Çocuklarımız dünya hayatımızın en tatlı meyveleridir. Onların eğitilmesinin, her yönü ile sağlıklı, hayırlı bireyler olarak yetiştirilmesinin sorumluluğu anne-babalar üzerinde Allah’ın emanetidir.
Günümüzde bu emanete ne kadar riayet ediliyor? Anne babalar sorumluluğun ne kadar farkında? Eğitimleri için uygulanan metod doğru mu? sorusu hiç gündemden düşmüyor. Bunca özene ve çabaya rağmen sonuçlara bakıldığında yapılan pek çok şeyin yanlış olduğu ortaya çıkıyor.
Anne babalar, bütün enerji ve imkanlarını harcayarak, biz görmedik onlar görsün, bizim olmadı onların olsun, biz okuyamadık onlar okusun düşüncesi ile gecelerini gündüzlerine katarak çocuklarına hizmet etmeye kendilerini feda ediyorlar. Bunu o kadar isteyerek yapıyorlar ki süreçteki aşırılığın ve getireceği risklerin hiç farkında değiller. Çocuğuna hizmet düşünce olarak güzel fakat uygulamada birçok sıkıntıları da beraberinde getiriyor. Sonuçta her istediği olan, her dediği yapılan çocuklardan, yoktan anlamayan, yokluk nedir bilmeyen, zahmete alışık olmayan bir nesil ortaya çıkıyor. Yemeyip yedirilen çocuklar büyüdüklerinde de alıştırıldıkları gibi fedakarlığı hep anne babalarından beklemeye devam ediyor. Bunun neticesi, kendi ayakları üzerinde duramayan, bağımlı birer kişilik olarak yetişen çocuklar, İhtiyaçları anında karşılanmadığı zaman anne babalarına cariye ve köle gibi muamele etmekten çekinmiyor. Ve karşımıza hazırcı, isyankar ruhlu, beceriksiz bir insan tipi çıkıyor.
Bu şekilde yetiştirilen çocuklar artık hiçbir şeyden mutlu olmuyor. Bir şeyi ebeveyninden ısrarla istemesine rağmen alındıktan kısa bir süre sonra onu bırakıp başka bir şey istemeye başlıyor. Bu aşırı istekleri karşılamaktan bunalan, ruh sağlığı bozulan anne babalara günümüzde çokça rastlanabiliyor.
İleriki yaşlarda zorluklarla baş etmeyi öğrenmesi için her istediğini yapmanın çocuk eğitiminde hatalı bir davranış olduğu bilinmelidir. Çocuk eğitiminde anne babanın amacı her dediğini yapmak değil, ileriki hayatında zorluklarla baş etmeyi başaran, mutlu olan ve çevresine de mutluluk ve huzur veren, üretken birer fert yetiştirmek olmalıdır. Bunun gerçekleşebilmesi için çocuğun bazı kuralları bilmesi gerekir. Çocuk isteklerini erteleyebilmeli, eğer gerekirse isteklerinin gerçekleşebilmesi uğrunda mücadele etmeyi küçüklüğünden itibaren öğrenmelidir. İsteklerinin peşinden koşmayı öğrenemeyen, onun için zorluk çekmeyi bilmeyen çocuklar elde ettiklerinin kıymetini de bilmiyorlar. Her istediği hemen yapılmaya alıştırılan bir hayatın başka yerlerde sürdürülebilirliği de olmuyor. Okulda, işyerinde, toplumda aynı beklenti fiyasko ile sonuçlandığından hayata uyumsuz nesiller ortaya çıkıyor.
Her ihtiyacı anne tarafından karşılanan, hazırlanan kahvaltısının başına getirmek için on kere başucuna gidilen, yatağı ve eşyaları anne tarafından toparlanan, toplanmadığı zaman anneye hizmetçi gibi davranan çocuklar hazırcılığa ve isyankarlığa alışıyor. Bu kadar hazırcı insanlardan sorumluluk duygusunu geliştirip büyük adam olmasının beklenmesi onlara yapılan büyük bir haksızlık oluyor. Kendilerine alınan en modern telefonlar ve internetle sanal alemlerde dolaşan, en küçük uyarılarda psikolojileri bozulan, evde hiçbir sorumluluk verilmeden, hiçbir iş yapması öğretilmeden ve beklenmeden yetiştirilen çocuk, annesi yokken karnını bile doyuramıyor. Tosun gibi beslenen çocukların ilk tosladığı kişiler de anne babaları oluyor.
Baba oğlundan su ister; büyük oğlu yorgunum der. Ortanca oğlu dersim var der, en küçük oğlu “kalk baba! Bunlardan sana hayır yok, suyunu kendin içi, bir bardak da bana getir.” Manzara maalesef budur. Evet, bu gün anne babaların bütün dünyaları çocukları. Ancak, Onlar üzülmesin, sıkıntı çekmesin, okuyup adam olsunlar diye kendilerini parçaladıkları yavruları tarafından aynı değer kendilerine veriliyor mu? sorusu da işin başka bir boyutu.
Peki, kabahat sadece çocuklarda mı? Maddi tüm ihtiyaçları için gösterilen çaba manevi ihtiyaçları için ne kadar gösteriliyor? Ahlaki değerler ve dini hassasiyetlerin öğretilebilmesi için neler yapılıyor? Rahatları bozulmasın diye namaz kıldırmak, sabah namazına kaldırmak gibi zahmet olacak işlerde onların rahatının öncelenmesi vb. aslında problemin temelini teşkil ediyor. Onları çok seviyoruz ama ihmalimiz ve hedefsizliğimiz yüzünden cennete gidemeyecek oluşlarına göz yumduğumuzun farkında değiliz. Hz. Ömer (ra), “Bir çocuğun en büyük düşmanı, kendisine Allah'ı anlatmayan, O'nu tanıtmayan, sürekli bu dünyada yaşayacakmış gibi yetiştiren anne ve babasıdır!” diyor.
“Bir anne sabah namazı için çocuklarına sesleniyor. Kalkın yavrularım, namazlarınızı kılın. Yarın cennette hiç birinizin aramızdan eksik olmanızı istemiyorum.” Bu hassasiyet ebeveyn için en doğru hedeftir. Kendilerinin de tutarlı olması şarttır. O zaman Allah’ın rızası kazanılmış, yavruların istikbali kurtarılmış, örselenen değil, dua edilmeyi hak eden anne baba olma bahtiyarlığı temin edilmiş olur. Cenab-ı Hak buyurur; Rabbin, sadece kendine kulluk etmenizi, ana babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine “ÖF” bile deme. Onları azarlama, ikisine de güzel söz söyle.”(İsra,17/23) diye Cenab-ı Hak’kın evlatları ikaz ettiği anne babalar, çocuklarının yetişmeleri için hiçbir fedakarlıktan çekinmezken, evladın ebeveynine cariye-köle gibi davranması eğitimlerinde yanlış metodlar izlendiğinin en büyük isbatı değil midir?
Ömer bir Hattab(r.a) dan rivayet edilen hadiste, Cebrail (as.) Peygamber (as)’e kıyametin ne zaman kopacağını sorar.
Peygamberimiz (sav) ona şöyle cevap verir: “bu konuda sorulan, sorandan daha bilgili değildir”
Cebrail (as) “bana kıyametin alametlerini söyle”, der.
Peygamberimiz (sav); Cariyenin efendisini doğurması. Çıplak, fakir koyun çobanlarının yüksek bina yapmada biri birleriyle yarışmalarını görmendir.” (Müslim,8) buyurur.
Hadisteki özellikle “cariyelerin efendisini doğurması” ibaresi düşünüldüğünde, Peygamberimizin sanki asırlar öncesinden, günümüz annelerinin düşecekleri durumu tarif ettiği görülür. Hayırlılar istisna tutulacak olursa, anne babaların çocuk yetiştirirken çektikleri sıkıntılar ve karşılığında gördükleri muameleler ortadadır. Huzur evlerinde yapılan istatislikler bize evlerinde huzur bulamadıkları için oralara sığınan anne babaların büyük çoğunluğunun el bebek, gül bebek büyütülen, anne babaları tarafından kendilerine cariye ve köle gibi hizmet edilen, rahata ve hazırcılığa alıştırılmış, imkanları güzel ancak adamlıkları sorunlu evlatların velileri oldukları sonucunu ortaya koymaktadır. Bu deveran, evinde huzur bulamama olarak anne babalarına huzur vermeyenlere ve akılları başlarına gelip gerçek huzurun anne babaya evinde sağlanan huzurla elde edilebileceğini kavrayana kadar zürriyete yansıyacaktır.
Dua edelim, Allah, herkese hayırlı evlat versin.
Ve yine dua edelim, tüm çocuklara da, onların dünya ve ahiretlerini düşünen hayırlı anne babalar nasip etsin.
Allah sizden ebedül ebed razı olsun kıymetli hocam.