HİCRETİN 1440. YILI HATIRASINA
HZ. MUHAMMED (sav) HİCRET’TEN SONRA KURULAN İSLAM DEVLETİNİN İLK DEVLET BAŞKANIYDI.
Yüksek liderlik ve idarecilik kabiliyetlerine sahip olan Rasûlullah, her sözüne kayıtsız şartsız bağlanmaya hazır olan ashabını bir hükümdarlık anlayışıyla yönetmemiş, istişare yolundan ayrılmamıştı.
O; hakkında Allah’ın bir emri bulunmayan her hususta mutlaka ashabıyla görüşür, durumu onlarla müzakere ederdi. Mutlak hükümdarlık modelinden çok uzak olan bu tarzı, aynı zamanda bütün ümmetine sunduğu bir reçeteydi.
ONUN YÖNETİM MODELİNİN TEMEL ESASLARI
- Herkese eşit mesafede durmak (Adalet)
- Tüm makamları geçici görmek ( Emanet)
- Emaneti layık olana vermek ( Ehliyet)
- Ortak akıl ile yönetmek ( Meşveret)
- Şahsi menfaatini değil, Kamu yararını gözetmek. ( Maslahat)
Herkese Adaletle muamele ve Emaneti Ehline Teslim Etmek yönetim anlayışının temel prensibiydi.
Efendimiz herhangi bir işe görevli tayin edeceğinde, uzmanlık ve yeterliliği diğer tüm kriterlerden önde tutardı. Layık olan kişileri; yaşlarına, ailelerinin soyuna bakmaksızın göreve getirirdi. “Emaneti ehline teslim etmek” ve “insanlar arasında adaletle hükmetmek”le (Nisa 58) emrolunan Peygamber’in, bunun aksine bir tasarrufta bulunması elbette düşünülemezdi.
Hz. Peygamber, Mekke’nin fethedilmesinin ardından, Müslümanlar için son derece önemli ve değerli olan Kâbe’nin anahtarını; sahabeden birine değil, o sırada henüz Müslüman olmayan Osman bin Talha’ya teslim etmişti. Çünkü o vazifeyi en iyi şekilde yerine getirebilecek kişi, Osman bin Talha’ydı. Hz. Muhammed (sav) Hicret sırasında da benzer bir tercih yapmıştı. O, Hz. Ebu Bekir’le birlikte gece karanlığında Medine’ye doğru yola çıktığında, yanlarında rehber olarak Abdullah İbn Uraykıt bulunuyordu. Abdullah İbn Uraykıt bir müşrikti. Kendisine yönelik tehditlerin had safhaya ulaştığı, Mekke emirleri tarafından başına ödül konulan Efendimiz, o sancılı dönemde rehber olarak Mekkeli bir müşriki tutmuştu. Çünkü Uraykıt, işinin ehliydi.
“Onlar Yiyemiyorsa Ben de Yemem”
Bir Kurban Bayramı sabahı, namazdan sonra geldiği evinde Efendimiz'e kurban eti sunuldu. Yüzünde bir tereddüt işaretleri dolaşan Hz. Peygamber; “şu anda çevremizdeki komşularımız da et yiyorlar mı” diye sordu. “Hayır, biz herkesten önce sizin için hazırladık. Önce siz yiyin, sonra onlara göndereceğiz” cevabını alınca ise tabağı elinin ucuyla iterken şöyle dedi: “Götürün bu tabağı önümden. Komşumun yemediğini yemem, giymediğini de giymem. Ne zaman komşularımızın bacalarından et piştiğini gösteren dumanlar yükselirse o zaman getirin, ancak onlarla birlikte et yiyebilir, onlarla birlikte bayram yaparım!”
Onun bu hali, halifelerine ve tüm sahabeye örnek olmuştur. Nitekim Hz. Ömer ve “Allah’ın kılıcı” dediği kumandan Halid bin Velid (ra) de buna çok yakın örnekler yaşamışlar, onlar da Peygamber Efendimiz gibi davranmışlardır. Şu örnek; Hazreti Ömer (ra)'in, tebaasına ne kadar değer verdiğini ortaya koyuyor… Bir iftar sofrasında Hz. Ömer (ra)’e soğuk bal şerbeti ikram edilir. Bardağı dudağına değdirmesiyle çekmesi bir olur Hz. Ömer (ra)’in; “nedir bu” der. “Bal şerbeti, sizin için özel olarak hazırlatmıştık” cevabı karşısında sesini yükselterek sorar; “benim idare ettiğim halkım da şu anda soğuk suyla yapılmış bal şerbeti içebiliyor mu?” “Nerede…” derler, “onlar hele bir sıcak suyu bulsunlar!” Bunun üzerine Hz. Ömer (ra), kelimelere basa basa “ben, yönettiğim insanların yemediğini yemem, giymediğini de giymem. Götürün bu soğuk bal şerbetini. Halkından ayrı yaşayan yöneticiler gibi olmaktan Allah'a sığınırım” der.
Hz. Muhammed (sav) de rüşvet alıp verenler hakkında şöyle buyurmuştur: “Rüşvet alan da veren de cehennemdedir.” O; aynı şekilde, sahip olunan makam ve mevki sayesinde çıkar sağlamayı da kesin bir dille menetmiştir.
“Rüşvet alan da veren de cehennemdedir.” Peygamberimiz; rüşvet almayı hiçbir şekilde hoş görmemiş, bu konuda Allah’ın Kur’ân-ı Kerîm’deki emrini harfiyen uygulamıştır: “Mallarınızı aranızda haksız sebeplerle yemeyin. Kendiniz bilip dururken, insanların mallarından bir kısmını haram yollarla yemeniz için o malları hâkimlere (idarecilere) vermeyin.” (Bakara, 188)
"Hırsızlık yaparak getirilen, kızım Fatıma dahi olsa elini keserdim"
Hz. Muhammed (sav) bir devle başkanı olarak toplumda Müslümanlar olsun gayrimüslim olsun, insanlar arasında çıkan anlaşmazlıkları da çözerdi. Muhakeme sırasında hem davacıyı hem davalıyı dinler; şahitlerin bilgisine başvurur, delilleri değerlendirip meseleyi sürüncemede bırakmadan en kısa zamanda çözüme bağlardı.
Efendimiz adalet önünde soy, mevki, makam, mal-mülk gibi dünyalıkları görmezden gelir, hakkın yerini bulması için doğrulukla hükmedersi. Kendisine, hırsızlık yapmış Fatıma adlı bir kadın getirildiğinde ona el kesme cezası vermiş. Aracılık yaparak cezayı hafifletmek isteyenlereyse öfkeyle; "hırsızlık yapan, kızım Fatıma dahi olsa elini keserdim" buyurmuştur. (Buharî, Hudüd 12; Müslim, Hudüd 8,9).
Başka devletlerden gelen Elçilere çok değer verirdi
Hz. Muhammed (sav), bir devlet başkanı olarak gerek Arap kabilelerinin gerekse diğer ülkelerin elçilerini kabul eder, kendisi de diğer devletlere elçiler gönderirdi. Herhangi bir elçi heyeti gelince en güzel elbisesini giyer; onları ağırlar, dönüşte de hediyelerle yolcu ederdi. Elçiler; misafir olarak kaldığı süre boyunca bazen misafirler için ayrılmış evlerde, bazen durumu müsait olan bir sahabenin evinde bazen de Müslümanları izlemeleri ve okunan ezanı, Kur’ân-ı Kerîm’i dinlemeleri için mescidin avlusuna kurulan çadırlarda en iyi şekilde ağırlanırdı. Peygamberimiz de elçilerle sık sık görüşür, sorularını cevaplandırır ve onlara İslam’ı anlatırdı.
Hz. Peygamber, Devleti ayakta tutmanın, halkını mutlu etmenin, onları emniyet ve güven içinde yaşatmanın kıyamete kadar baki temel kurallarını koydu ve tatbik etti. Onu örnek alıp, prensiplerini yaşatan idareciler, hem dünyada, hem de ahirette kendilerini ve halklarını korudu ve kurtardılar. Asr-ı Saadetler bu sayede yaşandı. Farklı yollar kullananlar kendilerini helak, toplumlarını perişan ettiler. Bu gün yeryüzü insanının sıkıntılarının altında başka sebepler aramaya gerek yoktur.
“Ya İslam’la yükselir, ya inkarla çürürsün, Bu yol mezarda bitmiyor, gittiğinde görürsün.” N. Fazıl
Hicretin 1440. Yılının Alem-i İslam için hayırlı başlangıçlara vesile olmasını Yüce Rabbim’den niyaz ederim. 12/9/2018
Tüm yöneticilerin bilmesi ve dikkat etmesi gereken kurallar. Hz. Peygamberin bu örneklerini gündeme getirdiğiniz için teşekkür ederiz. Sn. Çelenli
Hocam yüreğinize sağlık Allah razı olsun sizden.