Sorumluluğunun bilincinde olmak, sorunlarının üstesinden gelmenin ön şartıdır.
İnsanlar, yapması ve söylemesi gerekip de yapmadıkları ve söylemediklerinden. Yapmaması ve söylememesi gerekip de yaptıkları ve söylediklerinden Allah katında da insanlar katında da sorumludurlar. Sorumluluk bilinci insanı erdemli yapan en hassas meziyet, diğer varlıklardan ayıran en üstün vasıftır.
Sorumluluk, kişinin üzerine aldığı her şeyden hesap vermeye hazır olması demektir. Sorumluluk almış insan, hesap verme bilinci ile hareket eder. kendi bilincinin, gücünün ve kendi eyleminin sınırları içinde olaya sahip çıkar. Sorumluluk bilinci, kişinin olgunlaşma sürecinde, nerede olduğunun en iyi göstergesidir. İnsan, bir şeyi yapmaya karar verdi mi, sonuna kadar gitmeli, ama yaptığı her şeyden sorumlu olduğunu unutmamalıdır. Bir insanın, kararlarının sorumluluğunu kabul etmesi demek, o kararların arkasında durmaya, hesabını vermeye, o uğurda ölmeye de hazır olması demektir. Ölüm bilincine sahip insan, yaptığı her şeyin hesabını verme şuuruyla yaşamalıdır. Müslümanı yaratılış amacından saptırmaya çalışan düşünceler işe sorumluluk ve ahiret, yani hesap verme itikadını yıkma mücadelesi ile işe başlarlar. Onu başardıktan sonra gerisi kolaydır. Yaptıklarının hesabını vereceği bilinci ortadan kalkan insan, artık şeytanın her dediğini yapmaya müsait hale gelmiş insandır.
Her türlü sorumluluk ve ahlâkî yükümlülüğün temeli, insandaki, bilgi, akıl ve iman kabiliyetidir. İnsana irade ve seçme hürriyeti verilmiş, “insana Peygamber” ve “kitap”larla, iyi ile kötü, doğru ile yanlış da gösterilmiş olunca, onun yaptıklarından sorumlu olması kadar tabiî bir şey olamaz. Dolayısıyla, insanın her işine, sorumluluk duygusu yön vermelidir. Sorumluluk insanın ne yapacağını belirlediği gibi, yaptığının iyi ve kötü sonuçlarına katlanmasını da zorunlu kılar.
İnsanın karşılaştığı Bütün kötülük, yanlışlık ve gerginliklerin kaynağı, sorumluluğunda olan gerçeklere karşı duyarsızlık ve saygısızlık göstermesidir. Bu durum kişileri yaşantısında çevresi ile çeliştirirken kendisi ile de barışık olmasını engeller. İç rahatlığı ve vicdan huzurundan mahrum kalmasına neden olur. Dünyada huzur bulamazken, ahiretini de berbat etmiş, Allah’ın lütfettiği ömrü gafleti ile telef etmiş olur.
Kişinin hakkaniyet içinde davranıp davranmadığını ancak, dejenere olmamış beyin, kalp ve vicdan bilebilir. Çünkü kaçılamayacak en büyük otoritelerden biri, kişinin bizzat kendi vicdanıdır. Onun için “vicdanına danış” ifadesi darb-ı mesel olmuştur. Zira insan ne yaparsa yapsın vicdanını yanıltamaz, aldatamaz. Yapılan bir işten kişi kendisi ile baş başa kaldığında vicdanı huzur buluyor, mutlu oluyor ise o iş doğru yapmıştır. Huzursuz oluyor, azap duyuyor ise o iş yanlıştır. Dini yönde de yapılması günah olan bir şey yapılmıştır.
Sorumluluk bilinci içinde davranan ve hesap vermeye hazır olan insanın; ‘o şunu dedi, bu şunu yaptı’ gibi şeylerle harcayacak zamanı yoktur. O, hep doğruyu yapmaya programlı, hakkın ve hakikatin yanında olmaya gönüllüdür. Yerini güce ve menfaate göre değil hakka ve doğruya göre belirler, yalnız da olsa hakkın ve haklının yanında olmayı hayatının vazgeçilmez doğrusu olarak kabul eder.
İnsanlara karşı sorumluluk makamında olanların bu konuda çok daha hassas olmaları zarurettir. Görevlerini sorumluluk hassasiyeti içinde yapma gayretinde olmayanların sonu felakettir. Kul hakkı Allah’ın hak sahibi ile helalleşmeden göz yummadığı, affetmediği çok büyük bir yüktür. İnsanların haklarını elinden almak, adaletli davranmamak, işlerinde zorluk çıkarmak insanı hem bu dünyada, hem de ahirette rezil olmaya götüren en tehlikeli tercihtir. Kıyamet günü Hak sahipleri haklarını almadan haksızlık yapanın hesabı tamamlanmaz. Haklar haksızlık yapanın sevaplarından ödenerek karşılanamaz ise hak sahibinin günahından, hakkı kadar alınıp haksızlık yapana yüklenir. Haksızlık yapanın sermayesi tükenmekle kalmaz bir de eksi bakiyelerin sorumlusu olarak hesabın altında kalmaktan kurtulamaz. Bu durumu Hz. Peygamberimiz servet sahibi iken borçlarının ve alacaklarının hesabını yapmayıp sonunda iflas eden tüccar örneği ile anlatır ve çaresi bulunamayan gerçek MÜFLİS i bu şekilde tanımlar.
İnsanın her işine, sorumluluk ve hesap verme duygusu yön vermelidir. Sorumluluk, insanın ne yapacağını belirlediği gibi, yaptığının iyi ve kötü sonuçlarına katlanmasını da zorunlu kılar. Bu anlayış ve yaklaşım, insanı insan kılan birinci özelliktir. Kişi, kendini ve sorumluluklarını hesaba katmalıdır. Mesuliyet duygusu, Hem Rabbimize, hem kullarına verilen sözlere riayeti gerektirir. İnsan kendi sözüne değer verip gereğini yapmazsa, başkası, ne o söze, ne de sahibine değer verir. Sözünde durmak insanı insan yapar. hem insanlar katında hem de Rabbimiz katında sahibine değer ve kıymet katar.
Sorumluluk şuuru ile ölüm ve sonrası hesap bilincine sahip olarak “verimli bir hayat” yaşayabilenler her iki âlemde huzura kavuşurlar. Allah’ın rahmetini ve Cenneti hak eden de onlar olurlar.
Rabbimizin, Müslümanlar olarak hepimizi, ölüm, hesap ve sorumluluk bilinci ile ömür süren, bu yaşantının sonucu vaad edilen dünya ve ahiret nimetlerine kavuşan bahtiyar kulları arasına katması temenni ve duası ile…