İnsan fıtratı değer verilmeye hasrettir. Her insan değerli olmak, karşısındakilerden değer görmek ister. Saygın olmak, önemsenmek, itibar ve iltifat görmek arzusu insanların fıtratında vardır. İnsanın değer görmesi; nelere, neye göre ve ne kadar değer verdiğine göre şekillenir.
Batı medeniyeti, insanlığa mutluluk reçetesi olarak “daha fazla çıkar ve menfaat sağlama” odaklı bir hayat anlayışı sunmuştur. Kapitalizm, insanlara hayatın gayesi olarak; dünya pastasından daha fazla pay almayı, dünya zevklerinden daha fazla faydalanmayı, daha meşhur, şan-şöhret, makam-mevki sahibi olmayı, daha rahat ve konforlu bir hayat yaşamayı, daha fazla tüketmeyi ve daha fazla biriktirmeyi göstermiştir. Bunun sonucu olarak günümüz insanı, para, mal, mülk, makam, mevki, şan, şöhret vb. maddi ve dünyevi değerleri ölçü olarak kabul etmeye başlamıştır. Değerlilik ölçüsü insandan eşyaya geçmiş, sonuç beraberinde insanda doyumsuzluk ve mutsuzluğun kapısını aralamıştır. Halbuki İnsanlar değer verilmek için, eşyalar kullanılmak içindir. İnsanlığın sıkıntısı eşyalara değer verip insanları kullanmaya kalkışmasındadır.
Yeni bir döneme girdi insanlık; eşyadan yana zengin lakin insandan yana fakir. İnsan hayatının, daha iyi yemek, içmek, daha iyi giyinmek, daha rahat ve konforlu mekânlarda barınmak, dünya zevklerini daha fazla yaşamak ve ekonomi pastasından daha fazla pay kapmaktan çok daha önemli gayeleri, insanı değerli kılan daha yüce değerleri olmalıdır.
Bizim medeniyet tasavvurumuza göre insanlar arasındaki değer ölçüsü “takva” dır. Yaratılış amacına uygun yaşayan ve yaratıcının istediği şekilde davranan, O’nun rızasını önceleyen insanlar değerli ve büyük insanlardır. Kişinin kendi gayreti ile Allah katında oluşturduğu değerin Allah’ın kulları, melekler ve diğer mahlukat katında da kalıcı bir değer olduğu, itibar görme ve sevme vesilesi olduğu gerçeğini Râmuz el Ehâdis adlı eserde geçen bir Kutsi hadis i Şerifteki izahı şöyledir; “Kim tercihlerinde Allah’ın razı olduğu şeyi öncelerse Allah onu sever, meleklerine ve diğer mahlukatına da sevdirir. Allah’ın rızasını tercih ederken gücendirdiği, isteklerinin tersine iş yaptığı için küsen insanlar varsa Allah öyle sebepler yaratır ki onları da o kişiye dost eder ve onlara sevdirir. Kim de Tercihlerinde Allah rızasına muhalif şekli öncelerse Allah o kuluna buğz eder. Meleklerde ve diğer mahlukatta da o kişiye karşı nefret başlar. Tercihinde Allah rızası dışında başka rızalara yönelirken hatırı için iş yaptığı insanlarla aralarında Allah öyle sebepler yaratır ki o insanları da ona düşman eder.” Bu gerçek de gösterir ki insan değerini tercihleri ve gayretleri ile kendisi oluşturur.
Hiç kimse durup dururken kendiliğinde büyük ya da küçük olmaz. Kişiyi büyülten ya da küçülten onun idealleri ve gayretleridir. Bu da kişinin Allah katındaki değeri ile ölçülür. Allah katındaki değerini bilmek isteyen kişi, Allah’ın kendi katındaki değerine bakmalıdır. Allah’ın razı oldukları onun için ne kadar öncelikli oluyor ve meşguliyetine yansıyorsa o da Allah katında o kadar öncelikli ve değerlidir. Yoksa büyüklük taslamakla büyük olmak farklı şeylerdir.
Tarih büyüklük davasında bulunanların acizlik/küçüklük öyküleriyle doludur. Küçük bir sivrisinek, ilahlık iddia eden Nemrut'u kafasını taş duvarlara vurdurarak öldürdü… Karınca, Firavunun sarayını başına yıktı… Pandemide gözle göremediğimiz mikroplar nice canlar aldı, nice pehlivanları yerlere serdi, mezara koydu. Bizim inanç ve kültürümüze göre insan; sonsuz derecede aciz, fakir, noksan ve kusurlara müpteladır. Bu özelliklerinden dolayı hiç hükmündedir. Gururlanmaya ve büyüklenmeye asla hakkı yoktur. İnsan, her zaman, Yüce Yaratıcının sınırsız kudretine, sınırsız zenginliğine ve her türlü kusur ve noksanlardan münezzeh olma sıfatlarına sığınmaya muhtaçtır.
Mevlana Hazretleri: “ İnsanın değeri, aradığı şeye göredir” der. Yani insan, bu hayatta ulaşmak istediği hedefinin büyüklüğü oranında değerli veya değersizdir. Büyük davalar uğrunda, büyük hedeflere yönelen büyük ruhlu insanlar değerlidir ve büyük adamdır, saygı ve hürmete layıktır. Şahsi ve dünyevi amaçlar peşinde himmetini nefsine harcayan, dünyanın zevk ve sefasında boğulan küçük ruhlu insanlar ise değersiz, basit insanlardır. Derdi sadece midesi olanların değeri de midesindekiler kadardır. Ulvi hedefleri olmayanlar dertlerinin sıkıntılarından kurtulamazlar. “Derdi dünya olanın dünya kadar derdi olur” sözü bu gerçeği çok güzel ifade eder.
Çağımızın büyük mütefekkiri Bediüzzaman Hz.: “Bir kimsenin kıymeti himmeti nispetindedir.” der. Yani insan, vaktini, enerjisini, gücünü ve imkânlarını nerede ve niçin kullandığına göre kıymet almaktadır. Himmetini milletine sarf eden İnsan, adeta küçük bir millet hükmünde kıymet kazanır. Himmetini kendi nefsi için harcayan insan ise, nefs-i emarenin rezaleti nispetinde süfli ve aşağılık bir hale ev hayata mahkum olur. Kişi, hedefinin, ideallerinin ve gayretinin büyüklüğü kadar büyüktür. İnsanlar ve eşyalar Allah katında terazinin iki kefesi gibidir. Eğer Allah’ın katında insanın değeri artarsa eşyanın değeri düşer, insanın değeri düşerse eşyalar değerlenir.
Büyük evlerde oturmak, lüks arabalara binmek, pahalı markalardan giyinmek, yüksek koltuklarda oturmak ve şöhret sahibi olmak insanoğlunu büyük ve değerli yapmaz. Maddi anlamda zengin olmakla birlikte gönlü fakir nice insanlar olduğu gibi, maddi anlamda fakir olduğu halde mana âleminde sultan olan nice insanlar da vardır. Onun için insanlar sadece dış görünüşüne ve sahip olduğu maddi imkanlarına göre değil, gayesine, hedefine, gayretine, nerede durduğuna, ne yaptığına velhasıl nasıl yaşadığına göre değerlenir, değerlendirilir ya da değersizleşir.
Allah razı olsun hocam.
"Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver ve bizi ateş azabından koru" (Bakara, 2/201) Allah'ın selâmı, rahmeti cumamızın feyzi,hayrı ve bereketi üzerimize olsun inşallah
Hayatınız çekilmez bir durumdaysa darmadağınıksanız, huzursuzsanız, mutsuzsanız hayatınızın merkezine neyi, kimi koyduğunuza bakın, hayatınızın merkezinde ‘’Allah’’ yoksa hayatınız dengesizleşir. Hayatınızın merkezinde Allah varsa her şey zamanla yerli yerine oturur, mutluluğu ve huzuru bulursunuz. Cumanız Mübarek Olsun.
Çok güzel bir yazı. Sizleri tebrik ediyorum.. İtibardan tasarruf olmaz diyenler okumalı. Sg.
Çok doğru söylüyorsunuz değerli Hocam .Cumanın feyzi ve bereketi cümlemizin üzerine olsun
Allâh cc razı olsun inşaallah değerli hocam mübarek cuma günümüzün hayır feyz ve bereketi cümlemizin üzerine olsun inşaallah .
Selamunaleykum hayırlı cumalar abi aynen çok doğru mustafa abi
Eyvallah Mustafa Hocam. Allah Razı olsun. Bizleri aydınlatıyorsun.Cumamız bizlere hayırlar getirsin inşallah
Teşekkürler Mustafa hocam cuma'ul hayr ve nNur inşaallah selamlar sevgiler AEO
ALLAH RAZI OLSUN HAYIRLI CUMALAR HOCAM
Cumanın feyzi bereketi hayrı rahmeti mağfireti üzerinize olsun hocam.
Mustafa bey merhaba bizleri aydınlattığınız için Allah sizden razı olsun Inşallah
Maddeye değil manaya değer vermek lazım
Cumanın hayrı ve bereketi üzerimize olsun öğretmenim
Selamünaleyküm değerli hocam hayırlı işler hayırlı Cumalar diliyorum
Allah razı olsun hayırlı cumalar abi
Amin bilmukabele allah razı olsun hayırlı cumalar allah'a emanet olun
Teşekkür hocam ALLAH SİZDEN razıolsun bizi güzel öğütlerinizle süslüyorsunuz iyiki varsınız cumanız mubarek olsun6 inşallah
Geçiciye değil,kalıcı olana değer vermek olmalı gayemiz ..
Yazının içinde çok anlamlı ifadeler var. "İnsanlar ve eşyalar Allah katında terazinin iki kefesi gibidir. Eğer Allah’ın katında insanın değeri artarsa eşyanın değeri düşer, insanın değeri düşerse eşyalar değerlenir." sözüne bayıldım.
Ölçü mükemmel. "Allah katındaki değerini bilmek isteyen kişi, Allah’ın kendi katındaki değerine bakmalıdır."
İnsanlar değer verilmek için, eşyalar kullanılmak içindir. İnsanlığın sıkıntısı eşyalara değer verip insanları kullanmaya kalkışmasındadır. sözü günümüzü çok güzel anlatıyor.
Değerli hocam, yazınız da çok değerli olmuş. Allah sizden razı olsun.