Biz Müslümanlar tevhid ehli olduğumuz gibi vahdet ehli de olmalıyız. Bu çok da zor değildir, bilakis sadece nefs muhasebesi yaparak bize yakışmayan niyetlerimizi ıslah etmek kadar kolaydır. İster farz isterse sünnet hükmünde olsun, bütün ibadetlerde niyet edilir. Namaza, oruca başlarken, zekât verirken, haccın rükünlerini eda ederken hep “Niyet ettim Allah rızası için” diye kalbimizle ve dilimizle önce niyet ederiz. Zira niyetsiz ibadet olmaz. O halde; Allah’a doğrudan yaptığımız ibadetlerimizden önce niyet ettiğimiz gibi, hep birlikte Allah’a kulluğun insan ilişkileri kapsamındaki görevlerimizden biri olan kardeşliğimiz için de yatağımızdan kalktığımız gibi güne şöyle bir niyet ederek başlayalım.
Niyet ettim Allah rızası için bugün tüm Müslümanları kardeşim bilmeye!
Niyet ettim Allah rızası için bugün her Müslüman kardeşime güler yüzlü olmaya!
Niyet ettim Allah rızası için bugün her Müslüman kardeşime yumuşak sözlü olmaya!
Niyet ettim Allah rızası için bugün hiçbir Müslüman kardeşimin kalbini kırmamaya!
Niyet ettim Allah rızası için bugün hiçbir Müslüman kardeşime kibirli davranmamaya!
Niyet ettim Allah rızası için bugün hiçbir Müslüman kardeşime hased etmemeye!
Niyet ettim, Allah rızası için bugün kardeşliğimize zarar verecek hiçbir iş yapmamaya!
Niyet ettim Allah rızası için bugün her Müslüman kardeşime samimi davranmaya!
Ve “Allahu Ekber” diyerek çıkalım yuvamızdan, koyulalım Dosdoğru Yol’a. Bakalım niyetlerimizle amellerimiz bir olarak akşam eve dönebilecek, niyetimize göre davranmış olmanın huzuruyla uyuyabilecek miyiz? Rasulullah (sav): “-Ameller niyetlere göredir.” (Buharî Bed’ü’l-Vahy 1) buyuruyor. Niyetimiz hayır/lı olursa akıbetimiz de hayır/lı olacaktır, bundan hiç şüphemiz olmasın! Çünkü biz, külümüze üflediğimizde altından çıkacak, bizi ayrıştırmak için yapılan bütün hain planları boşa çıkaracak olan iman gücüne ve bu güçle birbirimize kenetlenerek yeniden tesis edeceğimiz iman kardeşliğinin imkanına sahibiz. Rasulullah (sav)’in “-Birbirinizden nefret etmeyiniz, birbirinize hased etmeyiniz, birbirinize sırt çevirmeyiniz. Ey Allah’ın kulları! Kardeş olunuz!” (Buharî Edeb 62) hadisini de çok iyi biliyor ve idrak ediyoruz.
Niyetlerimizi ıslah ettikten sonra atmamız gereken ikinci adım ise nefret, hased, sırt çevirme vb. kardeşliğimizi bozan davranışlar yapmış, yani maddi-manevi birbirimizin kul hakkına girmişsek, hepimiz birbirimiz için yepyeni bir sayfa açmalı, yani birbirimizle samimi biçimde helalleşmeliyiz. Şimdi bu konuda zirve noktasına ulaşmış bir büyük Sahabiyi ortaya koyduğu muazzam davranışı örnek alabilmek için Asr-ı Saadet’e gidelim.
Maddi sıkıntıların yaşandığı bir zamanda Rasulullah (sav) çıkılması kaçınılmaz olan Tebük harekâtı için yardım seferberliği ilan etmişti. Hz. Ebu Bekr-i Sıddık (r) tüm servetini, Hz. Ömer (r) servetinin yarısını, kimi bir çuval hurma, kimi birkaç giysi, kimi de un vb. gıdalar getirerek orduyu donatmak için didinmişlerdi. Hz. Osman (r) ise yüzlerce deve bağışlamıştı. Bağış yapamayacak, hatta kendisi bağışa muhtaç durumda olan, bugünkü deyimle yoksulluk sınırının da altında yaşayan, Kur’an’da “zorluk zamanı” (saatü’l-üsra) diye söz geçtiği için (9/Tevbe-117) “Zorluk Gazvesi” (Gazvetü’l-Üsra) diye anılan bu sefere katılmayı çok arzu ettikleri halde madden ve bedenen imkânsızlıklarından dolayı katılamayanlar da vardı. Bu gariplerden biri de Ensar’dan Hz. Ulbe b. Zeyd (r) idi. Bu Sahabi, “-Bu uğurda infak edecekleri bir şey bulamadıklarından dolayı üzüntüden gözleri yaş döke döke geri dönen kimselere de bir sorumluluk yoktur.” (9/Tevbe-92) ayetinde kastedilen ve İslam Tarihi’ne “Çok Ağlayanlar” (Bekkâîn) diye geçen yedi Sahabiden de biriydi... Tebük Seferi’ne katılmak için can atan ancak fakirliklerinden dolayı binek bulamayan yedi Sahabi Rasulullah (sav)’e gidip sefere katılmak istediklerini, bunun için kendilerine de dönüşümlü dahi olsa binebilecekleri bir hayvan bulmasını arz etmişlerdi. Rasulullah (sav) ise üzülerek binek temin edemediğini söylemişti. Sahabiler çok üzülmüş ve Rasulullah (sav)’in huzurundan çok ağlayarak ayrılmışlardı. Bu sebeple bu Sahabilere “çok ağlayanlar” anlamında “Bekkâîn” denilmişti. (Bu yedi Sahabinin adları için Bk. İsmail Lütfi Çakan, “Bekkâîn” Mad. TDV. İslam Ansiklopedisi, İstanbul: 1992, c. 5, s. 363) Hz. Ulbe (r)’ın boynu bükülmüş, gariplik içinde ağlaya ağlaya evine gelip namaz kıldıktan sonra Rabbine mealen şöyle seslenmişti;
“Allah’ım! Cihad emredip fedakârlık istedin. Ama görüyorsun üstümdekinden başka bir giyeceğim de yok, infak edecek bir lokma yiyeceğim de! Herkes infak ediyor, benimse Rasulullah (sav)’e destek olamadığım için içim yanıyor. Binecek hayvanım yok ki gidip şehid olayım. Çünkü (gidiş-dönüş 1650 km. yolu] yaya gidemeyecek kadar zayıfım. Cihad edemiyorum bari cihada çıkanlara bir yardımım olsun istiyorum. Ama yok! Ben ne yapacağım Allah’ım!”
Sahabi görüldüğü gibi toplanan yardımlara muhtaç biridir. Ancak “Allahım toplanan yardımdan bana bir hisse düşmedi!” dememiş; bilakis yardım alamadığı için değil, yardım yapamadığı için yanmış, ama Rasulullah (sav)’in başlattığı yardım seferberliğine “en büyük” yardımı da o yaparak katılmaktan da geri kalmamıştı. Bu en büyük yardımın ne olduğunu kendisinden dinleyelim şimdi.
“Allah’ım! Malım yok, bedenim de güçsüz. Ama şehid dahi olsa bir kimse kul hakkından kurtuluş yok, biliyorum. Senin için cihada çıkan şu mücahidlerden her kim geçmişte bana vurarak vücuduma eziyet etmiş veya alay ya da hakaret ederek onurumu kırmış ve kul hakkıma girmişse, ben de sadaka olarak onların üzerindeki kul haklarımın hepsini onlara helal ediyorum. Olmayan malım yerine kul hakkı olarak alacaklarımı bağışlıyorum!”
Rabbine halini arz ettikten sonra da uyuyakalmıştı. Sabah Mescid’de Rasulullah (sav) Sahabilerden birini çağırıp, “-Bu gece kul haklarını, onurunu sadaka olarak dağıtan adam kimdir?” diye o Sahabinin kim olduğunu arayıp bulmasını emretmişti. Demek ki; Hz. Cebrail (as) gelerek durumu anlatmış, lakin onun Hz. Ulbe (r) olduğunu söylememişti. Hz. Ulbe (r) ise durumun vahiyle bildirildiğini ve gizlenemeyeceğini anlamış, hemen Rasulullah (sav)’in yanına giderek; “-Beni emretmişsiniz ya Rasulallah. Onurunu sadaka diye bağışlayan kimdir diye aradığınız kişi benim.” Bunun üzerine Rasulullah (sav) de ona; “-Allah sadakanı kabul etti!” buyurmuştu. [İbn Hacer el-Askalânî el-İsabe fî Temyizi’s-Sahabe, (Paragraf No: 5673), Adil Ahmed Abdü’l-Mevcud ve Ali Muhammed Muavviz (thk.), Beyrut: Daru’l-Kütübi’l-İlmiye Yay. 1415/1995, c. 4, s. 449-450]
Bir insanın aşağılanma, kullanılma, onurunun kırılması gibi hallerden dolayı hakkını bunları yapanlara helal etmesi hiç kolay değildir. Ama Allah’ın rızasını kazanmayı en büyük gaye edinenler için hiç kolay olmayan bu türden hakları bağışlamak da yapılamayacak bir iş değildir. Hz. Ulbe b. Zeyd (r) işte bu davranışıyla bize asırlar öncesinden örnek olmuş bir yüce şahsiyettir. Herkesin bağışlanmayı ümit ettiği bir günahı, kusuru, hatası muhakkak vardır. Biz din kardeşlerimize gönlümüzde yepyeni bir sayfa açalım ki, Rabbimiz de bize amel defterimizde yepyeni bir sayfa açsın. Bağışlayalım ki bağışlanalım. (Bkz. İrfan BAYIN, Kur’an ve Sünnet’in Gölgesinde, Batman: Yafes Yay. 2021, s. 393-420)
Tüm Müslümanları kardeş kabul ederek, gönül kapılarımızı açarak onlara gönlümüzde yer verirsek, Müslüman kardeşlerimizin gönül kapılarını açar, yani fetheder onların gönüllerine girebilmeyi başarabilirsek eğer, işte o zaman adına ister “İslam Birliği” diyelim, isterse “Müslümanların Birliği” (Vahdet-i Müslimin) diyelim, yepyeni bir dünya kurulacaktır. Bu kardeşlik ve vahdet bilincini kuşanırsak eğer, işte o zaman bir sevk-i ilahî ile bize yüklenen İslam’ın bayraktarlığı vazifemize devam edebilecek, Fatih Sultan Mehmed ve Uluabatlı Hasan gibi fetih ordusu neferlerinin Rasulullah (sav)’in övgüsüne mazhar oldukları gibi, biz de nice fetihler yaparak aynı övgüye nail olabileceğiz. Yeter ki Rasulullah (sav)’in en önemli ilkelerinden birinin gönüllerin fethi olduğunu asla hatırımızdan çıkarmayalım! Ne diyor “şu bizim” Yunus Emre;
Ben gelmedim davi için,
Benim işim sevi için,
Dost’un evi gönüllerdir,
Gönüller yapmaya geldim!
İletişim: http://www.irfanbayin.com.tr/
Allah razı olsun hocam rabbim sahabe hayatını şiar edinen salih kurlarının arasına gire bilmeyi cümlemize nasip etsin birlik ve beraberliğimize vesiyle olsun inşallah
Amin inşaallah Değerli Mevlüt Bey Ağabeyim. Allah sizden de razı olsun çok teşekkür ederim
Sadece "Niyet ettim Allah rızası için kardeşimin kalbini kirmayacagım"sözünü tutabilsek çok şeyi halledeceğiz inşaallah
Kesinlikle Üstadım. Ama bazen küçük bir dokunuş bekleriz ya. Belki bu yazımız ve bu naklettiğiniz cümle de adım atmak için küçük bir dokunuş bekleyen okurlarımıza teşvik olur. Teşekkür ediyorum
Allah razı olsun istifade ettiğimiz güzel bir yazı. İnşallah başta bizler olmak üzere yakın çevremizde, Karabük te ve Türkiye de Allah rızası için evden çıkıp gün boyu Allah rızasını gözeten işler yapıp eve huzur ile evine dönen insanların sayısı çoğalır. Birbirini Allah rızası için seven insanların giriştiği işte bereket olur. İşlerimizde bereket olması dua ve temennisiyle...
Değerli Mehmet Ali Bey. İnşaallah evimizde de akraba ilişkilerimizde de Karabük'ümüzde de Ülkemizde, alem-i İslam'da da bu bilinç ve helalleşme yaklaşımı birgün mutlaka kendini hissettirir ve Allah'ın huzuruna birbirinden davalı olan din kardeşleri olarak kimse çıkmaz. Tevbe şartıyla Rabbim kendine karşı işlediğimiz kusurları da af eder ve cennete nail oluruz. İlginiz ve güzel dilekleriniz için çok teşekkür ediyorum sağolun varolun Allah razı olsun
Değerlendirmelerinize aynen katılıyorum ve niyetiniz niyetimiz olsun duasıyla yazınızı uygun gördüğüm gruplarından müsaadenizle paylaşıyorum bâri katkımız olsun emeğinize vesselam.
Saygıdeğer Numan Bey teveccüh ve dilekleriniz için de paylaşmaya değer gördüğünüz için de bir köşe yazısı için izin gerekmediği halde paylaşım için izin isteyecek kadar hassas ve nazik duruşunuz için de en kalbi dua ve duygularımla hürmet ve şükranlarımı arz ederim. Sağolun varolun Allah razı olsun
Allah razı olsun hocam, çok güzel bir konuya temas ettiniz. İnşallah bütün Müslüman lar böyle bir ruha sahip olur.
Amin inşaallah Değerli İsmail Bey. Yürekten katılıyorum. Allah sizden de razı olsun çok teşekkür ederim
Hocam Allah razi olsun inşaallah
Amin Kıymetli Hocam Allah sizden de razı olsun çok teşekkür ederim
Kıymetli hocam Allah razı olsun. Allah sağlık afiyet versin. Allah bizlere ve tüm insanlığa güzel düşünmeyi güzel işler yapmayı nesip etsin. Allah birlik ve beraberlik içinde kardeşçe yaşamayı nasip etsin. Selam ve dua ile..
Kıymetli Müdürüm duanıza yürekten Amin diyorum. Bizim de dileğimiz sizin dilekleriniz ile aynıdır. Allah sizden de razı olsun çok teşekkür ederim
Değerli İrfan Hocam. yüreğinize sağlık. çok önemli ve nalamlı bir konuyu çok veciz şekilde izah etmişsiniz. okuyanlar mutlaka çok istifade edecek, pek çoğunun konuya bakış açılarını değiştirecektir
Estağfirullah Saygıdeğer Mustafa Çelenli Bey Hocam. Yazı anlamlı, fakat fakir kaleme aldığı için değil, bu anlamlı davranışı ile 15 Asır sonra bizlere ışık Tutan SAHABE'nin faziletşnden dolayı. Teveccühünüz için Zat-ı Alinize hürmet ve muhabbetle teşekkürlerimi arz ederim.
Eyvallah üstadım. Niyet hayır olunca akıbette hayır olur Allah'ın izniyle. Vesselam
Amin inşaallah Saygıdeğer Müdürüm. Rabbim niyetimizi de akınetimizi de hayr eylesin. Çok teşekkür ediyorum
Satır satır okudum çok ihtiyacımız olan bir konuya temas etmişsiniz kiymetli hocam Allah sizden razı olsun Aziz kardeşim
Estağfirullah Kıymetli Hocam. Aziz Dostum. Amin Allah sizden de razı olsun çok teşekkür ederim