Peki, nedir bu ölüm? Bir yok oluş mudur? Hayattan kopuş mudur? İşleyişin dışına çıkmak mıdır? Yoksa deruni bir hayata dahil olmak mıdır? Bir ceza mıdır, yoksa mükafat mıdır? Gerçekten nedir ölüm?
Ölüm; son uyanıştır. Düşlerden, hayallerden, uyuşmuşluktan, uyutulmuşluktan uyanmak, yeni bir hayata doğmaktır. Hasret yurdundan vuslat yurduna geçiştir. Allah’ın davetine icabettir. Yeniden dirilmek için toprağa düşmektir. Yaşarken Allah ile beraberliği yakalayanlar için ölüm ruhun ten kafesinden kurtuluşu, Rabbine kavuşuşudur.
Dünya hayatı insanlara ölümü unutturmak üzere dizayn edilmiştir. Bize düşen görev onu hep hatırda tutmaktır. Çünkü ölüme ayarlı olan hayatlar anlamlıdır. Tüm beklentilerini dünyaya bağlayanlar için ölüm başa gelen en büyük felakettir. Ölüm gerçeğinin rahatsızlık verdiği kişilerin yaşamlarında ciddi problemler vardır. Ölümü hayatlarında öldürmek isteyenlerin hepsi hüsrana uğramışlardır.
Gündemlerinde ölüm olanların hayatlarında zulüm olmaz. Günahlar onların yaşamlarında yer bulamaz. Çünkü ölüm günahlara karşı en etkili dezenfektandır. Hırslarımızı yenmek, öfkelerimizi frenlemek, şehvetlerimizi dizginlemek, arzularımızı kontrol etmek için ölüme ihtiyacımız var.
Ölümün bizi ne zaman, nerede ve hangi konumda beklediğini bilemiyoruz. Zaman ve yer olmasa da ölümü karşılayacağımız konumumuzu bilme ve belirleme imkânımız var. Güzel ölmeyi becermek elimizde. Bunun yolunu bilmek ve bulmak görevimiz. Hayatta başarılı olmanın, mutlu olmanın, kazanmanın yollarını emek verip öğrendiğimiz gibi temiz, onurlu, özel ve güzel bir ölümün nasıl gerçekleşeceğini de mutlaka öğrenmemiz lazım. Zira ölümün şekli bir tercih konusudur. Peygamberimizin “Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz, nasıl ölürseniz öyle dirilirsiniz.” Hadisi bunu ifade eder. Son nefesteki manevî hâlimizin en büyük habercisi, şu anki nefeslerimizi nasıl kullandığımızdır. Öyleyse bu fani âleme güzel veda edebilmek için, alıp verdiğimiz her nefesin, son nefese hazırlık mahiyeti taşıması gerekir. Zira: “Kişi yaşadığı hâl üzere ölür ve öldüğü hâl üzere dirilir.” (Feyzü’l-Kadîr Şerhu’l-Câmii’s-Sağîr, V, 663) Yani dünya hayatında yaşadığımız ibadet, muamelât ve ahlâk ile alıp verdiğimiz bütün nefeslerin manevî keyfiyeti, son nefesimizin pusulasıdır. Aynı zamanda ahiretteki hâlimizin bu dünyadaki tercümanıdır.
“Ey iman edenler, Allah’tan nasıl korkup sakınmak gerekiyorsa öylece korkun-sakının ve siz ancak Müslüman olmaktan başka (bir hal ve tutum üzerinde) ölmeyin.” (Ali imran -102) buyuruyor Rabbimiz. Nasıl ölmek istediğimize biz karar veriyoruz. Hangi ölümü tercih ettiklerini belirleyenler yaşam tarzlarını da netleştirmiş oluyorlar. İmanla ya da imansız gitmek bizim tercihimiz. Ölmeden önce Allah’ın dini ile hayat bulanlar ölümleri ile de o diriliklerini devam ettirirler. Vahyin nuruna kapalı yaşayanların iman diye bir dertleri yoktur, onlar hayatta iken de zaten ölülerden sayılır.
Ölümle sürekli sıcak temas halinde olmamız gerekiyor. Soğuk duş etkisi yapsa da sürekli ölüme dokunmamız, onunla beraber yaşamamız lazım. Zira müptela olduğumuz arzularımız, alışık olduğumuz konforumuz, savurganlığımız, lüksümüz, savrulmalarımıza karşı tutunabileceğimiz en sağlam kulp ölümdür. Hz. Aişe anamızın kalbinin katılığından şikâyet eden bir hanıma tavsiyesi; “Ölümü çok hatırla, kalbin yumuşar.” olmuştur. Hayatın yalpalamalarına karşı direniş ve diriliş ancak ölümle iletişimin güzel ve güçlü tutulması ile sağlanabilir. Yaşama tutkulu, ölüme uzak duranlar hayatlarındaki dalgalanmalarda kolay kaybolurlar.
Sıkıntıların büyüklerinden biri de ölümü kanıksamamızdır. Ölümden ürpermemek, üzerinde durulmaya değmeyen sıradan bir olgu olarak görmek kalbin ölü olduğuna işarettir. Başka işlerdeki yoğunluğumuz ve yorgunluğumuzdan ölümü anmaya ve anlamaya vaktimiz kalmıyor. Ölenleri gönderdiğimiz gibi ölümü de göndermişiz hayatımızdan. Dostlarımızın dünyaya kapanan gözleri biz yaşayanların gözlerini açmıyor. Ölüm günlerini hayatımızdan silmek istercesine doğum günlerini kutluyoruz. Ağaran saçımız, kırışan alnımız, yükselen kolestrolümüz, hipertansiyonumuz, azan romatizmamız, tıkanan damarlarımız ölüm sinyalleri gönderiyor lakin duymak ve bilmek rahatımızı kaçırıyor. Ölüm meleği herkese randevusuz gelecek. Her an sürpriz yapabilir bize de. Kimse kefeni kendisine yakıştırmıyor. Herkes kendisi için daha erken diyor. Gündemimizde ölüme yer yok ama Azrail kimseden randevu almıyor, işlerinin bitmesini beklemiyor.
Unutmayalım, ölümü hesap etmeyenler onurlu ve özgür bir hayat yaşayamazlar. Kaliteli ölüm için hayatı kaliteli yaşamak lazım. Ölenlerimize ağıt yakmayı değil, onlardan öğüt almayı becermemiz gerekiyor. Bize nasihat et ey Allah’ın Resulü diyen Hz. Ömer’e “Öğüt verici olarak Ölüm sana yeter Ey Ömer” buyuran Peygamberimizin sözünden başka söze ihtiyaç yok aslında.
Elbette ölüm bizim de kapımızı çalacak. Ölüm sonramız bayram mı olacak, hüsran mı olacak? asıl ona odaklanmak gerekiyor. Şunu bilmeliyiz ki İslamsız geçen günlerimiz yaşarken öldürdüğümüz ömrümüzdür. Kur’ansız, zikirsiz evler kabristan hükmündedir. Duasız, duyarsız yürekler haraptır. Allah’ın kitabını ölüler kitabı haline getirenler Allah katında yaşayan ölüler sayılır.
Ölümü hep başkaları için konuşurken biraz da kendi ölümümüz ile meşgul olmalı, musalladaki tabutta biz olduğumuzu hesap edip biraz da kendimizi düşünmeliyiz. Zira Allah Resulü s.a.v. buyuruyor: “Akıllı kimse kendini sorguya çeken ve ölümden sonrası için çalışandır.” (Tirmizi)
Cumanın hayrı ve bereketi üzerimize olsun öğretmenim. Allahım ömrün de ölümün de en güzelini nasip eylesin
Değerli Hocam ölümü, çok güzel izâh etmişsiniz. Bu manada elinize ve kaleminize sağlık
Allah.. yolunuzu, yüreğinizi, gönlünüzü, güzel insanlara çıkarsın.. hayırlı bereketli feyizli cumalarınız olsun hocam..
Eyvallah Mustafa Hocam. Müstefit olduk. Allah Razı olsun. Cumamız bizlere ve İslam alemine hayırlar getirsin inşallah
Allah razı olsun hocam. Rabbim cümle ümmeti Muhammed e (SAV) iman ile kuran ile son nefesimizi vermeyi nasip etsin inşallah.
Allah razı olsun değerli kardeşim.
Herzaman ki gibi anlatımınız mükemmel hocam Hayırlı Cumalar Saygılarımla
Sıkıntıların büyüklerinden biri de ölümü kanıksamamızdır. Ölümden ürpermemek, üzerinde durulmaya değmeyen sıradan bir olgu olarak görmek kalbin ölü olduğuna işarettir.
Gündemlerinde ölüm olanların hayatlarında zulüm olmaz. Günahlar onların yaşamlarında yer bulamaz. Çünkü ölüm günahlara karşı en etkili dezenfektandır. Hırslarımızı yenmek, öfkelerimizi frenlemek, şehvetlerimizi dizginlemek, arzularımızı kontrol etmek için ölüme ihtiyacımız var. Ne kadar doğru ve ne kadar mükemmel tespitler.
Kaleminize kuvvet değerli hocam. Yazılarınızı takip ediyor ve istifade ediyoruz. Bu yazınız da çok düşündürücü ve uyarıcı.