Bir milletin en büyük zenginliği yardımlaşma duygusunun diri olmasıdır. Tarihimiz boyunca bütün krizleri hep böyle atlatmışızdır. En küçük bir felakette ülkelerin nasıl talan edildiğini, aynı devletin vatandaşlarının birbirlerinin varlıklarını nasıl yağmaladığını hep görür ve medyadan takip ederiz.
Oysa biz öyle bir millet olmuşuz ki, birimiz hastalansa diğerimizin ateşi çıkıyor; birimiz öksürse, diğerimizin boğazları yanıyor. Millet olmanın en büyük hususiyetidir işte bu.
Deprem olur, hemen yardım yağdırırız; sel olur, önüne biz bent oluruz; iktisadi krizlere gireriz, cüzdanlarımızdaki kuruşları bölüşürüz.
Yüz yüze savaşıp göğüs göğüse çarpıştığımız insanların dahi, zaferi kazanıp savaş bittiğinde yaralarını sarmış, açlarını doyurmuş, hastalarını tedavi etmiş ve bundan sonra da memleketlerine uğurlamış bir milletiz.
Bunu kendimiz içerden söylemiyoruz üstelik. Savaştığımız insanlar söylüyor.
Haçlı savaşlarına katılan Fransa Kralı II. Louis’in din adamı olan ve aynı zamanda yazı işleri sekreteryasını da yürüten Odo de Deuil, Türkler için tam da bu söylediklerimi kaydediyor kroniğinde. “Ey ihanetten daha zalim olan merhamet! Senin yüzünden bizimkiler kâfir oldu (Türklerin gösterdiği merhametten dolayı Hıristiyanlığı terk edip Müslüman oldular)” diyor. (Bk. Thomas W. Arnold, The Preaching Of Islam A History Of The Propagation Of The Muslim Faith, London, 1913, p.73.).
Masal gibi, ama gerçek.
Hakikaten biz çok güzel ve özel bir milletiz. İyilikte yarışan bir millet.
Tüm dünya gibi, ülkemiz de büyük bir felaketin içinden geçiyor. Öyle büyük bir felaket ki bu, belki her şey arkada kaldığında ülkelerin tarih başlangıcı olacak bu salgının başladığı veya bittiği tarih. Artık “koronadan önce, koronodan sonra” ifadelerini çokça duyacağız.
Bu badireyi her ülke hasarla atlatacak; bazıları az, bazıları çok. Millet olarak, devlet olarak dimdik ayakta kalanlar ve koronodan sonraki hayata başlama stratejilerini şimdiden düşünerek doğru tespit edebilenler, orta ve uzun vadede çok daha güçlü bir geleceğe yürüyecektir.
Bunun için devletle milletin el ele vererek, kenetlenerek bu süreçten çıkması elzemdir.
Aksi takdirde devlet bir tarafa, millet başka bir tarafa savrulur giderse, sözünü ettiğimiz güçlü geleceğin inşası mümkün olmayacaktır.
Böyle bir ortamda Cumhurbaşkanımızın yardım çağrısı, tarihi niteliktedir. Elbette insanlar böyle bir zamanda hem devletinin, hem de milletinin yanında yer alacaklar.
Fakat, ülkemizde bir kesim var ki, adeta neden Türkiye bu felakete rağmen diz çökmüyor, diye hayıflanıyor. Sayın Cumhurbaşkanının milletimize yardım çağrısına adeta ateş püskürüyorlar. Halbuki bu çağrıya isteyen katılıyor, kimseye zorla cebirle dayatılan bir şey yok.
Pekiyi, bu kesim, devletiyle birlikte el ele kendi toplumuna yardım etmek isteyenler adına konuşma hakkını nerden alıyor. Yardım etmek istemeyenler adına konuşmasına gerek yok; çünkü dayatılan bir şey olmadığından konuşmayı gerektirecek bir durum da yok ortada.
O halde nedir bu kopardıkları vâveylâ!
Bütün mesele, bu küresel trajedi karşısında dünyanın en gelişmiş devletleri, sağlık sistemlerinin çöktüğünü itiraf etmelerine rağmen hâlâ Türkiye’nin sapasağlam ayakta kalması; Türkiye’yi yönetenlerin büyük hatalar yaparak yıkıma uğramaması; Cumhurbaşkanının her çağrısının millette müspet bir karşılık bulmasıdır.
Dünya üzerinde, böyle bir felaketten nasıl en az hasarla çıkabiliriz diye düşünmek ve çözüm üreterek katkıda bulunmak yerine, Cumhurbaşkanı neden devletin yükünü hafifletecek çağrı yapıyor halkına diye deliye dönen başka bir kesim var mıdır acaba?!
Daha birkaç gün önce IMF Başkanı Kristalina Georgieva, yaklaşık 80 ülkenin destek için IMF’nin kapısını çaldığını açıklamıştı.
80 ülke IMF sömürgeciliğine çaresiz teslim olmak için sıraya girdi ve aralarında Türkiye yok.
İlginçtir, aynı kesim, iktidarı, Türkiye IMF’nin kapısını çalmalıdır, bu böyle olmaz, diye nasıl bangır bangır bağırarak yönlendirmeye çalışıyor kaç zamandır.
Ve yine aynı kesimler, 2013 yılının Mayıs ayında Türkiye IMF’ye olan borçlarını tamamen sıfırlayınca çılgına dönmüşler ve bunu başaran iktidarı tebrik edeceklerine, yıkmak için güya halk ayaklanması çıkartarak vandalizmin en dehşetli görüntülerini yaşatan teröristlere açıkça destek olmuşlardı.
Bir dönem TÜSİAD gibi bir organizasyonun başında bulunan Cem Boyner’in boynuna astığı yaftayı nasıl unutur ki bu millet: “Ne sağcıyım ne solcu. Çapulcuyum çapulcu” hafifmeşrepliğine düşecek kadar rezil görüntüler vermişlerdi objektiflere, hiç sıkılmadan.
Koç grubunun o dönemde gezicilere destek verdiğini bilmeyenimiz yok. Divan otel konusu hâlâ zihinlerimizde taze.
İşte şimdi de televizyonda korona salgınıyla ilgili ABD ile Türkiye’yi kıyaslayan ve Türkiye’nin aldığı tedbirlerden övgüyle söz ederek “ülkemle gurur duyuyorum” diyen Prof. Dr. Mehmet Çilingiroğlu’nun Koç Üniversitesindeki görevine son verildi.
Bu kişi, Amerika’da yaşayan ve orayı içerden görme imkânına sahip tıpçı bir bilim insanı. Koç Üniversitesi’nde misafir öğretim üyesi olarak görev yaptığından dolayı sürekli Türkiye’ye gelen ve ülkesini de iyi bilen bir isim aynı zamanda.
Ama, dünyanın bir numaralı devletleri dökülürken, ülkesiyle ve ülkesini yönetenlerle gurur duyan bir insan. Kendi ülkesini ikinci, üçüncü sınıf görmüyor; ülkesinden utanç duymuyor.
Söylenecek başka söz var mı?! Neden şaşırmıyoruz bu olan bitene...
Çünkü onların misyonuydu servetlerine servet katarken, yaşadıkları ülkeyi küresel sermayeye esir etmek. Onların varlık sebebiydi kendi ülkesiyle utanç duymak. Bunu yaparlarsa önleri açılıyordu eski Türkiye’de.
Yeşil sermaye dedikleri sermayeyi bankalardaki paralarına el koyarak üç ayda bitirdiler, 28 şubat sürecinde. Ve sonra da, “Avrupa’dan topladıkları paraları hortumladılar” diye iftira attılar ellerini kollarını bağladıkları muhafazakar insanların kurdukları şirketlere göz göre göre.
İktisatçıların, o dönemi tek tek açığa çıkarmaları gerekiyor. Üniversitelerde öğrencilerine o dönemlerde bu şirketlerin nasıl iflasa sürüklendiklerine dair lisansüstü tezler yaptırmaları gerekiyor.
Bugün içinde bulunduğumuz badireyi devletle milletin el ele yürüyerek atlatmaya çalışmasını hazmedemeyenler, devletin yaptığı çağrıyı akıllarınca değersizleştirmeye çalışıyorlar.
Sosyal medyada adeta kamp kurarak siyasetçileriyle, gazetecileriyle, kimi iş insanlarıyla algı oluşturarak, çoğu zaman iftira derecesine uzanan bilgi kirlilikleriyle algı yönetimi yapmaya çalışıyorlar.
Bu ülkede cumhurbaşkanlığına aday olmuş kişi bile kendi devletine “vatandaştan para dileniyor” diyebiliyor. Üstelik devletin, gücü nispetinde şeffaf bir biçimde aldığı onca tedbire rağmen bunu yapabiliyor.
Hızını alamayıp, zorunlu olmadığını bildiği halde, “salgınla mücadeleyi niye zorunlu bağışla millete yıkıyorsun” diyebiliyor.
Böyle bir çağrıya karşılık “Sen necisin” diyerek, sanki devletin hiçbir şey yapmadığını söylemek, bunca çabaya karşın en hafifiyle devlete karşı nankörlük yapmak demektir.
Yardımlaşmanın adı ne zamandan beri dilencilik oldu.
Böyle bir uygulamaya dilencilik damgası vurmak, sosyal yardımlaşma ve dayanışmanın manevi hazzını hiçbir zaman önemseyememiş olmanın bir sonucu olsa gerektir.
Başka bir vekilin söylediği şu söze ne demeli: “Diğer ülkeler vatandaşına destek olurken, bizimkiler vatandaşından para istiyor”.
Ne anlarsınız bu cümleden. “Devlet para ihtiyacı olan vatandaşına para vereceği yerde, ihtiyaç içindeki vatandaşın parasını istiyor”.
Söylediği aynen böyle anlaşılıyor ve istediği de böyle anlaşılarak algı oluşturması.
Oysa devlet, varlıklı ve en azından bu süre içinde gelirleri devam eden kişilerin, gelirlerini tamamen kaybetmiş kesimlere gönüllü olarak yardım etmeleri çağrısında bulunuyor.
Yani devlet, yine devletle milletin el ele omuz omuza mücadele etmelerini istiyor.
Ama bu yüce duyguyu, böylesine dehşetli bir afeti bile algı operasyonuna çevirecek kadar devletine ve milletine yabancılaşmış zihniyetlerin anlama şansı yoktur.
Merhaba değerli hocam, fikirlerinize katılıyorum. Ülkemiz asıl IMFnin kapısında dilenci konumuna düşer. IMF bin vereceği paranın kat kat fazlası kendi içimizde yardımlaşma ile sağlandı. Üstelik hiçbir yaptırım ve koşula bağlı olmadan oldu bu. Ben hep bunu destekliyorum. Milletçe devletimizi alkışlıyoruz . Allah Tüm ülkemizi ve müslümanları korusun. Birliğimizi beraberliğimizi artırsın.
Biz bir milletiz.Hemde Ümmed olma şuurunu iliklerince yasayan bir gücüz.Birimizin parmağına diken batsa diğerleri yüreğinde hisseden bir güçtür
Okadar güzel anlatmişsinizki hocam ağzina saglik.sizi günün birinde tv programlarinda,da ayni bu şekilde görneyi diliyoruz insallah ALLAH nasip ederde göruruz.
Allah razı olsun değerli Hocam.
ZOR DURUMDA KALANA,DİNİNE,YAŞAM TARZINA VS BAKMADAN,HİÇBİR BAHANENİN ARDINA SIĞINMADAN YARDIM EDEBİLMEK BİR ERDEM...NE MUTLU Kİ NEFSİN ENGELLEMELERİNE RAĞMEN VEREBİLENE..VERDİKLERİNİN AHİRETTE KARŞILIĞININ KAT KAT VERİLECEĞİNE İNANLARA..
Kıymetli hocam, vatandaşına yardım konusunda diğer ülkelerle Ülkemizi kıyaslayan ortalıkta dolaşan bir sürü yalan yanlış paylaşımlar var. Vatandaşlarımızın bir kısmı buna samimi olarak inanıyor ve öyle sanıyor. Bir kısmı da var ki, hinlikleri yüzünden bilerek çarpıtiyor. Devletimiz virüsle mücadele ve tedavi için kimseden ücret almadan ücretsiz hizmet vermektedir. O kiyasladiklari ülkeler bu işi ücret mukabilinde yapıyor. Tabi ki hastane de yer bulabilenler. Ayrıca bizdeki ,biz bize yeteriz kampanyası ile toplanan paralar ise ihtiyacı olan vatandaşlarımıza evlerine kadar ulaştırılıyor. Anlamak isteyenlere duyurulur. Vesselam
Çok doğru tesbitler bu yardımı eleştirenler devlet millet kaynaşması olmasın.Adam kazanmış vergi vermiş bu ülke için niye daha fazlasını vermesin.olay budur.yureginize saglik
Yahu kardeşim diger devletlerin bu koronadan insanlarını koruyabilmesi icin aldığı tedbirler, hayata geçirdiği ekonomik paketler var. Kimseyi mağdur etmeden hatta zararlarını karsilayarak. Istisnasiz her vatandaşına açıkladığı tedbirler.. Siz simdi cikmis diyorsunuz ki, çığlık kopariliyor falan filen. Devletin bizim iban numaranızı alip yardim etmesi gereken yerde Turkiye Cumhuriyeti Başkanı, zaten ekonomik darboğazi bir türlü atlatamayan, çoğu yoksulluk sınırında olan ülke halkına ibanini verip yardim talep ediyor. Sence burada hiç absurtlük yok mu, her şey olağan mı. Bravo valla ya. Her şey sjt liman devam...
İnsanımızın batı devletleri para dağıtıyor algısına inanması kadar tuhaf bir şey yok. Halbuki batıda yaşayan arkadaşlarımızın anlattıkları, sosyal medya ve medyaya da yansıyan insanların anlattıkları gerçek ortadayken. Avrupa Birliği çöküyor. ABD sallantıda. Türkiye şükürler olsunki milleti ve devletiyle güç birliği yapmış bu küresel savaşa karşı durmaya çalışıyor. Peygamber efendimiz; Her duyduğunu söylemesi kişiye günah olarak yeter. buyurmuştur. Bu bağlamda insanımızın sosyal medyada her gördüğüne doğru yanlış araştırmadan paylaşması bir müslümana yakışmıyor. Hele bir de buna inanıp bunu dillendiren müslümanlar yok mu? Allah affetsin.
Imf kapisinda olmamak ve vergilerimizin heykellere değil de hastaneye dönüşmesi güzel şey.