Müslüman, her hal ve şartta dinini yaşamaya çalışan, tüm etkenlere karşı öncelikle “imanını muhafaza” etmeyi önceleyen, Ayet-i kerime ve hadis-i şerifler rehberliğinde hareket etmeyi hedefleyen insandır.
İslamiyet, mensuplarında “Allah’a kul olma kişiliği’nin oluşmasını arzu eder. Bu sebeple her yaptıklarını bilinçli olarak yapmalarını ister. Eyyamcılığı, kör taklitçiliği ve uydum kalabalığa anlayışını asla tasvip etmez. Mensuplarından tavizci tavırları ve iradesizliği değil; iradesini olumlu yönde kullanma, harama bulaşmamaya gayret gösterme gibi kendi değerlerine sonuna kadar ve kendine has özellikleri içinde sahip çıkan soylu davranışları istemektedir.
Kabul etmek gerekir ki, en büyük tehlike inançta başkalarına benzemektir. Şeklî benzeme, taklit edilenlerin bütün değerleriyle benimsenmesine ve onlara tam bir uydu olmaya kadar uzanan bir gidişin başlangıcıdır. Hayat tarzı, dünya görüşünü, dünya görüşü inancı etkiler. Bunun anlamı şudur; siz birilerinin kültürünü aldığınız oranda onların inancını da almış olursunuz. Bunu aldığınız oranda da kendi inancınızdan kaybetmişsiniz, aldıklarınızın yerine kendinizin olanı feda etmişsiniz anlamına gelir. İşte başkalarına benzemeye çalışma, yani buna özenme, sonuçta sizi o başkaları gibi yapar. Bu sebeple Müslümanların İslâm kimliğine her halükârda sahip olmaları şarttır. Sömürgeci güçlerin ve çıkarcıların söyleye geldiği gibi, “zaman sana uymazsa, sen zamana uy” kolaycılığını ve bukalemunluğu İslam asla kabul etmez. Dinimiz, Müslümanlara ‘hayata uyma’yı değil, ‘hayatlarını Hakk’a uydurma’yı hedef olarak göstermektedir. Bu temel tespit ve ilkenin belgeleri âyet ve hadislerdir. Kendi görüşü, azmi, iradesi olmayan, her önüne çıkan kişi ve ideolojiye hemen tâbi olan, bir düşünce ve inanç üzerinde sebat etmeyen, kaypak, kişiliksiz, eyyamcı, çıkarcı kişiler ayet ve hadislerde kınanmaktadır. Buna biz, ‘evet efendimci’, ‘şakşakçı’, gününü gün etme adına, her işini başkalarının arzu ve isteklerine göre ayarlayan, örf-adet, din-iman, millî-manevî değer kaygısı gütmeyen tip de diyebiliriz. Takdir edileceği gibi, her seviyedeki taklitçiliğin temelinde böyle bir şahsiyet kusuru yatmaktadır. Şayet böylesi bir kusur toplum çapında bir yaygınlık kazanırsa, o takdirde millî kimlik ve değerleri başkalarına peşkeş çekme, ne pahasına olursa olsun, taklit edilen milletlere benzeme seviyesizliğine düşülür ki, hiçbir yaldızlı söz ya da slogan bu düşüklüğü örtbas etmeye yetmez. Dolayısıyla böylesi bir topluma da kimse itibar etmez. Millî bir plan, millî bir irade, millî bir düşünceden yoksun, ya da vazgeçmiş milletler, sınırsız bir taklit ve aşağılık duygusu içinde, kendilerine empoze edilen hayat tarzlarına sarılmayı bir fazilet, bir üstünlük, hatta çağdaşlık olarak değerlendirir ve aksi düşünceleri suçlamaktan asla çekinmezler.
Müslüman, zamana ya da topluma uyma diye bir görevinin olmadığını bilip asla kötülüğe, yanlışlığa (harama) haksızlığa iltifat etmemek zorundadır. Kendi değerleri ile irtibatlı olmalı, tek başına da kalsa doğruya, iyiliğe ve hakka sahip çıkmalıdır. Dinimizin ve Rabbimizin bizden beklediği budur.
“Ey inananlar, eğer kendilerine kitap verilenlerden (herhangi) bir gruba uyacak olursanız, sizi imandan sonra küfre döndürürler.” (Al-i İmrân sûresi 100. Âyet)
Açıkça görüldüğü gibi bu ayetler, başkalarını taklidin sonunda köklü ve itikadi değişim yani bozulma ve sapıklığın kaçınılmaz olduğunu haber vermektedir. O halde en mükemmel dine sahip olan Müslümanların, kendi özellikleri içinde kalmaları, hem en ciddi kimlik görevleri ve hem de en vazgeçilmez haklarıdır. Kabul etmek gerekir ki, en büyük tehlike inançta başkalarına benzemektir. Şekli benzeme itikadi benzemeye götürdüğü için tehlikelidir.
Başkalarına benzemeye özenmemek, kendi kimliğini inançları doğrultusunda oluşturmak ve korumak İslâm’da pek büyük önem arz etmekte ve çok geniş bir yer tutmaktadır. Peygamberimiz, çoğu kere ehli kitaba, mecûsîlere veya kâfirlere benzememe konusunda nehiy ifadeleri ile ikazda bulunmuştur. Bu konuda yüce kitabımızın şu ikazı ne kadar anlamlıdır: “Mü’minler, daha önce kendilerine kitap verilenler gibi olmasınlar; onlar üzerinden uzun zaman geçti de kalpleri katılaştı. Çoğu yoldan çıkmış kimselerdi.” (Hadid sûresi 16. Âyet) Bir başka ayette de açıkça “Sizden kim onlara yönelir, onları dost edinirse, onlardandır” (Maide sûresi 5. Âyet) hükmü hatırdan çıkarılmamalıdır.
Sevgili Peygamberimiz ise bir hadîs-i şerîflerinde “Bizden başkasına benzeyen bizden değildir” buyurmaktadır. (Tirmizi)
Bütün bunlar gösteriyor ki, İslâm ümmeti günlük yaşayışında başkalarına benzemekten azamî ölçüde sakınmalı, kaçınmalıdır. Bu meselede asıl hedef, bize ait özelliklerin ve güzelliklerin yaygınlaştırılmasıdır. Adetlerin, geleneklerin, merasimlerin, kutlamaların içeriği hep kendi kültürümüz, dini ve milli değerlerimizden oluşmalıdır. Dini kimlik ve milli bütünlük ancak bu şekilde oluşur ve korunur. Onurlu bir hayat, kimlik, kişilik ve haysiyetli kalma iradesi, değerlere sahip çıkma ve onları koruma mücadelesinden ibarettir. “Allah’a kul olma kişiliği”ni kazanma iradesi nefsimizle, kendimizle, bizi biz olmaktan uzaklaştırma çabasında olanlarla ömür boyu devam eden bir savaştır. Unutulmamalıdır ki; Bilge Lider Aliya İzzet Begoviç’in dediği gibi; “Savaş ölünce değil, düşmana benzeyince kaybedilir.”
Allah razı olsun hocam . Yılbaşından önce güzel bir konuya değindiniz.. Doğum günleri hakkında da nasıl olmalıyız, bir yazı kaleme alırsanız güzel olur inşaallah.
Mü'minin niyeti amelinden hayırlıdir buyurmus peygamberimiz a.s.m.hocam yüreğinize saģlık.Allah sizden ebeden razı olsun.Ne güzel düşunceler böyle muhabbet fedailerinin olduğunu bilmek insanı ferahlandırıyo.masaallah
Allah razi olsun.Hocam
Allah razi olsun agabey
Yılbaşı adetleri de milletimizin asaletini bozuyor hocam
Cok dogru ve güzel bir yazı.. Kaleminize yüreğinize sağlık hocam
Aynen hocam
Yüreğinize sağlık öğretmenim
Sagolun hocam allah razı olsun
Hocam Allah razı olsun. Çok harika bir yazı olmuş gene.
Değerli dostum Mustafa hocam, tebrik ediyorum. Gayet anlamlı bir yazı.
Rabbım bizleri, neslimizi ve milletimizi bizden olmayanlara benzemekten muhafaza eylesin. Peygamber efendimiz (sav)in Sünnet-i seniyyesinden bir an bile ayırmasın inşallah. Allah razı olsun değerli hocam.