BİZİM UŞAK ya da SARI ÖKÜZÜN HİKAYESİ
"Hafıza-i beşer, nisyan ile mâlüldür", yani "insan aklının sakatlığı, unutmaktır." demiş büyükler. Ama milletimizin unutma seviyesi "alzheimer" boyutunda sanki. Baksanıza aradan çok az zaman geçse bile çok ama çok önemli olayları bile sanki hiç yaşamamış gibi davranıyoruz.
Daha 4-5 ay öncesi, binlerce evin yıkıldığı, onbinlerce canımızı kaybettigimiz "yüzyılın depremi"ni yaşadık; ama ne yaşantımızı sorguladık ne kendimize çeki düzen verdik.Hiçbir şey olmamış, onca acı hiç yaşanmamış gibi kaldığımız yerden devam ettik hayatımıza.
Milletin Meclisinin bombalandığı, Cumhurbaşkanının ailesiyle tatil yaptığı otelin basıldığı, 253 şehit, binlerce gazi verdiğimiz,bir işgal hareketi olan 15 Temmuz Fetö darbe girişimini bile daha ikinci senesinde, hiç olmamış gibi hayatımızdan çıkarıvermedik mi?
Yine insanlığı bir kabus gibi saran, tam iki sene ağzımızda maskeyle dolaştığımız, evimizde bile diken üzerinde yaşadığımız, anne-babamıza, kardeşlerimize, sevdiklerimize sarılamadığımız, dostlarımızla bir bardak çay içmeye hasret kaldığımız salgın günlerini de unutuverdik.
Oysa tatlı canımızın derdine düşüp evlerimizden çıkamadığımız, en sevdiklerimizden bile köşe bucak kaçtığımız zamanlarda, ailelerini günlerce göremeyen, canlarını hiçe sayarak insanlara şifa dağıtmaya çalışan sağlık çalışanları vardı. Sağlık Bakanımız Fahrettin Koca, yorgunluk akan yüzü, uykusuzluktan kan oturmuş gözleri ile o günlerin sembolü olmuştu.
Yerelde de İl Sağlık Müdürümüz Sayın Ahmet Sarı idi KARABÜKLÜLERİ salgından koruyabilmek adına, pandemi günlerinde sağlık ekibinin başında olan.Uyku yok, dinlenmek yok, sürekli toplantı, sürekli koşuşturma, sürekli mücâdele...
Salgından sağ salim kurtulduk elhamdülillah. Kurtulduk kurtulmasına da o günleri unuttuk, bizim hayatta kalmamız için gecesini gündüzüne katan Ahmet Sarı Beyleri de..
Dün akşam saatlerinde yerel medyaya bir haber düştü: "Karabük İl Sağlık Müdürlüğü görevini 9 yıldır tüm imkansızlıklara rağmen başarıyla sürdüren Dr Ahmet Sarı bugün kendi isteği ile istifa etti."
Okur okumaz içim cız etti,çok üzüldüm ve eminim ki birçok insan da aynı şeyleri hissetmiştir. Buna karşılık istifa haberi medyaya düşer düşmez, sosyal medyada küçük, şahsî hesaplarla sevinç naraları atanlara, "oh oldu, sıra diğerlerinde" diyenlere şahit olduk.
Sanki canlarının derdine düştükleri zaman,her akşam pencereye çıkıp sağlık ekibini çılgınca alkışlayanlar onlar değildi.. Eskilerin dediği gibi "Körün gözü açılınca ilk işi bastonunu kırmakmış."
Karabük küçük yer, Hürriyet Caddesinde öksürse biri, birkaç dakika sonra Esentepe'den duyarsınız. Bu yüzden Ahmet Bey'i istifaya götüren kaldırım taşlarını tahmin etmek çok da güç olmasa gerek.
Hastanelerde hepimizin şahit olduğu salgın sebepli aksamalar, MHRS'den randevu alamamak, ultrasona ancak aylar sonrasına gün alabilmek gibi birçok sebep sayılabilir(ki bu aksaklıklar sadece Karabük için değil ülkenin tamamı için geçerliydi);ama bardağı taşıran asıl sebepler şunlar olmalı:
Ahmet Bey salgın zamanı ve sonrasında, sağlık sisteminde ortaya çıkan aksaklıkları ortadan kaldırabilmek için ekibiyle canla başla çalışırken birileri, en yaralayıcı iftirayı atıyordu ona: "Fetöcü" (ki ben Ahmet Beyin hangi topraklarda yetiştiğini çok iyi bilen biriyim,tam bir çamur at izi kalsın taktiği) O ise her türlü yalan, iftira ve hakaretle üzerine gelinirken ağzını açıp tek bir kelime söyleyemiyor kendini savunmak adına; çünkü o bir bürokrat, tek yapabileceği mahkemeye başvurmak. Mahkeme süreçleri de hepimizin malumu.
O zaman birilerinin onun yerine konuşması lazım değil mi? Amma velakin Karabük'ün mülki âmirleri, siyasileri, Karabük'ün (varsa elbet)âkil adamları, bu kişileri çağırıp "Siz ne yapıyorsunuz, bu iftirayı neye dayanarak atıyorsunuz?" demiyor, diyemiyor.
Birileri koskoca sağlık il müdürü hakkında sokak ağzıyla sağda solda, sosyal medyada ağzına geleni söylerken, bu şehrin ileri gelenleri olanları (farklı hesaplarla olsa gerek) bir film gibi izlemeyi tercih ederse gönlünüze hayalkırıklığıyla karışık bir duygu çörekleniverir:"Sahipsizlik"
Bu duygunun ne olduğunu ben çok iyi bilirim, insanın gönül dünyasında ne gibi yıkımlara yol açtığını da...
Bakarsınız ki yıllarca emek vererek ailenizden, vaktinizden,sağlığınızdan harcayarak binbir fedakarlıkla kazandığınız saygınlığınız, süratle aşınıyor. Bir yere kadar sabredersiniz, bir yerden sonra "Size dar gelen, bana bol gelir, ne haliniz varsa görün" der, kapıyı çarpar gidersiniz ki Ahmet Bey'in yaptığı tam da budur.
Hatırlayalım; Bazı bürokratların görevden alınacağı haberinin kamuoyunda duyulmasıyla birlikte Karabük'ün iflah olmaz "bölgecilik hastalığı" nüksetti ve hemşehricilik lobisi "Biz hemşehrimizi yedirmeyiz, buna yeltenenleri de doğduklarına pişman ederiz, önümüz seçim ha!" diyerek aba altından sopa göstermeyi ihmal etmedi.
Siyasiler de tam seçim öncesi bu reste rest diyemedikleri için kararı geri çekip adı geçen bürokratların görev süresini uzatmayı tercih ettiler.
Oysa bu karar sadece bir kişinin iki dudağı arasından çıkmamıştı. Kararı; Sağlık Bakanlığı müfettişleri, sağlık yönetimi, siyasiler, mülki idare, hep birlikte almışlardı; ama günün sonunda Ahmet Bey, Nasrettin Hocanın fil hikayesinde olduğu gibi tek başına bırakıldı, haliyle bütün oklar ona yöneldi.
Durum böyle olunca Sağlık yönetiminin tepesinde olanları tahmin etmek hiç de zor değil..
Görevden alınma kararının faturasını orkestra şefine kesen bürokratlar, orkestra şefini dinlemeyip farklı notalar çıkarmaya başlarlar. Belki de zamanla biraz daha ileri gidip işler iyice sarpa sarsın,şefe kesilen fatura iyice kabarsın diye orkestradan bağımsız kendi türkülerini söylemeye başlarlar.Sonuçta ortaya herkesin kulağını tırmalayan berbat bir kakafoni çıkar..
3-5 cümlelik istişare ile hallolacak meseleler dağ gibi olur.
Terazini dengesi bir kere bozulmuştur, ne yapsanız dikiş tutmaz.
Özetle siyasilerin oy kaygısı ile çizdiği zigzaglar, mülki amirlerin, şehrin büyüklerinin Ahmet Bey'e sahip çıkmaması, kendini ateşin ortasında korunaksız, yapayalnız hisseden kıymetli müdürümüzü istifaya sürükledi.Karabüklüler olarak kendi içimizden yetiştirdiğimiz bir değere daha "Bizim oğlan" muamelesi yaptık. Karabüklüler olarak bir güzel insana daha sahip çıkamadık onu da kaybettik, tıpkı öncekiler gibi...
İlginç,bu şehrin "sarı öküzleri" nedense hiç bitmiyor. Bakalım sırada kim(ler) var?
Kim ne derse desin, biz onu "güleryüzü, merhameti, efendiliği, çalışkanlığı, yardımseverliği, dürüstlüğü, dosdoğru oluşu" ile kısaca "insanlığı" ile tanıdık. Biz ondan razıyız, Rabbimizin de razı olduğuna eminiz. Umudumuz odur ki çok da uzak olmayan bir zamanda onu çok daha güzel yerlerde göreceğiz.
Yolu açık olsun....Dualarımız onunla....
Metin bey hocam. Allah sizden razı olsun. Değerli Müdürümüz Ahmet Sarı bey çok mükemmel bir insan, çok güzel bir dost ve yıllardır Karabük gibi görevini icrayı görevlisine bırakmakta sıkıntı yaşanan bir ortamda liyakatli yöneticilik hassasiyeti ile görev yapmış değerli bir bürokrat. Rabbim kendilerinden razı olsun. Daha güzel makamlarda daha güzel hizmetlere muvaffak etsin.
Kuş gördüğü yuvayı yaparmış. İnsanlar gördüklerini yansıtıyorlar..
Bu yazının altına kocaman imzamı atıyorum. Dostum, saygı değer şahsiyet, istifa ederek kurtlar sofrasında hırpalansa da, canını kurtardı diyorum. Güzel atalarım bir de şunu demiş. Gelen gideni aratır. Tam yerine denk geldi manzara koydum. Adını yaşatacak fidanların yeter çok kıymetli Dr.Ahmet Sarı.
Kim demiş Ahmet Bey'i kaybettik. Onu daha üst makamlarda görmek artık vacip olmuştur. Karabüklülerin ve karabük siyasetçilerinin bu güzel insana sahip çıkması bir onur borcudur. İlgililerden bu borcu yerine getirmelerini bekliyoruz. Kalemine sağlık Metin Hocam.