İslam dini, sadece felsefesi yapılan, düşünce ve ideolojiden ibaret olan bir din değildir. Mensuplarına dünya ve ahiret saadetini garanti edecek sorumluluklar yükleyen bir dindir. Bu sorumluluklar ömür boyu devam eder ve hayatın tüm alanlarını kapsar.
İslam, Müslüman olduğunu ikrar edenlerden öncelikle yeni bir düşünce modeli, yeni bir bakış açısına sahip olmalarını ister. Müslümanın inanç ve düşüncesinin tam ve düzgün olması önemli ve önceliklidir. Yanlış, çarpık, eksik inanç ve düşünceler ile din yaşanmaz, yaşanıyor gibi zannedilse bile doğru neticelere ulaşılmaz. Bundan dolayı olsa gerek ki, İslam'ın özellikle ilk on üç yılı (Mekke dönemi) insanların düşünce dünyasını İslam’a göre inşa etmeye ayrılmıştır.
Bir Müslüman, İslam'ın onaylamadığı hiç bir düşünceyi benimsemez. İslam'ın yasak ettiği gayrimeşrulukları, Haram işlemeyi, Allah'ın dışında başka bir güç ve ilah fikrini düşünmez ve kabul etmez. O’nun itikat çerçevesini Allah'ın kitabında koyduğu kurallar ve onların hayatta uygulanışını gösteren Resulullah’ın sünnetleri oluşturur. Kur’an, Müslümanın neyi yapacağını, Sünnet, nasıl yapacağını anlatır. Bir Müslümanın düşünce dünyası bütün bu hususları içine alır.
İslam bu sorumluluğu helaller ve haramlar dairesinde kontrol altına alırken, ideolojiler bireyin egosu ile beslendiğinden kişinin nefsinin ve heveslerinin tatminini hedefler. O nedenle Allah’ın dininden uzak yaşayanlar hevâ ve heveslerinin esiri olurlar. Sadece haz ve lezzete önem verirler ve içgüdülerini tatmin etmenin dışında başka bir şeyle meşgul olmazlar. Bu durum kişinin yaşam tarzına ve davranışlarına da yansır ve egosantrik, benmerkezci insanlar ortaya çıkar. Hayatlarını bu çerçevede sürdüren kimseler, fiziksel olarak bir arada yaşasalar bile, duygu ve duyarlılık olarak birbirlerine karşı mesafelidirler, menfaatleri için başkalarının sırtına basmaktan kaçınmazlar.
İslam, kişinin hangi ortamda yaşarsa yaşasın, Allah’ın karşısında, olduğunu unutmamasını ve davranışlarını buna göre belirlemesini öngörür. Allah kitabında, davranışların alanını belirlemiştir. Doğal olarak inanan bir mümin için davranışın şekli, onun sorumluluklarıyla yakından ilgilidir. İnanan bir kişi sorumluluk sahibidir ve bunun bilincindedir.
Müslümanın davranışları, helaller, haramlar, hayırlar doğrultusunda şekillenir. Yani Allah kitabında, bir davranışımızın nasıl olması gerektiğini belirterek farzları, hayırları, iyiliği, erdemi, infakı, yardımlaşmayı, tebliğ yapmayı, ailemize, kendimize, çevremize karşı nasıl davranacağımızı açıklammıştır. Kur’anda insanın zaafları da belirtilerek, onun iyi bir insan olması için neler yapması gerektiği belirtilir. Bu konuda geçmişte yaşayan isyankarların hikayeleri örnek olarak anlatılır.
Kişinin yaşadığı topluma ve kendisine karşı görevleri vardır ve bu görevler birbirleri ile yakinen ilişkilidir. İnsanın kendine karşı sorumluluğunu yerine getirmesi için kendini tanıması insanca yaşaması ve yaratıcısına olan sorumluluklarını yerine getirmesi gerekmektedir. Kendisini bilen, hakikati de bilir, nasıl yaşayacağını da bilir. Zira kendini bilmek bilinçli olmayı gerektirir. Müslüman demek sorumluluklarının farkında olan bilinçli insan demektir. Ancak kendini bilmek, batılı bir tabir olan, “kendini gerçekleştirmek” unsurundan farklı bir anlam taşımaktadır. Zira kendini gerçekleştirmek, kişinin yeteneklerini ortaya koyarak, etki oluşturabilmesini içerirken, kendini bilmek, insan olmak, sorumluluklarının farkına varmak anlamındadır. Dolayısıyla, kişinin kendine karşı en önemli görevi, istikamet üzere yaşamasıdır ki, eğer kişi bunu başarabilirse hem kendine, hem yaratanına hem de yaşadığı topluma karşı sorumluluklarını yerine getirme görevini de yapmış olur.
İnsan, ben Müslümanım dediğinde davranışlarını da İslam’a göre düzenlemeyi taahhüt etmiş olur. Artık, Eli, ayağı, dili, dudağı, gözü, kulağı, konuşması, yürümesi ve sair tüm davranışları İslam'ın ortaya koyduğu ölçülere göre olmalıdır. Mesela; Artık gıybet edemez, yalan söyleyemez, ahde vefasızlık edemez, sözüyle kimseyi incitemez, haksızlık edemez, gayrimeşru yerlere adım atamaz, harama bakamaz, harama göz dikemez, rüşvet alıp veremez... O artık, “elinden ve dilinden diğer insanların emin olduğu kimsedir.”
Kısacası: Bir Müslüman dünyada hangi pozisyonda, hangi maddi durumda, hangi yaşta, hangi alanda ve hangi konumda olursa olsun sorumluluk sahibi olup sorumluluğunun da bilincinde olan ve sorumluluklarını yerine getirmek için gayret gösteren insan olmak durumundadır.
Rabbim bizleri her alanda sorumluluğunun bilincinde olan bahtiyar kullarından olma şerefine nail eylesin!
Bilmek,uygulamakla birleşince bir anlam taşır.Sadece''bilmek''insana yüktür..
Arkadaşım tebrik ediyorum. Kalemine gönlüne aklına sağlık
Allah razı olsun hocam
Amin Hocam Allah cc razı olsun
Amin Amin Amin Rabbim razı olsun
Müstefid oldum hocam
Güzel yazılarınızdan istifade ediyoruz değerli hocam
Düzenli ve anlamlı yazılarınız İçin teşekkür ederiz hocam
Güzel yazı. Düşündürücü ve bilinçlendirici
Sorumluluklarımızın bilincinde olmak ne güzel
Değerli Hocam, yine bir veciz yazı ile biz Müslümanların şu dünya hayatında, nasıl davranmamız gerektiğine işaret etmişsiniz. Bu yazıda bahsedilen mevzuda olduğu gibi diğer beşeri mevzularda da gayet bizleri uyarıcı ve tefekkür etmemizi sağlayıcı yazılarınızdan dolayı size teşekkür ediyor ve kaleminize ve size sağlık diliyorum.
Kaleminize sağlık hocam
Teşekkür ederim güzel bilgiler için. Kaleminize sağlık