Kudüs’te bugün yaşanan insanlık dramı bize bazı şeyleri tekrar hatırlatmak ve üzerinde düşünmek imkânı vermektedir.
Öyle uzun uzun Kudüs’ün Müslümanlar için öneminden falan söz etmeyeceğim. Kur’an, Mescid-i Aksa’nın çevresi hakkında, “etrafını mukaddes kıldığımız” ifadesini kullanmaktadır.
Neresidir Mescid-i Aksa’nın çevresi?! Kudüs. Şu halde Kudüs, Kur’an’ın hiçbir yoruma mahal vermeyecek apaçık deyişiyle tüm dünya Müslümanlarının sahip çıkması gereken mukaddes bir beldedir. Bunun üzerine söylenecek her söz zaittir.
O yüzden Kudüs’ün ve Mescid-i Aksa’nın yüz yıldır yüreğimizi nasıl dağladığından, Filistinli Müslümanların nasıl sahipsiz kalarak insanlık dışı muamelelere maruz kaldığından, oralarda nasıl bir insanlık dramı yaşandığından falan bahsetmeyeceğim. Bunlardan o kadar çok söz ettik ki… Ama şimdiye kadar ne söylenenler ne de yazılanlar hamasetten, ayran kabartmaktan, duygusallığımızı tatminden, daralan göğsümüzü konuşarak ferahlatmaktan öteye geçebildi.
Artık Kudüs meselesi, duygu seli içinde gözyaşları akıtarak edebi ve duygusal söylemlerle çözülebilecek bir mesele olmaktan çıkmıştır. İsrail, yani siyonizm bütün emellerini adım adım gerçekleştirmekte ve sona doğru gelmektedir.
İslam coğrafyası kendi içindeki piyon idareciler tarafından yıllardır ne yazık ki küresel güçlere ve esasen onların da arkasındaki siyonizme teslim edilmiş durumdadır. Türkiye, her temel konuda olduğu gibi, Mescid-i Aksa ve Filistin konusunda da haklı ve canhıraş çabalarına İslam ülkelerinden tek bir destek bulamamaktadır.
Bu piyonların hiçbir zaman böyle bir dertlerinin olmaması ve gündeme almaması nedeniyle İslam ülkelerinde, emperyal ülkelerle nasıl mücadele edilebileceğine dair stratejik bir plan bile yapılabilmiş değildir.
Bütün bunları biliyoruz. Ancak, İsrail çok güçlü terörist bir devlet ve tüm küresel emperyal güçler arkasında. Bu durumda ne yapılabilir?
Bazı önerilerimi burada sıralayacağım.
Her şeyden önce Milli Görüşün efsane lideri ve kurucusu Necmettin Erbakan Hocamız “İsrail’i ne kınamalar, ne protestolar, ne boykotlar durdurabilir. Onları durduracak tek şey güçtür. Onlar, ancak güçten anlar” demişti.
Bu sözün, öyle gelişigüzel hamasetle söylenmiş bir söz olmadığı aşikâr. Bu söz, hiç şüphesiz İsrail’i, başka bir ifadeyle, siyonizmi çok iyi analiz etmenin sonucunda söylenmiştir.
Öyleyse bugün, terörist bir devlet olan ve İslam dünyasının tam orta yerinde kurulduğundan bu yana sürekli devlet terörüyle Müslümanları çoluk-çocuk, genç-yaşlı, kadın-erkek demeden katleden bu cinayet şebekesine karşı neler yapılmalıdır.
Madem ki bu cinayet şebekesi güçten anlamaktadır; o halde kendisine karşı elle tutulur, gözle görülür somut faaliyetlerde bulunulmalıdır. Bunun için, mesela etrafındaki İslam ülkeleri hem kara hem de hava sahalarını İsrail’e kapatmalıdırlar.
İslam dünyasının başındaki piyon idarecilerin böyle bir şeye yanaşması şöyle dursun, bu fikre sahip olanları bile yaşatmadıklarını biliyoruz.
Mısır’da Mursi’ye neden darbe yapıldı, neden şehit edildi?! Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a neden darbe yapılmak istendi, hatta onun da ötesinde, neden öldürülmek istendi?!
Bu nedenle, söylediğim önerinin bugün için mümkün olmayacağının farkındayım. İçinde yaşadığımız anı kaçırdık; bari, orta ve uzun vadede geleceği kaçırmayalım.
En azından Türkiye olarak geleceği akıllıca planlamak ve stratejiler geliştirmek zorundayız. Geleceği çok uzak görmememiz gerekir. Zira ne kadar uzak görünürse görünsün, her gelecek mutlaka yakındır ve yaşanacaktır.
Mademki bugün Ortadoğu’daki bu cinayet şebekesinin eylemleri piyon idareciler tarafından sessiz kalınarak adeta desteklenmektedir; o halde yapılacak iş geleceğin idarecilerinin yetiştirilmesidir.
Öyleyse en temel stratejimiz İslam dünyasındaki gençliği ele almak olmalıdır.
İlk olarak yükseköğretimde yabancı uyruklu öğrencilerin sayıları ulaşılabilecek maksimum düzeye çıkarılmalıdır. YÖK, uzun zamandır yabancı öğrenci sayılarını artırma çabası içindedir ve bu konuda üniversiteleri oldukça desteklemektedir.
Ancak, benim söylediğim husus çok daha planlı ve programlı bir faaliyete geçmekle ilgilidir. Meselenin ileriye dönük stratejik bir hedef olarak tespit edilmesi gerekir.
Bunun için, ya iki yüzün üzerindeki üniversitelerden bazıları tamamen yabancı uyruklu öğrenci yetiştirmeye tahsis edilmelidir; veya sadece buna yönelik olarak yeni üniversiteler kurulmalıdır. Her iki durumda da diğer üniversiteler yabancı öğrenci eğitimine devam etmelidirler.
Bunun için kurulacak ya da tahsis edilecek üniversiteler etrafımızı saran komşu ülkeler başta olmak üzere, daha çok Ortadoğu, Orta Asya, Kuzey Afrika ve Balkanlardan çok nitelikli öğrenciler almalıdırlar. Bu konuda İslam ülkeleriyle karşılıklı protokoller yapılmalıdır.
Yabancı uyruklu öğrenciler, hâlihazırda olduğu gibi, buralarda tamamen Türkçe eğitim görmeli ve böylece dilimizi de çok iyi bir biçimde konuşup anlayabilmelidirler. Bu durum, Türkiye ile duygusal bağlılıklarının oluşmasına ve gelişmesine önemli bir katkı sağlayacaktır.
Türkiye’nin ve İslam dünyasının istikbaliyle dertlenen sivil toplum kuruluşları bu öğrencilerle bağ kurarak onlarla ilgili çeşitli projeler üretmeli, onların İslâmî bir şuur ve Türk milletine karşı derin bir sevgiyle yetişmeleri için gereken tüm ilmî ve kültürel faaliyetleri hayata geçirmelidirler.
Bu öğrenciler Türkiye’deki üniversitelerden mezun olduktan sonra onlarla irtibat koparılmamalı, mezuniyetten sonraki hayatları takip edilerek kendi ülkelerindeki istihdamlarına varıncaya kadar izlenmelidirler. Bunun için merkezde bizzat devlet tarafından “Yabancı Öğrenci Mezun İzleme Merkezi” oluşturulmalı, bu merkez ciddi bir kurum halinde işlemelidir. Meselenin ciddiyeti ve mesuliyeti ile stratejik hedefin ağırlığı gereği bu görev, öğrencilerin mezun oldukları üniversitelere bırakılmamalıdır. İlgili üniversiteler sadece mezun bilgilerini bu merkeze akıtmakla görevli olmalıdır.
Yükseköğretim için tasarlanan faaliyetler ortaöğretim için de uygulanmalıdır.
Nitekim, Din Eğitimi Genel Müdürlüğümüzün faaliyetleri kapsamında açılan 15 adet Uluslararası Anadolu İmam Hatip Lisesinde 88 farklı ülkeden gelen 1000’den fazla öğrenci eğitim görmektedir. Bu okullarımız şu ana kadar da 2000’e yakın yabancı öğrenci mezunu vermiştir. Genel müdürümüzün özverili çabaları meyvelerini vermeye başlamıştır. Bu durum, yukarıdan beri söylediklerimizin uygulanabilirliğini göstermektedir. Aynı uygulamalar diğer liselerimiz için de yapılmalıdır.
Farklı alanlarda eğitim görerek ülkelerine dönen bu öğrenciler, kendi devletlerinde çok önemli mevkilerde bulunacaklar ve Türkiye ile aralarında duygusal bir bağ kuracaklardır. İleride ya ülkelerinin siyasetini belirleyecek ya da ülkelerinin kalkınmalarında kilit rol oynayabilecek konumlarda bulunacak olan ve böylece ülkelerini her bakımdan yönlendirme pozisyonuna sahip olacak bu gençlerle Türkiye’nin birlikte hareket etmesiyle orta ve uzun vadede İslam coğrafyasında büyük bir sinerji ortaya çıkmış olacaktır.
Bugün âh-ı vâh ile çaresiz bir biçimde seyretmek ve kınıyoruz demekten başka bir şey yapamadığımız küresel devlet terörizminin kökünü kazımak ve İslam coğrafyasının talan edilmesinin önüne geçebilmek için tek yol bu görünmektedir. Öyleyse Türkiye, hiç vakit kaybetmeden İslam dünyasının gençlerine eğitim kapısını stratejik bir plan ve program dâhilinde ardına kadar açmalıdır. Bu gençler hem Türkiye’ye karşı duygusal bir yakınlık hissedecekler, hem de Türkiye’den İslam ittihadı bilincine sahip olmayı öğrenmiş olacaklardır. İslam dünyası orta ve uzun vadede en azından temel meselelerde tek yürek olabilecek bir imkânı eğitim yoluyla elde etmiş olacaktır.
Çünkü, söylediğimiz gibi, İslam dünyasının mevcut piyon yönetimlerini değiştirip dönüştürecek olanlar da bu gençler arasından çıkacaktır.
Eğitim, meyvesi bugünden yarına hemen alınabilecek bir şey değildir. Çoğu zaman yıllar almakta ve acı bir sabrı gerektirmektedir. Başta da söylediğimiz gibi, her gelecek yakındır ve her gelecek mutlaka yaşanacaktır.
Siyonizmin, hedeflerini gerçekleştirmek için asırlardır nasıl sinsice ve sabırla çalıştığını bildiğimize göre, bizim en çok 20 yıl, otuz yıl sonra meyvelerini toplayabileceğimiz bir stratejiyi ihmal etme lüksümüz yoktur.
Ağzına kalemine sağlık üstad. Hayırlı bayramlar.
Esas önemli olan o gelen yabancı öğrencilerin bu durumlarda idrak ı.Sonucta eğitim için belli bi donem gelecekler ve bu süreç bitecek.Gittiklerinde ne derece etkileyecekler?Gelecek tabi ki gençlerde ama bence şu an için daha farklı çözüm yoluna gidilse .Yani kisa vadeli bir çözüm diyesim geliyor da kısa vadeli çözümün de ömrü kısadır. Însallah sabir ve zamanla halledilir çözümler
Eyvallah üstadım. Her alanda ciddi bir şekilde geleceğe dair milli stretejilerimiz olmalı fikrine katılıyorum. Tabi ki öncelikle Eğitimimiz Milli olmalı. Bizim ülkemizde bile maalesef yıllardır öz değerlerine şaşı bakan yabancı hayranı nesiller yetişti. Yurtdışından gelen misafir öğrencilere de bizim kültürümüzü verebilirsek , gelecek için gönüllü elçiler diyebileceğimiz dostlarımız , lider ülke olmamız yolunda önemli destekçilerimiz olacaktır. Vesselam.
Kaleminize saglik . İnsallah geregi yapilir.
Kıymetli Hocam, İsrail suç şebekesi ile mücadelenin hamasetle ve Arap ülkeleri ile kısa vadede olmayacağını biliyorduk,siz de çok yerinde bir tespitle mücadele yolunu göstermişsiniz.Çok sağolun.. Özlemişiz..
Değerli Hocam. Allah razı olsun müstefid olduk. Özlemiştik. Bekliyorduk. Hayırlı bayramlar.