Bismillâhirrahmânirrahîm. Allah’a hamd, Rasûlullah’a salât ederek Siz Saygıdeğer Okurlarımı Allah’ın selâmı, rahmeti ve bereketiyle selâmlıyorum. Cumanız mübarek olsun...
Büyük davalar peşinde koştuğumuz iddiasındayız. “Emperyalizmi yok etmek, yeryüzüne İslâm’ı hâkim kılmak vs.” Böyle bir davamız olduğu için elbette Allah’a şükürler olsun. Ancak Rasûlullah (sav); “-Kıyamet günü kulun hesaba çekileceği ilk ameli namazıdır. Namazı düzgünse işi iyi gider, kazançlı çıkar. Namazı düzgün değilse kaybeder, zararlı çıkar. Farzları eksik çıkarsa Allah; ‘-Kulumun nafile namazlarına bakınız?’ der. Farzların eksiği nafilelerle tamamlanır. Sonra diğer amellerinden hesaba çekilir.” (Nesai Salât 9) buyurmuştur. Öyleyse “en büyük davamız/idealimiz” namaz olmalı değil miydi aslında? “İslâm’ı hâkim kılma davası olanın namaz derdi olmaz!” denebilir. Peki, namazlarımız Allah’ın istediği kıvamda mı? Şimdi namazımızın kalitesini mukayese edebileceğimiz bir örnek arz edeceğim, bakalım bizimki de namaz mıymış?
Hz. Urve b. Zübeyr (rh.a); Hz. Ebû Bekr-i Sıddık (r)’ın torunu, cennetle müjdelenmiş on kişiden (aşere-i mübeşşere) Hz. Zübeyr b. Avvâm (r)’ın oğludur. Babasının Rasûlullah (sav)’in halaoğlu olması hasebiyle Rasûlullah (sav)’in yeğenidir. Hz. Âişe (r) de teyzesidir. Rasûlullah (sav)’in vefatından sonra doğduğundan (23/643) Sahâbî olmayıp Tâbiûndandır. Kendisini ilim ve ibadete vermiş, zühd sahibidir. Zaten biz de ‘örnek namaz, örnek insan işte böyle olur!’ dedirten bir anısıyla konu edindik onu.
Hz. Urve b. Zübeyr (rh.a)’ın bacağı kangren olur ve kalçasıyla diz kapağı arasındaki bir noktadan kesilmesinden başka çare yoktur. Acıyı hissetmemesi için bayıltmaları gerektiğini söyleyen hekimlerle arasındaki konuşmaya bakalım şimdi…
-Ne kadar baygın kalacağım?
-Tesirli bir ilaçla bayıltacağımız için üç günden önce ayılamazsınız.
-Kabul etmiyorum! Ne yapacaksanız bayıltmadan yapın!
-Ama acıya dayanamazsınız, olacak şey değil! Bayıltmamız lazım. Bu itirazınız niye?
-Üç gün baygın yatacağım, on beş vakit namazdan, yani üç gün Rabbimden uzak kalacağım öyle mi? Ben o acıya katlanırım, ama Rabbimden uzak üç gün yaşamaya katlanamam! Bu mümkün değil!
Hekimlere ameliyatın süresini sorar, bugünün zaman ölçülerine göre yirmi dk. kadar süreceğini söylerler. Hekimler ısrar ettikçe o da ısrarla narkozu reddeder, sadece şu şartla ameliyatı kabul eder;
-Bir kütük getirin! Vakit girince oturarak namaz kılayım. Kıraati uzun tutarım, ben namazdayken siz de kesersiniz bacağımı! (Sandalyede hangi şartlarda namaz kılındığı da sanırım anlaşılıyor!)
İtirazlar fayda etmez, dediğini yaparlar. Kütük getirilir. Ezan okunur, Rabbinden dayanma gücü ister ve namaza durur. Tam da Allah’ın; “-Ey iman edenler! Sabır ve namazla yardım dileyin!” (2/Bakara-153) buyurduğu gibi yapar. Secdelerden sonra ayağa kalkmaz, 2. rekâttan itibaren namazı kütüğe oturarak kılar. Namazı uzun tutmuştur. Bu esnada ameliyat bitmiş, namazda bacağı kesilmiş, fakat o hala namaza devam etmektedir. Nihayet namazını bitirir. Selâm verdikten sonra bakar ki bacağı yok!
Bu kadarla bitmiyor. Fakat devamını anlatmadan burada biraz soluklanalım... “Kişi bayılmış veya bayıltılmışsa baygınlık süresince mes’ul değildir. Ameliyat için bayıltma da caizdir. Ayılınca baygınken geçen namazları kaza eder.” denebilir. Doğru! Fakat bunu biz biliyoruz da peygamberlerden sonra tüm zamanların en şerefli on adamından biri babası, diğeri dedesi olmak üzere ikisinin akrabası bir büyük zat bizim bildiklerimizi elbette biliyordur! Ama mesele iman meselesi! İmanın verdiği aşk meselesi!
Sonra ne mi oldu? İnsanın testereyle bacağı kesilince namazda bile olsa “Ahh!” diye bağırmaz mı? Ama yook! Peki, bir bacağını yerde görünce ne demiş olabilir? En azından “Tek bacakla ne yaparım şimdi!” dediği zannedilmiş olabilir. Yok yok! Öyle de dememiş. Rabbine seslenerek bakınız ne demiş;
“-Ey Rabbim! Beni iki bacak iki kolla yaratmaya mecbur değildin. Sen ne cömertsin! Ne cömertsin ki iki kol, iki bacaktan sadece birini alıp üçünü bana bıraktın. Üstelik kendi hayattayken kopan ayağının kendinden önce cennete gitmesi kaç kişiye nasip olur! Sana şükürler olsun Rabbim!” diye dua etmiş...
Şimdi bana “Kendiniz böyle iki rekât namaz kılabildiniz mi hayatınızda? Kılamadıysanız ne diye yapmadığınız şeyi söylersiniz? Allah; ‘Niçin yapmadıklarınızı söylüyorsunuz?’ (61/Saff-2) demiyor mu?” diyen olabilir. Haklılar. Değil namazda ayağımı kesmek, kürdan batırsalar taa Fizan’a kadar kovalarım. (Tıpkı çocuklar namazda önümüzden geçince onları camiden kovaladığımız gibi!) Amma “En büyük davam/idealim Hz. Urve (rh.a) kalitesi ve kıvamında iki rekât namaz kılmaktır.” diyebiliyorsak; kürdan batınca namazımızı da bozsak, aklımıza dünya kadar dünya meşgalesi de gelse, değil mi ki en büyük idealimiz Hz. Urve (rh.a) gibi bir namaz kılmak; işte o zaman yetmiş yıl kıldığımız kılacağımız o düşük ayarlı namazlar bile o muhteşem iki rekâtlık namazın stajı sayılacaktır biiznillah!
Unutmayalım! Kim namazını ‘namaz’ kılarsa, namaz da onu insan kılar! Ne mutlu kıldığı namazı kendisini insan kılanlara!
İletişim: http://www.irfanbayin.com.tr
Allah'u Ekber!!
Aynen Muhterem Üstadım. İnsanın aklı duruyor.
Rabbim namazını NAMAZ kılanlardan eylesin Ömür de bir kerede olsa AMİN kıymetli hocam
Amin inşaallah Allah razı olsun Değerli Hocam. Çok teşekkür ediyorum sağolun varolun
Kim namazını ‘namaz’ kılarsa, namaz da onu insan kılar! Allah razı olsun İrfan hocam.
Amin inşaallah Saygıdeğer Hocam. Amin. Rabbim Zat-ı Alinizden de razı olsun. Çok teşekkür ediyorum sağolun varolun
Allah razı olsun üstadım. Duanız, duamızdır.
Amin inşaallah Değerli Müdürüm Allah sizden de razı olsun. Cümle dualarımızı Rabbim kabul eylesin. Salihlerin duası olsun inşaallah. Çok teşekkür ediyorum sağolun varolun