmış, yaralanmış, hastalanmış, işkence görmüş, 6 kez evlat acısı çekmişti. En üstün insan olduğu halde Rasûlullah (sav) yaşadığı felaketleri önleyememişti, çünkü O’na böyle bir yetenek verilmemişti. Rasûlullah (sav)’e verilmeyen kabiliyet şeyhlere mi verildi de onlardan felaketleri önlemesi isteniyor, önleyemediler diye de polemik yapılıyor?
Allah’ın tekini bile istisna tutmadan haklarında; “-Allah onlardan razı, onlar da Allah’tan razıdır.” (9/Tevbe-100) buyurduğu Ashâb-ı Kirâm bütün zamanların en hayırlısıdır. Elbette aralarında fazilet farkı vardır. En üstte Hz. Ebû Bekr-i Sıddık (r), en altta Hz. Hamza (r)’ı şehid edip cesedini parçalayan ama sonra iman ederek Sahâbîlik şerefine eren Hz. Vahşi (r) vardır. “Allah dostları” denilen evliya faziletçe üstün insanlardır ancak İslâm itikadına göre evliya Sahâbeden üstün değildir. Hakkında faziletine dair nice hadis bulunan, sorularına Allah’ın cevap verdiği, peygamberlerden sonra yeryüzünün 2. büyük insanı Hz. Ömer (r), hilafeti zamanındaki depremi ve “Amvas Vebası” diye bilinen virüs salgınını önleyememişken; hangi şeyhten hangi depremi önlemesi, corona-virüsünü yok etmesi isteniyor?
“Lâ havle ve lâ kuvvete illa billah (Allah’tan başka mutlak güç sahibi yoktur)” diyenleri “sahte şeyh” söylemiyle İslâm’dan soğutacaklarını sananların çabası beyhudedir. Mü’min inanır ki; dilediğini dilediği gibi ve hikmetle yapan Allah’tır ve zafer kazanan Rasûlullah (sav)’e şahsında da bize; “-Onları siz öldürmediniz, Allah öldürdü. Attığın zaman da sen atmamıştın, Allah atmıştı. Allah bunu inananları güzel bir imtihana tabi tutmak için yapmıştı. Doğrusu O işiten ve bilendir.” (9/Enfal-17) buyurmuştur.
Şeyh su veya ateşin üstünde yürüyen, aynı anda birkaç yerde bulunan kimse değildir! Peygamberlere mucize verdiği gibi velilere de keramet verebilir. Ama bu Allah dilerse olur, hatta dilerse kâfirin elinden de mucize (istidrac) yaratır. Şeyhinin kerametinden söz edenler yalan mı söylüyor? Allah bilir. Ama bildiğimiz bir şey var! Hiçbir şeyhin kerameti kendinden menkul değildir! Zaten bir şeyhe “su üstünde yürü(tül)dü” diye bağlanan kimse “suya bat(ırıl)dığı” zaman ondan kopar! Nitekim Hz. İbrahim (as) dev ateşlerin içinden mucizeyle kurtulmuştu. Nemrut yine inkâr etmişti. Ebû Cehil de en büyük mucize Kur’an için “Muhammed uydurdu!” demişti. Oysa Hz. Ebû Bekir (r) hiçbir mucize beklemeden iman etmişti. Ne demiş Evliyaullah’ın büyükleri;
Âşık-ı sâdık isen sana yeter ru’yet pes!
Âşık-ı kâzib isen, var keramet ara gez!
Övmek için “Şeyhim uçağı bile havada durdurur!” diyenler olabilir. Ancak bunlar şeyhleri bağlamaz. Uçma meraklılarının kendi arasındaki “şeyh yarıştırma” işidir bu. “Şeyh uçmaz mürid uçurur” sözünü de unutmamak gerek. Bir şeyhe intisab edilecekse nefs terbiyesinde manevi irşadından nasiplenmek için edilir, su üstünde yürüdüğü için değil! Binaenaleyh “Gerçek müridi” sormadan “Gerçek şeyhi” sormak yanlıştır. “Gerçek mürid şeyhiyle övünen değil şeyhinin kendisiyle övündüğü kimsedir.” [Sühreverdî, Avârifü’l-Mearif: Gerçek Tasavvuf, Dilaver Selvi (çev.), İstanbul: Semerkand Yay. 2014, s. 103] İfrat tefriti doğurur. Tefriti ifrat doğurduğu için; ifrat tefritten kötüdür. Birileri şeyhinin havadaki uçağı durdurduğunu iddia ederse; “Madem depremleri de önlesin de görelim! Önleyemiyorsa sahtedir!” diyen de çıkar! Lakin bu kontra-soru da yersizdir, zira “Ben depremi önleme gücüne sahibim!” diyen bir şeyh yoktur. Derse zaten şeyh değil, ancak şarlatan bir müşrik olur!
O zaman şeyh/mürşid nedir? Büyük sûfî Şehabüddin es-Sühreverdî (ö. 632/1234) şöyle diyor; “-Mürşid; insanın nefsiyle mücadele ve nefsini terbiyede, yani manevi yolculuğunda yaşantısıyla örnek olarak ona rehberlik eden, Allah’ın kullarını hakka davet ve terbiye işinde Rasûlullah (sav)’in yolunu takip eden irşâd ehli kimselerdir.” (Sühreverdî, age. s. 102) Hulasa şeyh; insanları kendine değil, Allah’a davet edendir.
Bir kişi sahtekârsa zaten şeyh olamaz ama galat-ı meşhur olarak kullanalım; “sahte/kâr şeyh” olamaz mı? Tarihte çok var, günümüzde de olabilir. Peki, “gerçek şeyh” nasıl anlaşılır? Bu, yazımızın konusu değil! (İlgilenenler için “Tasavvuf ve Tarikat” konulu konuşmamız: http://www.irfanbayin.com.tr/?p=1953) Gerçi gerçek şeyhi bulmak için “sahte şeyhleri tespit edenler” kimlerse aslında onlara sormalı! Sahtesini gerçeğinden ayırt eden ölçütleri var ki sahte şeyhi tespit edebiliyorlar! Sahtesini tespit edebiliyorlarsa gerçeğini de ederler herhalde!
Hulasa iman sağlam olmadıkça hakikat ortaya çıkmıyor azizim! Asıl önemli olan Allah’ın sevdiği kul olabilmektir. Gerisi nefslerin savaşı!
Ey Rabbimiz! Bizi sevdiklerinden eyle, bize sevdiklerini sevdir, bizi de sevdiklerine sevdir! Amin…
İletişim: http://www.irfanbayin.com.tr/
Peygamberimizden sonra yeryüzünün 2.büyük insanı sözü asla kabul edilemez.Allah ibrahim as.vb birçok peygamberi salihlerden,abidelerden,müttekılerden derken kim hz ömer için böyle diyebilir.oeygamberimize "insanların en hayırlısı "dendiğinde bana öyle demeyin ,o ibrahim-i derken bu olamaz
İsmail Bey öncelikle hata ettiğimde uyaracak kardeşlerim olduğunu görünce sevindirdin beni. Allah razı olsun çok teşekkür ederim. Yorumunuzu okuyunca "Ben böyle bir hatayı nasıl yaparım, acaba sehven bir yanlışlık mı yaptım" dedim kendime. Yazıyı birkez daha okuduğumda sizin yanlış okuduğunuzu gördüm. Çünkü "Peygamberimizden sonra 2. Büyük" dememişim. Zira ben Efendimiz den söz ederken daima Rasûlullah (sav) diye söz ederim asala peygamberimiz demem. Makalem de de "PEYGAMBERLERDEN sonra" yazıyor. Dikkatinize arz ederim. Fakat olası hatalarımı düzeltebilecek insanların varlığını hatırlattığınıziçin de tekrar teşekkür ederim
Günümüz tasavvufçuları mirasyedidir. Kuran ve sahih sünnet referansları değil,uyduruk hikaye ve keramet masalları iman esaslarıdır.
Yazımızın konusu günümüz Tasavvufçuları değildir. Yanının konusu "Şeyhler neden felaketleri önleyemiyor" sözü üzerinde her iki tarafa da eleştiridir. Günümüz "tasavvufçuları" hakkında yazmak için makale sınırları yetmez. Ben o konuya girmedim, hatta "bu Yazımızın konusu değil" diye de özellikle belirttim. O yüzden bu yorumunuz dair yorum yapmam uygun değildir.
Şeyhin uçması,suda yürümesi değil, yaşantısı ve sözlerinin İslam'a uygun olması örnek olmalı bize.Zaten günümüzde İslâmî layıkıyla yaşayabilmesi örnek alınması için yeterlidir.Uçmasina,ateşin üstünde yürümesine gerek yok; çünkü diğerleri bunlardan çok daha zor..
Zaten yazımızda "eğer intisab edilecekse bir şeye uçuyor diye intisab edilmez" derken sizin söylediğinizi söylemiş oldum. Teşekkür ederim
Allahın sevdiği kullardan olabilme ümit ve duasıyla...
Amin inşaallah Allah razı olsun Değerli Müdürüm
Allah razı olsun İrfan hocam.
Amin inşaallah Saygıdeğer Hocam Rabbim Zat-ı Alinizden de razı olsun çok teşekkür ediyorum