15 Temmuz Siyasi tarihimiz açısından çok büyük dersler çıkartılacak, yeni neslin din/dil/tarih şuuru almaları adına devletin, öğretmenlerin, velilerin, güne ve sürece şahit olanların gündemlerinden düşürmemeleri gereken sinsi bir yıkım ve işgal hareketidir.
İslam bu toplumun omurgası ve tarih yapıcı ruhudur. Düşmanlarımızın hep mücadelesi bu omurgayı tahrip etmek üzerine olmuştur. Bu tahribatın gerçekleşmesi adına tarihte farklı denemeleri olmuş ancak son raundda FETÖ denilen hain eli ile Müslüman topluma dindarlık kılıfı ile ifrat, sapıklık, din anlayışını sulandırmak, gayrı meşrulukları meşrulaştırmak şeklinde oluşmuştur.
Bu hain yapı kendilerine emanet edilen bu milletin evlatlarını kendi düşünce ve maşalığını yaptıkları Siyonizm ve emperyalizmin ölçüleriyle zehirlediler. Sahte İslami kimlik göstererek İslam’ın yasakladığı pek çok şeyi yaptılar ve mensuplarına yapılmasında sakınca olmadığı itikadını benimsettiler. Kurban bayramlarını kullandılar, topladıkları paraları ABD seçimlerinde sahiplerinin ve himaye edenlerinin menfaatleri için kullandılar. ÖYS, KPSS ve her türlü sınav sorularını çaldılar beyinlerini yıkadıkları insanları askeriye, emniyet, adalet, diğer devlet memuriyetleri ve üniversitelere yerleştirmek için binlerce gencin hayallerini yıktılar. Yani Müslüman kılığı ile İslam’a uymayan işler yaptılar. Dinin işlerine gelenini kullandılar ve bu samimi toplumu aldattılar. Siyonizm’e ve emperyalizm’e uşaklık yaptılar ve uşak yetiştirdiler. Ülkenin zeki gençlerini seçip devşirme yaptılar.
28 Şubat’la başlayan süreç onların sistemsel yapılanmasının önünü açtı, “irtica” maskesini kullanarak İslâmî omurgaya büyük darbe vuruldu. İslami Terör diye bir hayalet icat edildi, İslâm terörle özdeşleştirildi. Küresel sistem, İslâm’la değil, “terörle savaşıyoruz” diyerek, doğrudan İslâm’ı hedef almıyor görüntüsü ile, İslâmî oluşumları hedef alıyordu. Bu stratejinin adı, “İslâm’a Karşı İslâm” savaşıydı. Paralel din icad ederek İslam’ın içini boşaltmak, Müslüman görünümlü satılmış beyinler oluşturarak Siyonizme ve emperyalizme hizmetçi yetiştirmekti asıl gaye.
28 Şubat’ın aktörleri de “irticayla savaşıyoruz” diyerek bin yıl süreceğini söyledikleri postmodern bir darbe yaptılar. Küresel sistemin postmodern / sinsi yöntemlerle İslâm’la savaştığı bir süreçte, 28 Şubatçıların “irtica tehdidi” numarasıyla, toplumun kardeşliğinin, ülkenin birlik ve bütünlüğünün yegâne sigortası, toplumun en büyük ortak paydası, İslâmî kimlik ve duyarlıklar aşındırıldı; etnik kimlikler kaşındı.
28 Şubat postmodern darbesiyle, İslâmî kimliklerin ve söylemlerin hedef tahtasına konulması, Türkiye’yi dimdik ayakta tutan omurgayı yıprattı, tutkal’ı sulandırdı. Toplumda, İslâmî kesimler de dâhil hızlı bir sekülerleşme süreci başlatıldı: Kur’ân kursları, İmam Hatip Liseleri, İslâmî kimlik ve söylemler aşındırıldıkça, etnik bilinç ve kimlikler inanılmaz bir patlama yaşadı. Böylelikle hem PKK’nın teorik temelleri atılmış hem de ılımlı İslâm projesinin hizmetkârı FETÖ’nün önü alabildiğine açılmış oldu. Sonuçta canlı, diri bir görünüm arz eden, 1980’lerde ve 1990’larda zirve noktaya ulaşan İslâmî entelektüel yönelimler kurutuldu; kitap ve dergi yayıncılığına, toplumun islami kimlik duyarlılığına büyük darbe vuruldu.
Bu süreçte; Başbakanlık konutunda kanaat önderlerine verilen iftar yemeği, Düzmece Ali Kalkancı, Aczimendi, Müslüm Gündüz -Fadime senaryoları, Sincan Belediyesi tarafından düzenlenen Filistin'le dayanışma gecesi bahane edilerek Ankara sokaklarında Tanklar yürütüldü. Binlerce Kur'an kursu ile dini eğitime ağırlık veren dernek ve vakıf kapatıldı, MGV yöneticileri idamla yargılandı. 8 yıllık kesintisiz eğitim bahanesi ile İHL leri kapatıldı, Kur'an-ı Kerim'in 12 yaşından önce öğrenilmesi yasaklandı, Üniversitelerden ve okullardan İslami kimliklerinden dolayı binlerce akademisyen, öğretmen ve öğrenci atıldı. Başörtülü öğrencilere ikna odalarında başlarını açmaları için baskı yapıldı, okul önlerinde joplattırıldı. İBB Başkanı Recep Tayyib Erdoğan şiir okuduğu için hapse atıldı. Askeriyede kendisi ya da ailesi namaz kılıyor gerekçesi ile binlerce subay, astsubay ordudan ihraç edildi. Sermaye ve iş dünyası “yeşil sermaye” denilerek ayrıştırıldı ve dışlandı. Topyekün millet Müslüman–laik ayırımına tabi tutularak fişlendi
Fetullah Gülen, O günlerde boy gösterdiği televizyon programlarında Refah-Yol hükümeti için " Bugün Türkiye’yi idare edemeyenler, bu işi beceremedik, yüzümüze gözümüze bulaştırdık deyip çekip gitmeliler” “Birileri haksız yere laikliğe ve demokrasiye hücum ediyor.” “Askerler, bazı sivil kesimlerden daha demokrat.” İfadelerini kullanmış, Darbenin fetva eminliğine soyunarak, “Asker yanlış da yapsa MGK kararları ile sevap almıştır.” Sözleri ile darbenin bir ayağının bu hain zihniyet olduğunu deklare etmiş oldu.
Yargıtay Başsavcısı, Refah Partisinin kapatılması için Anayasa Mahkemesine dava açtı. Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Güven Erkaya: “İrtica PKK'dan daha büyük bir tehlikedir” dedi ve hedefte Müslümanların olduğunu ilan etti. Çevik Bir, “Postmodern darbe sadece irticaya karşı değil, biz onu aynı zamanda İsrail için yaptık” ifadesi ile darbenin hedef ve uzantılarını ifşa etti.
Erbakan Hoca’nın engin feraseti ile yakın vadede istedikleri emellerine ulaşamayan darbeciler “B planını” devreye soktular. 28 Şubat aktörlerinin elleriyle bütün bürokrasiye yerleştirdikleri FETÖ’cüler kullanılarak devleti içten çökertilmenin planına geçtiler. Köşe başlarını tutmuş olan yandaşları sayesinde her kurumda gittikçe sayıları artan bu teröristlerden kimse şüphe duymadı. Çünkü onlar da 28 Şubat’ta aşağılanan dindar kesimin sözde mensuplarıydı ve sözde mağdur rolündeydiler.
Yeterince güçlendiklerinde önce siyasi iradeyi tahakküm altına almayı denediler. Bunun için 2010 referandumunu kullandılar. Yurtdışındaki mensuplarını finanse ederek oy kullandırıp, “Ölülerinizi bile mezardan kaldırıp oy kullandırın” gibi sloganlarla referandumun getirdiği değişiklikleri sahiplenmiş göründüler. Asıl amaç siyasi iradeye başarının kendileri sayesinde kazanıldığını gösterip istediklerinin yapılmasını sağlamaktı. Bu, sürecin ikinci kırılma noktasıdır. Planlarını bozan ve öngörülemeyen en önemli bir diğer faktör Recep Tayyib Erdoğan’dı. Çünkü beklediklerinin aksine dönemin Başbakanı olan Erdoğan, milletin kendisine teslim ettiği emanete sahip çıkmış ve isteklerine boyun eğmemişti. Bu tarihten sonraki bütün süreç önlerindeki bu engeli kaldırmak üzerine planlandı. Recep Tayyip Erdoğan ya ortadan kaldırılmalı ya da itibarsızlaştırılmalıydı ki bu kadar emek boşa gitmesin!
MİT Müsteşarının yargılanmak istenmesi, Gezi kalkışması, 17-25 Aralık yargı darbesi, MİT tırları operasyonu, hep bu planın parçalarıdır. Hiçbiri başarılı olamayınca kendisinden çok emin olan darbeciler güzellikle olmuyorsa kanla olur diyerek 15 Temmuz’da kışladan çıktı ve malum süreç yaşandı. 28 şubatın sırrı 15 Temmuz’da aydınlandı.
15 Temmuz saldırısı ile çok sinsi ve son derece tehlikeli bir yol izlendi. Bir “cemaat” kiralandı ve ülkenin darbe ile işgal edilmesinde kullanıldı. İslâm’ı hayattan uzaklaştıracak ve küresel sisteme hizmet edecek “paralel din” icat etme ve böylece “İslâm’a Karşı İslâm Savaşı” stratejiyle İslâm’ın içerden çökertilmesi projesi devreye girdirildi. Bu saldırının hedefi, Türkiye’nin yeniden tarihî bir yürüyüşe soyunmasını önlemekti! Bunun için de yapılması gereken, nihâî olarak, bu toplumun, İslâmî bir ruhla yeniden tarih yapmasını imkânsızlaştırmak, yani İslâm’ı, İslâm’la vurmak ve Türkiye’de fosilleşmiş laiklerin / devşirmelerin / celladına âşık köle ruhlu tasmalı çekirgelerin önünü açmaktı!
Bütün bunlar planlanırken Allah’ın da bir hesabı olduğu gerçeği göz ardı edildi. Bu milletin genleri ve Allah’ın yardımına mazhar geçmişi ve yüreği düşünülmedi. Milletin vatan sevgisi ve feraseti hesap edilememişti. Bu vatanın evladı olan ve bu millet ile gönül bağı kurmayı beceren Erdoğan, 40 senede değil 40 dakikada bu milletten gönüllü bir ordu kurmayı başarabildi. Allah’ın yardımı, milletimizin hamiyetperverliği ve cesareti ile Hain bir kalkışmanın önüne geçilmiş oldu. Rahmetli Erbakan Hoca’nın hep söylediği “Bu milletin külüne üfleseniz altından iman çıkar.” Sözü 15 Temmuz’da cereyan etti. Şekli, görüntüsü, yaşayışı ne olursa olsun, söz konusu vatan olunca bu milletin bütün evlatlarının nasıl kükremiş aslan kesildikleri, herkese parmak ısırtacak, düşmanların uykusunu kaçıracak şekilde ortaya kondu. Ve kafalardaki şekle bakarak oluşan ön yargıları yerle bir etti.
FETÖ’nün ihanetiyle, İslâm’ın diriliş ve silkiniş gücünü, dolayısıyla özününü ve ruhunu yitirmesi, teslim alınmış ve tahrif edilmiş sahte din oluşturarak İslâm dünyasına dayatılması amaçlanıyordu. Hedeflerin En ürperticisi de FETÖ’nün Türkiye’ye yaptığı saldırıdan sonra kitleleri İslâm’dan uzaklaşmak, İslâm’ı temsil eden hem Ehl-i Sünnet’i hem de Ehl-i sünnet cemaatleri ve tarikatleri hedef tahtasına yatırmak, tüm İslami oluşumlara karşı toplumda bir antipati oluşturmak kolaylaşmış olacaktı. Geldiğimiz nokta itibariyle bu amaçlara ulaşılması konusunda başarılı olunduğu gözleniyor! İşte ürpertici olan nokta burası ve bunun henüz görülmemiş olması!
15 Temmuz darbe ve işgal girişimi başarıya ulaşsaydı, bu ülkenin nasıl paramparça edileceği, bize bel bağlayan, dua eden mazlumların umudunun nasıl söndürüleceği, zalimlerin zulmünün önüne geçilemeyeceğine inanılır hale gelecekti. Onun için 15 Temmuz direnişi, bir milattır: Emperyalistlere ve uşaklarına verilmiş tarihî ve destansı bir cevaptır. 15 Temmuz saldırısını, Türkiye’nin milletin, ümmetin, insanlığın ümidi haline gelen devlet olma temsiliyetinden ürken Batılılar (özellikle ABD, İngiltere, Fransa Almanya, İsrail, onların emrine giren Ortadoğu, vs.) tezgâhladı!
15 Temmuz’da uyanan ruh, bin yıldır tarih yazan bu coğrafyaya aslını hatırlattı; bir asır boyunca unutturulan bir damar yeniden hatırlandı. 15 Temmuz’da uyanan ruh, “Biz daha ölmedik” cümlesini şehitlerin kanlarıyla yazdı. Bir milletin dirilişine sebep olan bu ruh, görenleri şaşkına çevirdi. Şanlı bir direnişti, tarihin sayfalarına altın harflerle yazıldı. Bu şanlı direnişin ardından ise 15 Temmuz ruhunu nasıl diri tutarız telaşı başladı. Çünkü o ruh olmasaydı, o ruh işgalci teröristlere, hainlere karşı canı pahasına dimdik durmasaydı, bugün başka şeyler konuşuyor (veya hiç konuşamıyor) olacaktık. Anlaşıldı ki o ruhu diri tutmak tek şansımız.
Vatan, millet ve mukaddesat uğrunda, muhafaza ederken, mücadele ederken, darbelere direnirken mağduriyet yaşayan tüm kardeşlerimize sabır ve ecir temenni ediyor, şehadet makamına ulaşanları rahmet ve minnetle yad ediyorum. Mekanları Cennet olsun.
Hakkı ve hakikati yazan kalemize Rabbim güç versin. Rabbim sizden razı olsun.
Mustafa hocam Teşekkür ederim okudum O günleri tekrar hatırladım
Aynen hocam sizide ceza evine atmışlardı mehmet ceylan abiyle ceza evine ziyaretimize gelmiştir ama insanlar helede müslümanım diyen kardeşlerimiz bunları yaşamamış görmemişler hala ders çıkarmamışlar
Şehitlerimizin mekanları cennet olsun. Milletimizin başı sağ olsun. Bu asil millet tarih boyunca bu ve benzer çapulculara meydanı bırakmamış, Allah'ın izni ile bundan sonra da bırakmaz.
O günleri anlatırken bütün hatıraları canlandırdınız hocam. Allah bir daha bu millete o günleri yaşatmasın. Hain Fetö'nün ve hala ardından gidenlerin Allah belalarını versin.
Hak ile batılın mücadelesi yeryüzünde Harun ve Kabil arasında başlamıştır. Kıyamete kadar da devam edecektir. Daha beteri ahirette Hz. Adem ile Şeytan arasında nefsin de devreye girmesi ile başlamış olan nefsin ilahlık iddiasıdır. Zor olanda nefsi terbiye etmektir. Terbiyenin en kolay yolu iyi bir terbiye ustası bulup dersine çalısmak ve terbiyeciyenin rehberliğine itimat etmektir. Ehil terbiyecilerin engellendiği , işlerini yapmalarının zorlastirildiğı ortamlarda sahte terbiyeciler ortaya çıkar, feto gibi Adnan gibi sahte altınla gerçek altını ehli ayırt edebilir. Bunun içinde ilim gerekir. İlmide yasaklarsan 1876 dan başlayan süreçlerde olduğu gibi şu veya bu şekilde örtülü örtüsüz darbeler olur. 15 temmuz ne ilktir ne son olacaktır. Her zaman bu ve buna benzer teşebbusler olabilir. Ne mutlu kâmil bir terbiyeci bulup terbiye olmaya çalışanlara.
Allah razı olsun üstadım. İtikat ve din anlayışını tahrif ederek *uyumlu İslam* adı altında ucube bir sistemi kurup hayata geçirdiler. Vesselam.
Mustafa çelenli hocamı tebrik ediyorum çok doğru tesbitler yapmış 15 temmuz fetö darbe teşebbüsü esnasında şehit olanlara bu millet bu vatan minnettardır.Ruhları şad olsun